Dün, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu sosyal medyada Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin sorularını cevaplayarak uzun süredir hakkında ortaya atılan eleştiri ve suçlamalara toplu şekilde cevap verdi. Davutoğlu Başbakanlık’tan istifa ettikten sonra ilk kez bir canlı yayına katıldı, tabir caizse “eteğindeki taşları” ilk defa döktü.
Detaya girmeyeceğim, bugünkü konum bu değil ancak anteresan şekilde Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalar bazıları tarafından “AK Parti’de görev alacak”, bir kesim tarafından “AK Parti’de kalıp muhalefet yapacak” ve bir başka grup tarafından da “yeni bir parti kuracak” şeklinde yorumlandı. Bekleyip, göreceğiz…
Bu bir yana; halihazırda çalışmalarına başlanmış bir oluşum var. Bir süre önce eski ekonomi bakanlarından Ali Babacan’ın AK Parti’ye istifasını vermesi ve sonrasında yaptığı açıklamalar, Babacan’ın Abdullah Gül’le birlikte yeni bir siyasi hareketin startını vermek üzere olduğunu gösteriyordu. Henüz somut bir adım yok, ama olacağı kesin gibi.
Zaten Erdoğan da, Babacan’ın 23 Haziran öncesi yaptığı veda ziyaretini değerlendirerek hem Davutoğlu, Babacan ve Gül’le ilgili eleştirilerini sıraladı, hem de bu yeni hareketin sonunun öncekilere benzeyeceği uyarısında bulundu. Erdoğan, “Daha önce de AK Parti’den ayrılanlar olmuştu, isimlerini kim hatırlıyor?” dedi, “O’na ümmeti parçalamaya hakkınız yok dedim” diye konuştu, “Seçimlere 4 yıl var, Babacan’a parti kurmak için fazla da geç kalmaması tavsiyesinde bulundum” dedi.
Sözkonusu “platform”un temel programı ise medyada yazılanlara göre, parlamenter sistemin rehabilite edilerek geri getirilmesini, bu olmazsa partisiz Cumhurbaşkanlığı sistemini öneriyor; kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması amacıyla bağımsız yargı reformunu öngörüyor. Şu halde oldukça zayıf ve etkisiz bir görünümü olan TBMM’nin daha işlevsel hale getirilmesi, yasama ve denetleme yetkilerinin arttırılması da yine bu oluşumun programı içindeki maddelerden biri. Babacan da Gül de, kamuoyunun tanıdığı isimler, platformun AB sürecini kaldığı yerden başlatmayı amaçlayacağına şüphe yok. Aynı isimlerin müttefik olarak Çin-Rusya yerine, Türkiye’nin yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren benimsediği Batı-NATO bloğunu tercih edeceği de, sır olmasa gerek.
Görünen o ki, kurucu kadrosunun AK Parti’deki yaprak dökümüyle şekillendiği bu yeni oluşumun referansı, -eğer benzetme yapmak doğru olursa- Erdoğan AK Partisi değil, ama Özal ANAP’ı olacak. “Neden yeni bir AK Parti değil de, ANAP?” sorusuna gelince, şöyle:
AK Parti, ne söylem itibariyle –“milli görüş gömleğini çıkardım”-, ne de program esaslarınca referansı İslam olan bir parti olarak ortaya çıkmamıştı, zaten vesayet ortamı da buna müsait değildi. Ama aynı AK Parti yıllar içinde, 20 yıl hükümet olmanın doğal bir sonucu olarak hem biraz devletleşti, hem de referansları itibariyle kurulduğu liberal noktadan yine çok doğal bir süreç sonunda biraz daha İslami bir noktaya kaydı.
Başlarda AK Parti’yi liberaller de desteklerken gelinen noktada, çoğunlukla dindar ve ezilmiş kitlelerin siyasetteki temsilini üstlendi. Fakat, AK Parti’nin uzun süre iktidarda kalmasının tek nedeni dindarları temsiliyeti değildi, AK Parti 20 yıla yakın süre boyunca iktidar oldu, çünkü siyaset arenasında MHP dışındaki tüm sağ partiler, 2002 krizinde ANAP’ından DYP’sine dek erimiş, yok olmuştu. AK Parti hem dindarların, hem de vatandaşa yıllarca götürdüğü eşit hizmet sayesinde –sağ parti boşluğundan dolayı- tüm Türkiye sağının tek temsilcisi haline geldi. Uzun iktidar döneminin sırrı biraz da bu.
Uzaktan baktığımda görebildiğim kadarıyla Babacan liderliğindeki yeni oluşum, bu boşluğu fark etmiş gibi gözüküyor. Bu yüzden küçük boy AK Parti olarak değil ama sağdaki boş değilmiş gibi duran boşluğu dolduracak bir iddia olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyor. İslamı bir siyasal bir referans noktası olarak almadıklarını ısrarla belirtmelerini, bu ayrımı vurgulama isteklerine bağlıyorum ben.
Bir de gençlerle iletişim kurma konusu var tabi. Biz kabul edelim ya da etmeyelim, beğenelim ya da beğenmeyelim, Erdoğan’dan sonra bu ülkenin iki popüler siyasetçisinden biri Demirtaş, diğeri İmamoğlu oldu ve ikisinin ortak noktası görece genç oluşları. Ne Demirtaş’ın ne de İmamoğlu’nun çok iyi projeleri, çok başarılı programları olduğunu iddia etmiyorum; ama bir dil, gençlerle iletişim kurmayı başardıkları, -çoğumuzu- şaşırtan seçim sonuçlarıyle ortada…
Bu yüzden, ülkemize hayır getirmesini dilemek dışında, sabırla bekleyip Babacan ve ekibinin neler yapabileceğini görmek gerekiyor. Türkiye’de siyasetin hesaba kitaba gelir yanı olmadığını, 23 Haziran’daki İstanbul seçim sonuçları gösterdi zira…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.