Hopa İmam Hatip Lisesi mezunu. Lisansını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi-Gazetecilik bölümünde, Yüksek Lisansı’nı Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü-Sosyoloji bölümünde tamamladı. Aynı bölümde doktora yapıyor. Üniversite yıllarında çalışmaya başladığı Yeni Şafak’ta köşe yazıyor.
“Siz hiç sevdiğiniz birinin, mesela evladınızın yolunu yıllarca gözlediniz mi? O birini, gün olur geri döner umudunun geçici inşirahına sarıla sarıla beklediniz mi? Beklemekten bitap düştünüz mü; nihayet gidenlerin geri dönmeyeceğini hiç bildiniz mi? Siz hiç dönmeyeceklerine istemeye istemeye kani olduklarınızın adını ağzınıza aldıkça, hatırasını yüreğinizde çoğalttıkça boğazınıza oturan yumruyla, gözünüze dolan yaşa direndiniz mi?
Zordur herhalde, 30 yıldır dönmemiş olsa bile bir evladın öldüğünü kabullenmek. Acıdır sanırım; umut etmek isteyen bir kalbi, eşi, babayı, kardeşi bir daha dünya gözüyle görmeyeceğine inanmaya razı etmek. Hele de, sevdiklerinizin gidip de gelmemesinin sebebi başkasıysa... Hele de, o başkası devletse. O devlet, sizin binbir çileyle doğurup büyüttüğünüzü döve döve öldürdüyse, saçına yel değse sizin içinizin titrediği, kafasına vurulan demir çubukla can verdiyse... En berbatı, üzerine kapanıp ağlayacağınız bir mezar taşı bile size çoksa...
Hakikaten, isyan etmez misiniz?”
Yukarıdaki satırları, 08 Şubat 2011 Salı günü, Başbakan''ın Berfo Ana''yla görüşmesi ertesinde yazmışım. O cümleleri, gözaltına alınan oğlu Cemil geri döner umuduyla 31 yıldır kapısı açık yatan Berfo Ana''nın evladının akıbetini bilmeye hakkı olduğunu, (benzer durumdaki onlarca kayıp ailesini tanımlayan) “Cumartesi Anneleri''nin gönüllerinin acı haberle bile olsa teskin edilmesi gerektiğini, anlatırken kurmuşum.
Bu insanların kayıplarının akıbetini öğrenmeye, kemiklerine olsun kavuşmaya hakkı var. Eğer Türkiye safralarını temizlemeye, demokratikleşmeye, totaliter rejim yüklerinden kurtulmaya, adaletsiz-haksız, hesabını veremeyeceği uygulamalardan vazgeçmeye, kendi vatandaşını “düşman” olarak görme paranoyasından kurtulmaya çalışıyorsa; geçmiş ayıplarıyla yüzleşmek gibi, ciddi bedel ödemeyi gereksinen bir görevi var.
Ondan daha önemlisi, devletin yıllardır gözaltında kaybedilen insanlarla ilgili kendi halkına bir özür borcu var. Evladının, kocasının, oğlunun ya da babasının en azından kemiklerini bulmak, bir mezar taşı başında dua edebilmek bir kayıp yakını için lüks anlamına geliyorsa, bu aynı zamanda o devletin de gerçek bir demokrasi olma yolunda katetmesi gereken daha çok mesafesi olduğu anlamını taşır.
Çünkü sebepsiz ve haksız yere gözaltında işkenceden ölmeyi, kafasına bir kurşun sıkılarak ölmeyi, asit kuyularına atılarak ölmeyi, hiç kimse hak etmez. Kaldı ki, askeri cuntanın insanlık dışı uygulamalarının yanında durmak hiçbir hükümete bir şey kazandırmayacağı gibi, o hükümete duyulan adalet ve güven hislerini bir lahzada paramparça edebilir.
Dünyanın başından bugüne insanların çoğunluğunun, insanlar azınlığına karşı nasıl davranması gerektiği konusunda bir ortak birikim oluştuysa, bir vicdan paydası tesis edilebildiyse, bir hukuk kaidesi oluşturulabildiyse yani, bunun böyle olması gerekir. Gerisi laf-u güzaftır. Hükümetin görevi ise, kayıp yakınlarının yanmış yüreklerine ferahlık anlamına gelmeyecekse bile, bir damla su bu ateşi söndürmeyecekse bile, bu yolda bir adım atma cesareti gösterebilmektir.
Bunun için de, Türkiye''nin bir an önce, BM Kişileri Gözaltında/Zorla Kaybedilmeye Karşı Korumayla İlgili Uluslar arası Sözleşme''yi imzalaması gerekiyor. Çünkü Türkiye bu sözleşmeyi imzaladığında, bir daha bu ülkede hiçbir devlet aygıtı hiçbir vatandaşı kaybedemeyecek, mevzuya dair gizli arşivler açılacak ve kayıpların akıbetleri açıklık kazanacak. Çünkü Türkiye bu imzayı attığında, yargının kayıpların failleri üzerindeki inisiyatif kalkanı kalkıp, failler devlet aygıtı aktörleri korunmadan adil yargılanacak ve toplumsal adalet duygusu tahkim edilebilecek.
Bu konuda aktivist Mehmet Atak öncülüğünde bir çalışma yürütülüyor. Türkiye “BM Kişileri Gözaltında/Zorla Kaybedilmeye Karşı Korumayla ilgili Uluslararası Sözleşme”yi imzalamadır çünkü… diye başlayan ve sanatçı ve yazarların imzasına sunulan bu çalışmaya bendeniz de “Türkiye “BM Kişileri Gözaltında/Zorla Kaybedilmeye Karşı Korumayla ilgili Uluslararası Sözleşme”yi imzalamadır çünkü vatandaşlarını gözaltında kaybeden devletler faşist, diktacı ve zorbadır. Ve bu zorbalığın, 20 yüzyıllık bir insanlık tecrübesi biriktirmiş bir dünyada yeri yoktur, olmamalıdır” sözleriyle katkıda bulundum.
Daha önce de söylediğim gibi: Bu devletin, canını acıttığı, yüreğini yaktığı insanlara borcu var. Değerinden kaybeden bir şey değil üstelik bu borç; günden güne ağırlaşan, çoğalan, katılaşan ve derinleşen bir şey. Mümkünse bir an önce ödensin.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.