Delinin teki

04:006/09/2018, Perşembe
G: 6/09/2018, Perşembe
Rasim Özdenören

Deli bir adam size…Kendinizden utanmanızı söylüyorsa…Ne biçim bir dünyadır burası!(Andrei Tarkovsky’nin Nostalghia filminin son sahnesindeki şiirden)Delinin teki sana “utan!” diyorsa...Ne yapılabilir? Elden ne gelir?Belki de herkesi deli kabul etmek çıkar yol kabul edilebilir.Ama herkes deli değilse, bir o –o sözlerin sahibi- deli ise, işlerin değiştiğini düşünebiliriz.Herkes, kendi olağan dünyasının içinde deviniyorken, ortada hayret edecek, merak edecek herhangi bir olay, olgu, kıpırtı yokken,

Deli bir adam size…

Kendinizden utanmanızı söylüyorsa…

Ne biçim bir dünyadır burası!

(Andrei Tarkovsky’nin Nostalghia filminin son sahnesindeki şiirden)

Delinin teki sana “utan!” diyorsa...

Ne yapılabilir? Elden ne gelir?



Belki de herkesi deli kabul etmek çıkar yol kabul edilebilir.

Ama herkes deli değilse, bir o –o sözlerin sahibi- deli ise, işlerin değiştiğini düşünebiliriz.

Herkes, kendi olağan dünyasının içinde deviniyorken, ortada hayret edecek, merak edecek herhangi bir olay, olgu, kıpırtı yokken, biri kalkıp bir çığlık atıyor: “Utan!”

Acaba neden utanmam gerekiyor? Kenarında dolaştığım incir ağacının sütlü kabuğu her zamanki gibi, kendiliğinden sızıyor. İncirin dolgun, pütürlü, pürüzlü yaprağı insanın sırtından ürpertiler geçiriyor. Bir yılan incir ağacının gövdesinden yukarlara doğru süzülüyor. Tüm bunlarda utanacak bir durum yok.

Öyleyse utanç verici olan nedir?

Bayırdan aşağıya inen çocuk, bacaklarını itüzümünün dikenli teveğini dalayacağından habersiz sekerek koşturuyor.

Bağın karşı kıyısından bir ses, öğle sıcağında mayışmış sessizliğin ortasına, bariton bir haykırışı üçüncü oktavdan salıyor: melodi uzak yankılarla, yitip giden titreşimlerle yaprakların arasından dolanıyor, bir çekirgenin sekişini hazırlıyor ve kurumaya yüz tutmuş bir cırcır böceğinin kurumuş derisinden son bir çatlak sesin kırılıp dökülmesine izin veriyor. Utanacak bir şey görünmüyor; hayır, cırcır böceği kurumuş derisinin altından son cılız çığlığını doğanın ortasına bırakıp göçerken geriye utanılası bir şey bırakmıyor.

Kentin sıcaktan pörsümüş caddesinde sıcaktan yanan parke taşlarına konmaya çekinen serçelerin cılız çırpınışlarında da utanılası bir durum fark edilmiyor. Belki bir utanılası durum olabilir, ama farkına varılmıyor. Farkına varılmayan durumun utanılası olduğu ifşa edilmedikçe, onda utanılası olan ne olabilir? Olsa olsa o gizi ifşa etmeye yeltenenin hali kınanır. Başka ne?

Acaba o deli adam size gerçekten kendinizden utanmanızı mı söyledi?

Utanma üzerine uyarıda bulunan biri ne kadar deli olabilir?

O deli ise, deli olmayan kimdir? Utanması gereken?.. Utanması gerekip de bunu fark etmek istemeyen?..

Tuhaf bir karışıklık sezinleniyor burada...

Bir karışıklık var.

Ama gerçekten utanılası bir durum da var mı? Ya da yok mu?

Bilmiyorum.

Bu soruyu –utanılası durumun ne olduğu sorusunu- ortalığa haykıran deliye yöneltmek gerekiyor. Kim bilir, belki de utanılası durum ortalığa o çığlığı fırlatandadır. Fitnenin kaynağı deli bir adamın durduk yerde ortalığı velveleye veren çığlığındadır...

Ama o deliyi sorumlu tutabilmek için başka bir deli bulmamız gerekecek, öyle görünüyor.

#Deli
#Andrei Tarkovsky