Erdoğan’a “görgüsüz” demek de eleştiriye dahil mi?

04:0021/10/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Eleştiri iyidir, bir yöneticinin –eğer bilirse- doğruları söyleyen gibi dostu yoktur. Eleştiri, yenilenme sürecinin ivmesidir, ayrıca entelektüel bir görevdir. Eleştirel olanın, kaleminin ucunu sivriltmeden uyarma, sarsma görevlerini yerine getirmesi ise mümkün değildir. Dolayısıyla eleştiri çoğunlukla rahatsız edicidir.Yine de, yönetici sınıfların; dozu yüksek olsa da, çıplak sahihliği çarpıcı derecelere varsa da eleştiriyi öfkelenmeden dikkate almayı başarabilmesi gerekir. Çünkü, evet eleştiri

Eleştiri iyidir, bir yöneticinin –eğer bilirse- doğruları söyleyen gibi dostu yoktur. Eleştiri, yenilenme sürecinin ivmesidir, ayrıca entelektüel bir görevdir. Eleştirel olanın, kaleminin ucunu sivriltmeden uyarma, sarsma görevlerini yerine getirmesi ise mümkün değildir. Dolayısıyla eleştiri çoğunlukla rahatsız edicidir.

Yine de, yönetici sınıfların; dozu yüksek olsa da, çıplak sahihliği çarpıcı derecelere varsa da eleştiriyi öfkelenmeden dikkate almayı başarabilmesi gerekir. Çünkü, evet eleştiri rahatsız edicidir ama aynı zamanda rehavetin, mutmain olmanın ve giderek gerçeklikten kopmanın önündeki engeldir. Bilirsiniz, iktidar denen şey bir yerden sonra, tam da kendinden tatmin olmanın; doymanın ve çabanın sona ermesinin neredeyse tek adresine dönüşür. İktidar, hele de 13 yıldır toplumun muvafakatıyla taçlanmış bir iktidar; ışık hızıyla insanı kendinden hoşnutluğun sağladığı rahatlığa, ardından durmaya, ardından da gerilemeye götürebilir.

Velhasıl samimi eleştiri, diri tutar; ayık tutar; hareketli tutar, göz açar.

Türkiye'de; yani uzun yıllar bireysel alanın kolektif alan karşısında esamesinin bile okunmadığı bir ülkede; Osmanlı'da da Cumhuriyet döneminde de devletin her şeye ve herkese önceliğinin bulunduğu bir coğrafyada; devlete “baba” diye hitap edilegelmiş; patrimonyal bir baskın kültürün hüküm sürdüğü bu memlekette; “eleştiri” daha da kıymetlidir. Hatta daha ileri gidersek; eleştiri Türkiye gibi bir ülkede; bireysel alanı kamusal olana taşıyarak genişletmesi nedeniyle Batı'da olduğundan daha işlevseldir.

Zaten yeni Türkiye denilen dönüşümün vaatlerinden biri de vatandaşın “devlet kapısı”ndan kovulduğu bir Türkiye'den; devletin vatandaşın ayağına hizmet götürdüğü bir Türkiye'ye uzanmak değil miydi? Öyleydi.

Gelgelelim “eleştiri” konusu yanlış anlaşılmış olabilir. Zira bu ülkede Gezi'den bu yana eleştiri yapılmıyor; biteviye hakaret ediliyor. Özellikle Erdoğan'ın bizzat şahsına yönelen düşmanlıktan sözediyorum ki, bunun en son örneğini geçtiğimiz Pazar Merkel'in konuk edildiği Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü'ndeki koltukların varaklarına dek yapılan yorumlarda gördük. Koltukların tepesindeki hilalin sonradan konduğu yalanından, Erdoğan'ın “görgüsüzlüğü”ne dek söylenmedik söz, edilmedik hakaret bırakılmadı.

100 akademisyenin Merkel'e yazdığı “gelme Erdoğan'a yarar” yollu mektubu da; Batı karşısında derin aşağılık kompleksi duyan Cumhuriyet elitinin; batıya hayranlık duyma-kendinden nefret etme denklemini açığa vurmaktan başka bir şey değildi; bana kalırsa o mektupta aşağıladıkları da Erdoğan değil bizzat kendileriydi. Yazık.

Türkiye'de eleştiri adı altında yürütülen bu örgütlü düşmanlık; eleştirinin yapıyor olması gerektiği gibi; otoritenin totaliter eğilimlerinin önüne geçmek niyeti gütmüyor; kolektiviteye karşı özgürleştirici bir ses anlamına gelmiyor; demokrasiyi güçlendirmiyor; devlete karşı vatandaşı temsil edip vesayete karşı çıkmıyor…

Hayır, Gezi'den sonra giderek daha fazla harlanan ve büyütülen bu saplantılı arsızlık, bunların hiçbirini yapmıyor; eski tür otoritenin totaliterliğini büyütüyor; blok söylemlerle bireyselliğin, özgürlüğün, şeffaflığın değil; bir merkezden yönetilen bir operasyonun göstergesi haline geliyor; demokrasiyi güçlendirmiyor neredeyse Erdoğan'ın varlığı nedeniyle demokrasiyi suçluyor; Erdoğan'a oy verenleri aşağılamaya varacak denli kendini kaybediyor.

Eleştiri denilmek suretiyle “meşruiyet”, en azından “tahammül” talep edilen bu furya; Devlete karşı vatandaşın yanında görünüyor olsa bile aslında inceden inceye o eski ceberrut devleti yüceltiyor; Erdoğan'ın muhtarlarla buluşmasını gayet sınıfsal bir dille aşağılıyor sözgelimi; ya da halkı koyun belliyor…

Eleştiri iyidir; ama eleştiriyse… Karşımızdaki ise, geldiği nokta itibariyle Erdoğan karşıtlarının çaresizliğini olduğu kadar, ahlaki çöküşünü de imleyen bir operasyon sadece.

Bana kalırsa bu türden “eleştiriler”, tahammülü değil savaşmayı gerektiriyor.
#merkel
#Erdoğan
#meşruiyet