Beyazların terörü

04:0020/03/2019, Çarşamba
G: 20/03/2019, Çarşamba
Özlem Albayrak

Günlerdir gözümüze uyku girmiyor, Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısının detaylarıyla yatıp kalkıyoruz ve masum kurbanların hikayelerini okuyoruz. Günlerdir Batı medyasının, terörist Tarrant’ın “zor geçen çocukluğu”na yönelik neredeyse aklama amaçlı haberlerini utanarak takip ediyoruz. Günlerdir Batı Avrupa ve ABD siyasetinden, bir türlü çıkamayan güçlü kınamayı bekliyoruz. Ve günlerdir bir insanı, 50 kişiyi öldürecek kadar canavarlaştırabilen motivasyonun ne olabileceğini düşünüyoruz.Aslında

Günlerdir gözümüze uyku girmiyor, Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısının detaylarıyla yatıp kalkıyoruz ve masum kurbanların hikayelerini okuyoruz. Günlerdir Batı medyasının, terörist Tarrant’ın “zor geçen çocukluğu”na yönelik neredeyse aklama amaçlı haberlerini utanarak takip ediyoruz. Günlerdir Batı Avrupa ve ABD siyasetinden, bir türlü çıkamayan güçlü kınamayı bekliyoruz. Ve günlerdir bir insanı, 50 kişiyi öldürecek kadar canavarlaştırabilen motivasyonun ne olabileceğini düşünüyoruz.



Aslında bu manzaraya varan yolların taşları, geçtiğimiz yıllar içinde tuğla tuğla örüldü. Avrupa’da yükselen ırkçılık, peçe düşmanlığı, minare yasakları, mültecilere maymuna çerez atar gibi bozuk para atan beyaz adamların arsızca gülüşlerine eşlik eden utanmaz eğlenceleri hep bu yolun başlangıç adımlarıydı.

Batı medyasının neredeyse 20 yıldır, katil Müslüman olunca “İslami terör” başlıklarıyla korku ve nefret pompalarken, katliam yapan beyaz olduğunda ya “yalnız kurt” özelleştirmesiyle ya da “kötü geçen çocukluk ve mental hastalık” hafifleticisiyle kasapları hümanize eden haberleri hep bu yola döşenen taşlardı. Avrupa ülkelerindeki ırkçı kafatasçı, bir dönem “extremist” diye bilinen küçük siyasi hareketlerin, birkaç yıl içinde ana akım hale gelmesini, hatta çok kültürlülüğü savunan demokrat partileri geride bırakarak başa gelmelerini ve hükümet kurmalarını hep birlikte izledik.

Siyaseti İslamofobi ve göçmen karşıtlığı üzerine kurulanın sosyolojisi de farklı olmayacaktı elbet. Geçtiğimiz 10 yıl içinde, Avrupa’da camilere sis bombası atıp, göçmen aileleri rahatsız etmekten, yabancıların üstüne araba sürüp mültecileri tekmelemeye dek yüzlerce ırkçılık örneği yaşandı, ama biz ölümlü saldırılardan birkaçını anmakla yetinelim:

İlk örnek Almanya’dan, 2009 yılında hamile bir Müslüman kadın Dresden eyalet mahkemesinde, mahkemenin görüldüğü esnada bıçaklanarak öldürüldü. Bu olay Almanya’da ilk İslamofobik saldırı olarak kayıtlara geçti. Ama son olmadı. Daha 2 ay önce 2018’i 2019’a bağlayan yılbaşı gecesinde Almanya’da bir neo-nazi otomobilini kasıtlı olarak göçmenlerin üstüne sürdü, saldırıda 4 kişi hayatını kaybederken, 20’yi aşkın kişi de yaralandı. Münih’te, 2016’da Olympia Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen saldırıda en az 10 kişi hayatını kaybetti, 60 el ateş ettikten sonra intihar eden 22 yaşındaki teröristin, ırkçı ve yabancı düşmanı olduğu ortaya çıktı. Sadece Almanya mı, elbette değil. İngiltere’de 2 yıl önce Londra yakınlarındaki Finsbury Park Camii’ne teravihe giden cemaate araçla saldırı düzenlendi. Saldırı sonucunda 1 kişi şehit olurken, 10 kişi yaralandı. Saldırgan daha sonra gerekçesini “İslam nefreti” olarak tanımladı. Norveç’te 2011 yılında 77 kişiyi öldürerek tüm dünyanın kanını donduran Breivik de manifestosunda çok kültürlülüğe ve Avrupa’nın İslamlaşmasına karşı bu eylemi gerçekleştirdiğini yazıyordu.

