Bilmek mi, anlamak mı?

04:0010/07/2019, Çarşamba
G: 10/07/2019, Çarşamba
Özlem Albayrak

Sosyoloji, modern toplumların bilimidir. Ancak, çağımızın en kavrayışlı sosyologu Bauman’a göre post-modern zamanlarda her şey gibi bir bilim olarak sosyoloji de aşınmaya başlamıştır. Bauman da, çizdiği yolda ilerlerken modernlikte ısrar etmeden sosyolojiyi savundu, post-modernizmin içinden konuşarak yaptı bunu. Sosyolojiyi, kendi deyimiyle “aşınmadan” böylelikle korudu.O’nun yaptığı, modern dönem sosyologların yaptığı gibi epistemolojik değil, hermeneutik bir yol takip etmekti. Bu yüzden Bauman,

Sosyoloji, modern toplumların bilimidir. Ancak, çağımızın en kavrayışlı sosyologu Bauman’a göre post-modern zamanlarda her şey gibi bir bilim olarak sosyoloji de aşınmaya başlamıştır. Bauman da, çizdiği yolda ilerlerken modernlikte ısrar etmeden sosyolojiyi savundu, post-modernizmin içinden konuşarak yaptı bunu. Sosyolojiyi, kendi deyimiyle “aşınmadan” böylelikle korudu.



O’nun yaptığı, modern dönem sosyologların yaptığı gibi epistemolojik değil, hermeneutik bir yol takip etmekti. Bu yüzden Bauman, onlar kadar önemli ve bütünlüklü şeyler söyledi ama modern dönemdeki öncülleri gibi ardında büyük boy (grand) teoriler bırakmadı. Onunki toplumun dinamiklerini kavramaya yönelik bir sosyoloji anlayışıydı, ama kendi içinde bir bütünlük ve temel ilkeler, ahlaki bir çerçeve taşıyan bir anlayış. O kadar ki, son yüzyılın en büyük isimleri arasındaki hak edilmiş yerini, ölmeden önce dahi alabildi.

Sahiden de, sosyoloji öğrencilerine yıllarca öğretilen büyük boy teorilerin –hala geçerli olmakla birlikte- yöntem olarak artık bir parça eski moda olduğunu söylersek abartmış olur muyuz bilmem, ama artık yeni şeyler söylemek lazım geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz sanırım: Bu alanla ilgilenen akademisyenler/öğrencilerin de, toplumun eğilimleri hakkında öngörülerde bulunan yazarların da yapması gereken, teori ezberlemek değil, toplumun kodlarını aritmetize ederek bilmenin peşine düşmek de değil; toplumu rasyonel şekilde yeniden yapılandırmaya çalışmak hiç değil.

Yapılması gereken: Kamusal alandaki davranışları “anlama”yı ve bu davranışlarla toplumsal meseleler arasındaki bağlantıyı görmeyi mümkün kılacak bir zihinsel yaklaşım, bu türden bir bakış açısı oluşturmayı başarabilmek.

Sözlerim herhangi bir şahsı hedef almıyor elbette ama sözgelimi toplumsal meseleler hakkında kalem oynatan ya da akademik kariyer yapanların kaçı çarşıyı, pazarı, marketi, bakkalı biliyor; minibüse biniyor? Varsa bile bu işleri deneyimlerin kaçında tanık olduğu davranış biçimi ya da tutumları kavramsallaştırabilecek bir hayal gücü var.

Bir yolcunun toplu taşıma aracının şoförüne para uzatışından, marketteki kasiyerin müşteriyle konuşma biçiminden, yoldaki çiçekçiyle edilen mini sohbetin ilerleyiş biçiminden, gençlerin tercih ettiği giyinme ve yürüme trendlerinden, yaşlıların teknoloji karşısındaki çaresizliğinden, üst kat komşunun görgüsüzlüğe varan merakından, gözlemcinin kendi varlığını da fotoğrafın dışına çıkarmadan, sosyolojik anlamlar üretebilmesi, çıkarımlar yapabilmesi herhalde alkışlanası bir başarı olurdu.

Çünkü bunun için hem bir dünya görüşümüz, hem de bireysel hayatlarımızın toplumsal ve tarihsel boyutları arasındaki bağlantıları bir araya getirebilecek özel bir kavrayışımızın olması gerekir. Tabi ki, bir de sosyolojik bir imgelem. Bilim insanlarında bu üçünün bir arada bulunması herhalde çok sık rastlanan bir durum değil.

Sosyoloji ortaya çıktığı zamandan itibaren yüzyıllar boyunca, o dönem moda olan pozitivizmin de etkisiyle “bize rağmen bizim için” hikayeler anlatarak varoldu. Hatta, ortaya çıkan ilk büyük sosyologların amacı da toplumu sadece tarif etmek değil ama dönüştürmek, modern dönemlerin gerektirdiği “ideal” duruma getirmekti. Geçtiğimiz onyıllarda Türkiye’ye damga vuran askeri darbeler dahil “toplum mühendisliği” çabalarının da temeli, sözünü ettiğim “değiştirme arzusu”nun kaba saba yöntemlerle yapılmaya çalışılmasından başka bir şey değildi.

Oysa, buna güç yetirilemezdi; yapılması gereken karşılaşmaları, yüz yüze gelmeleri gözlemcinin kendini başkasının da yerine koymaya çalışarak, hermenoutik bir fırsata dönüştürebilmesiydi. Böylece gündelik karşılaşmaların tecrübeleriyle beslenen bakış açısı değişecek ve dönüşecekti. Gözlemcinin hergün karşılaştığı bir davranışı hergün bambaşka bir yorumlamayla okuyabilmesi de sosyolojiyi anlamlı kılabilir. Aslında sosyoloji yapmak biraz da bu gel-gitlerden beslenmektir.

Sözün özü, gündelik hayatın tam içinde olmak da, fakir fukaranın haliyle hallenmek de, gençlerle genç yaşlılarla yaşlı olarak eski yeni kıyası yapmak da, mutfaktayken dinlediği radyo programını çözümlemeye tabi tutmak da burun bükülüp geçilecek detaylar değil. Sosyoloji hatta bu detaylarda saklı… Anlamak da bilmenin önünde…

#Sosyoloji
#Anlamak
#Bilmek