Erdoğan, Vatikan, yıpranmış imaj

04:007/02/2018, Çarşamba
G: 18/09/2019, Çarşamba
Özlem Albayrak

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vatikan ziyareti Kudüs krizi vesilesiyle oldu. Biliyorsunuz, geçtiğimiz Aralık ayı başında Kudüs’in, Trump tarafından İsrail’in başkenti ilan edilmesine, tıpkı İslam dünyası gibi, Vatikan da tepki göstermişti. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığını yapan Türkiye’den Erdoğan ve Katoliklerin dini lideri Papa; Kudüs’ün statüsünü konuştukları iki telefon görüşmesi yapmıştı.Kudüs mühim çünkü. Şehri ziyaret etme imkanı bulmuş olanlar bilir, Mescid-i Aksa’nın kuzeyinde kalan

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vatikan ziyareti Kudüs krizi vesilesiyle oldu. Biliyorsunuz, geçtiğimiz Aralık ayı başında Kudüs’in, Trump tarafından İsrail’in başkenti ilan edilmesine, tıpkı İslam dünyası gibi, Vatikan da tepki göstermişti. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığını yapan Türkiye’den Erdoğan ve Katoliklerin dini lideri Papa; Kudüs’ün statüsünü konuştukları iki telefon görüşmesi yapmıştı.


Kudüs mühim çünkü. Şehri ziyaret etme imkanı bulmuş olanlar bilir, Mescid-i Aksa’nın kuzeyinde kalan Müslüman mahallelerinin daracık sokaklarını arşınlarken mihmandarınız şöyle şeyler söyler:
“Şu an üzerinden geçtiğimiz yol, Hristiyanlığın en önemli rotası Via Dolorosa. Hz. İsa’nın Çile Yolu, Hristiyanlar O’nun bu yolda çarmıhını sırtında taşıyarak yürüdüğüne inanıyorlar ve yol üzerindeki 14 istasyonu tek tek dolaşarak Hac görevlerini yerine getiriyorlar. Az ileride de Hz İsa’nın yaşadığı ve Çarmıha gerildiği Kabir Kilisesi, onun ilerisinde Ceza Kilisesi, Hz Meryem’in anne ve babasının oturduğu evin yerine yapılan St. Anna Kilisesi var”.

O sokakları geçip, toprakları ayetle sabit şekilde kutsal olan Mescid-i Aksa sınırları içine girdiğinizde ise, Aksa Mescidi’nin hemen arkasındaki Burak Duvarı’nın, Yahudilerin meşhur “Ağlama Duvarı” olduğunu öğrenir; bir duvarın bir tarafının Yahudiler, diğer tarafının Müslümanlarca kutsal sayılmasına şaşırabilirsiniz. Kudüs’ün bu özel durumu, şehrin statüsünü de önemli hale getiriyor. Dolayısıyla o dönem hem Müslümanların, hem de Hristiyanların tepki göstermesi gereken bir durum sözkonusu olmuştu. Türkiye’nin yürüttüğü başarılı diplomasiyle, Vatikan’dan ve İslam Dünyası’ndan çıkan tepki birleştirilmiş ve ABD ve İsrail üzerinde caydırıcı olabilmişti. Nitekim, yükselen tepkinin ardından, Kudüs meselesi en azından bir sonraki denemeye kadar sönümlenmiş oldu.

Dolayısıyla Vatikan ziyaretinin amacı, Papa’nın Kudüs için gösterdiği tavra teşekkür etmekti. Ama yapılan bazı yorumlar, Erdoğan’ın Papa ile yakınlaşmak istediği yolunda oldu. Bu yorumlara göre, Kudüs, Erdoğan’a Vatikan’ın kapısını açan bir anahtar olmuş. Erdoğan adlı “gayri resmi diktatörün” amacı aslında yıpranmış olan imajını düzeltmekmiş. Erdoğan’ı İtalya’nın bırak solcu gazetelerini, Libero adlı sağcı gazete bile çok eleştirmiş. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın İtalya seyahatinde “yolların yaya ve araç trafiğine kapatılması, güzergahında hiçbir gösteriye izin verilmemesi, çatılara keskin nişancılar yerleştirilmesi, şehre 3 bin polisin inmesi, halkın tepesinde helikopterlerin uçuşması” zulmüş, siyasiler ses çıkaramasa da, İtalyan halkı bu duruma isyan etmiş. Bunu bir Türk gazeteci köşesinde yazdı. Bahsedilenler ise, her ülkede, misafir başkanlara yapılan rutin güvenlik protokolü, ne eksik var ne fazla.

Güvenlik protokolünden diktatörlüğe karine çıkartma çabasına şaşırmamak gerekiyor. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imajı uluslararası medya eliyle, çok uzun süre yıpratıldı. Ve bu süreç devam ediyor. Erdoğan’a diktatör deniliyor. Onun insan haklarına duyarsız olduğu, özgürlüğe tahammülsüz, gazetecileri hapse attıran, eleştiriye karşı acımasız biri olduğu algısı neredeyse beş ya da altı yıldır yoğun bir şekilde işleniyor. Her gittiği yerde “diktatör” damgası, ama uluslararası basın, ama sosyal medya, ama yerel basın eliyle mutlaka yapıştırılıyor. Sürekli tekrarlanan her şey gibi, bir süre sonra da maya tutuyor.

Amacım bir kıyas yapmak ya da anlamsız/bağlamsız tarihsel örnekler üzerinden Avrupa ülkelerinin demokrasisini eleştirmek değil. Ama belli ki Roma’da yaşayan bazı Türklerin, İtalya’yı demokrasi sopası yaparak Türkiye’yi dövmeye kalkmadan önce göz önünde bulundurması gerekenler var. En berbat diktatörlük biçimlerinden biri olan faşizmin ortaya çıktığı ülkelerden birinden konuşuyor olduklarını unutmamaları gerektiği gibi mesela. Sovyetler’de Stalin’i, Almanya’da Hitler’i ve İtalya’da Mussolini’yi çıkartmış bir kıtanın değerlerini savunurken daha ölçülü olabilirler. Türkiye’de hoşumuza gitmeyen şeylerin olması, ne ülkemizi toptan totaliter yapar ne de Cumhurbaşkanı’nı diktatör.

Keza, Erdoğan’ın Kudüs’ü Vatikan’ın kapısını açmak üzere bir anahtar olarak kullandığı eleştirisi de tuhaf. Afrin Operasyonu sayesinde iç siyasette güvenilirliği/popülaritesi tavan yapmış Erdoğan, imajını neden Vatikan üzerinden temize çekmeye ihtiyaç duysun ki? Endüstrileşmesini yüzyıllar önce tamamlamış Kuzeybatı Avrupa, zaten Katolikleri pek de kale almıyor ki. Güney Avrupa’nın, kuzeye kıyasla gelişme ve ilerlemede gösterdiği yavaşlığı İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkelerin mezhebine bağlayan Protestanlar tarafından imajı yüzyıllar önce çizilmiş ve o gün bugündür belini doğrultamamış Katolik Kilisesi mi toparlayacak Erdoğan’ın imajını? Konu uzatılabilir, püritenlere, Evanjeliklere, Kalvinistlere, Anglikanlara, Lutheryenlere gidilebilir, ama mesele anlaşılmıştır sanırım.

Vatikan’ın imaj toplamaya gücü yetseydi, önceliği kendininkine verirdi sanırım...

#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#Vatikan
#Papa