Kuzey Amerika da, bu durumdan beri değil. ABD’de 2017’de Charlottesville’de bir otomobil karşıt görüşlü eylemcilerin arasına daldı, bir kişi hayatını kaybederken 33 kişi yaralandı. ABD’deki bu terörün ardında Neo-Naziler ve Klux Klux Klan vardı. 2015 yılında Kuzey Karolina’daki Chapel Hill kentinde 3 müslüman öğrenci, din karşıtı beyaz Amerikalı komşuları tarafından nefret cinayetine kurban gitti. Kanada’nın Quebec bölgesinde ise önceki yıl, İslami Kültür Merkezi’nde bulunan 6 kişi, Kanada Başbakanı Trudeau’nun ifadesiyle “ibadet sırasında Müslümanlara düzenlenmiş bir terör saldırısı”nda katledildi.

Avrupa’da sağ popülist siyasetin yükselmesinin ABD’deki karşılığı ise Trump. Trump’ın seçilir seçilmez Meksika sınırına duvar öreceğini açıklaması, Müslüman ülkelere vize yasağı uygulamaya kalkışması, neredeyse her açıklamasında ülkedeki göçmenleri ama o şekilde ama bu şekilde aşağılaması da, beyazların terörüne giden yolların taşlarından…

Ama aslında bu yolun ilk taşı 11 Eylül’den sonra Bush’un “ya bizdensiniz ya düşman” demek suretiyle Ortadoğu’ya dalması ve taş taş üstünde bırakmamasıyla döşendi. İstikrarsızlaşarak parçalanan Ortadoğu ülkelerinde ortaya çıkan terörist gruplara Batılı popülist siyasetin, medyanın ve sözümona sivil toplumun elbirliğiyle “İslami” sıfatı eklemesiyle de, dünyadaki tüm Müslümanlar kriminalize edildi. Bunun üstünden çok geçmeden yine Batılı karıştırıcıların etkisiyle son 8 yıl içinde parçalanarak cehenneme dönen Suriye’den kaçan mülteciler ortaya çıktı. Zaten ırkçılıkla malul Avrupa, ne bu göçü kaldırabildi, ne bu esnada bir zamanlar dünyaya ihraç etmeye çalıştığı değerleri hatırlayabildi, ne de insanlıkta gelinen aşamayı koruyabildi. Avrupa’nın köklerinde ve nüvesinde varolan ırkçılığı Avrupa’ya sığınan 1 milyon Suriyeli hortlatmaya yetti. Düşünün ki, Avrupa değerlerini hatırlatmaya çalışarak 500 bin Suriyeli göçmeni Almanya’ya kabul eden Merkel’in siyasi kariyeri bitme noktasına geldi.

Yeni Zelanda’nın acımasız teröristi Tarrant, manifestosunda sayfalarca Avrupa’da doğum oranlarının düşmesinden, yabancıların/göçmenlerin çoğalarak Batı ülkelerini istila etmesinden yakınıyor. Buna “White Supremacy” deniyor, yani beyazların üstün ırk olduğuna inanma ideolojisi. Eskiden Almanya’da Naziler vardı ve Avrupa yarattığı yıkımın ve döktüğü kanın utancını bile yaşayamadı ama görünen o ki aynı ırkçılığın tüm beyazlara genişletilmiş yeni bir versiyonu doğuyor.

Beyazların, yani White Supremacy ideolojisine inananların 10 yıldır Müslümanlara yönelik olarak tüm Batı coğrafyasında gerçekleştirdiği toplu katliamlara bakarak artık adını rahatça koyabiliriz ki, çok kültürlülük, çok seslilik, çok renklilik ve evrensellik ülküsü bizzat Batı eliyle bitirilmiştir. Batı artık, yeni tür nazizmle baş etmek zorundadır. Ve Batı bunu 11 Eylül’den sonra bu belayı bizzat kendi eliyle/diliyle inşa etmiştir.

Velhasıl, dil ve söylemle ortak bir deliliğin nasıl yaratılabileceğinin delilidir Yeni Zelanda’da yaşanan katliam...

#Yeni Zelanda
#ABD