Osmanlı tokadı

04:0014/02/2018, Çarşamba
G: 14/02/2018, Çarşamba
Özlem Albayrak

Erdoğan’ın grup toplantısında ABD’ye yönelik zikrettiği “Osmanlı tokadı” sözü; dün internet sitelerinin manşetlerinde “ağır sözler” başlığıyla yeraldı. Erdoğan bu sözleri şu bağlam üzerinden sarfetmişti: “Suriye’deki DEAŞ tiyatrosunun sonuna geldik. Hele hele bizi vururlarsa sert karşılık veririz diyenlerin ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları da çok açık. Biz elbette kasıtlı olarak onları hedef almayacağız, ama hemen yanı başlarından başlayarak gördüğümüz her teröristi de imha edeceğiz.

Erdoğan’ın grup toplantısında ABD’ye yönelik zikrettiği “Osmanlı tokadı” sözü; dün internet sitelerinin manşetlerinde “ağır sözler” başlığıyla yeraldı. Erdoğan bu sözleri şu bağlam üzerinden sarfetmişti: “Suriye’deki DEAŞ tiyatrosunun sonuna geldik. Hele hele bizi vururlarsa sert karşılık veririz diyenlerin ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları da çok açık. Biz elbette kasıtlı olarak onları hedef almayacağız, ama hemen yanı başlarından başlayarak gördüğümüz her teröristi de imha edeceğiz. İşte o zaman teröristlerin yanlarında bulunmasalar kendileri için daha iyi olduğunu anlayacaklar”.



Dünkü manşetleri haklı bulan çok, Erdoğan’ın bu sözlerini, hiç Amerika’ya böyle laf edilir mi kabilinden “tehlikeli” ya da boş söz anlamında “hamasi” bulanlar çok. Oysa Afrin harekatının en başından bu yana Erdoğan’ın söylediği her söz, uluslar arası toplum nazarında ABD’nin bölgedeki varlığının sorgulanmasına yol açıyor. Çünkü haklı olan biziz, terör yüzünden bedel ödeyen de biziz. ABD’ye sınırı olmayan, ABD’ye yakın bile olmayan bir bölgede, dizayn edilecek yeni yapıları, bölgenin dinamiklerini bilmeden/değerlendirmeden/umursamadan işe girişmenin sonuçları konusunda; Devlet Bahçeli’nin dünkü Vietnam hatırlatması da boşuna değildi.

Türkiye’nin bu noktaya 2011 yılından itibaren, Suriye iç savaşının başından bu yana, adım adım nasıl getirildiğini hepimiz biliyoruz, kısa kronolojiyi geçtiğimiz hafta vermiştim de. Zaten mesele sadece kronoloji değil; sadece geçmişte kalan şeylerden sözetmiyoruz. Daha dün, Anadolu Ajansı, YPG-PKKlıların sınır dışından Türkiye’ye roketlerle nasıl saldırdığı; TSK’nın ise bu teröristleri nasıl imha ettiğini kısa bir videoyla yayınladı. Bu, Türkiye’nin meşru müdafa yaptığına dair delillerden sadece birisiydi.

Nitekim, önce 90’lar sonunda ABD-NATO, sonra 2000’ler başında AB, PKK’yı terör örgütü listesine almış olmasına rağmen, PYD-YPG-PKK arasındaki göbek bağı ise defalarca kanıtlarıyla ortaya konmuş olmasına rağmen; son birkaç yıldır ABD’nin YPG’ye meşru bir yapıymış gibi muamele etmesi; üstelik daha dün Pentagon’dan yapılan açıklamayla PYD-PKK’ya sözümona DEAŞ’le mücadele kapsamında 550 milyon dolar bütçe ayrıldığının ortaya çıkması, insana “Cumhurbaşkanımız az bile söylemiş” dedirtebiliyor.

Geçtiğimiz haftasonu ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral H.R. McMaster Türkiye’ye iyi dileklerini sundu; yarın ise ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Türkiye’ye gelecek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşecek. Tillerson büyük ihtimalle tıpkı gelmeden önce yaptığı gibi “Türkiye’nin güvenlik endişesini anlıyoruz” tarzında iyi niyet dileklerinde bulunup gidecek. Ama bu iyi niyet dilekleri hiçbir şeyi değiştirmeyecek, ABD’den PKK’ya para ve silah akıtılmaya devam edecek.

Meşruiyet dedik; sahiden de ABD bugüne dek en yakın sınırından binlerce kilometre uzakta “operasyon” yapan ve üstelik yaptığı operasyonlarda meşruiyet kriteri bile aranmayan bir ülke, ülkeydi. Güç oyunu bozardı. Girdiği yeri dağıtır, binlerce hayata malolur, milyonlarcasını söndürür, çıkardı. Başarısız olsa bile hikmetinden sual olunmayandı Amerika Birleşik Devletleri. Oysa, kendi iç kamuoyunda bile neredeyse infiale yol açan Vietnam, Afganistan, Irak tecrübeleri devasa başarısızlık örnekleriydi. CIA ajanları eliyle darbe yaptırılan Güney Amerika ülkeleriyle, Küba’da olan da somut bir başarısızlık değilse bile, Amerikan karşıtlığının giderek yükselmesi, neredeyse küreselleşmesiyle sonuçlandı ki, Vietnam’daki ya da Irak’taki gibi ölme ve öldürme üzerinden yaşanan bir kayıp değilse bile, en az o kadar önemli etkileri oldu.

Velhasıl, ABD, Suriye’de aktörlük yapma hevesinde olan ama bölgedeki dinamikleri de, dengeleri de, alandaki tek müttefiki Türkiye’ye ait öncelikleri de önemsemediği için; arada kalan boşlukları Rusya’nın, İran’ın, hatta Çin’in doldurmasına zemin oluşturmuş, mağlubiyeti mukadder hale gelmiş bir oyuncudur. ABD’nin başarısız olsa bile sarsılmazlığına yönelik o psikolojik eşik de artık -Suriye’de- eski yerinde değildir.

ABD’nin Atlantik ötesinden gelip TSK ile savaşacak durumda olduğunu sanmam. En fazla yapacağı şey, teröristleri Türkiye’ye karşı silahlandırmak olur ki, onu yıllardır yapıyor zaten. O yüzden, “hiç ABD gibi güçlü bir devlet “Osmanlı tokadı” lafıyla tehdit edilir mi?” diye düşünmek başka şartlarda geçerli olabilirdi, ama bugün değil. Bugün geçerli olan “tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” stratejisidir. En azından bu stratejinin de ihtimaller arasında bulunduğunun açıkça bildirilmesidir. Suriye için, “Muhatap hangi dilden anlıyorsa o dilden” dönemi geldi de geçmiyor mu sizce de?

#ABD
#Türkiye
#Vietnam