AK Parti seçmeni, CHP’ye nasıl oy verdi?

04:0028/06/2019, Cuma
G: 28/06/2019, Cuma
Özlem Albayrak

İstanbul seçim sonuçları gazete köşelerinde, ekranlarda hala tartışılıyor. Elbette, alınan sonuç uzun uzun tartışılmayı hak edecek denli dramatikti.“AK Partili seçmen nasıl oldu da mührü eli titremeden CHP’ye basabildi?”ise, cevabı aranan sorular arasında.Güzel konu, fakat şu atlanmasın: CHP’nin hem Ankara’da, hem de İstanbul’da gösterdiği başkan adayları, eskiden bu yana tanıdığımız bildiğimiz CHPli’lerden değildi. Ankara’nın adayı zaten eski MHPli’ydi ki, doğal olarak Atatürk Türkiyesi denen o

İstanbul seçim sonuçları gazete köşelerinde, ekranlarda hala tartışılıyor. Elbette, alınan sonuç uzun uzun tartışılmayı hak edecek denli dramatikti.
“AK Partili seçmen nasıl oldu da mührü eli titremeden CHP’ye basabildi?”
ise, cevabı aranan sorular arasında.


Güzel konu, fakat şu atlanmasın: CHP’nin hem Ankara’da, hem de İstanbul’da gösterdiği başkan adayları, eskiden bu yana tanıdığımız bildiğimiz CHPli’lerden değildi. Ankara’nın adayı zaten eski MHPli’ydi ki, doğal olarak Atatürk Türkiyesi denen o paketin içindeki parçalarla da, dindarlıkla da açıktan savaşı olmayacak bir isimdi. İstanbul adayı da, CHPli olmasına karşın, daha önce de yazmış olduğum gibi “hybrid”, “o tarafa da yakın, bu tarafa da yakın” bir görüntüsü olan, toplumun ortak manevi değerleriyle bir sorunu olmayacağını düşüneceğiniz şekilde barışçıl konuşmalar yapan, rakibine, hatta Külliye’ye zeytin dalı uzatarak yarışı sürdüren biriydi.

Kılıçdaroğlu CHP’sinin, kah çarşaflıları üye yaparak, kah iftar sofralarında poz vererek yıllardır oturtmaya çalıştığı bu kimlik; hem İmamoğlu’nun şahsında kristalize oldu, hem de toplumda bir karşılık bulmaya başladı. Başka bir siyasi parti sözkonusu olsa, bu dönüşüm karşısında partinin, hala bir çarşaflı kadın gördüğünde “Kara Fatma” diye tacizlere başlayan kemik kitlesi o partiyi terk edebilirdi, ama bu CHP’de olmadı, bilakis CHPli seçmen, her seçimde daha da sıkı bir şekilde konsolide oldu.

Özellikle büyükşehirlerde CHP lehine bu derece çarpıcı sonuçlar alınmasını açıklayan bir diğer unsur da, kentleşme. Kentleşme, sekülerleşmeyi de beraberinde getiren bir süreç. Modern hayatın hızı içinde koşturarak, modern işlerde çalışarak, modern hayatlar yaşayarak varolan insanların sürdürdüğü, bireyselliğin kırsala oranla çok daha yüksek olduğu bu yaşam tarzında; bir yandan insanlar cemaatleşerek yani birbirine tutunarak varolmaya çalışır (hemşehri dernekleri ya da dini cemaatler gibi), ama bir yandan da hayat “fazla dindarlığın” gereksinimlerini karşılayamayacak derecede yorucu ve hızlıdır.

Kentte, her çıkıntı törpülenir. Yaşam tarzları aynılaşır, sözgelimi seküleri de dindarı da haftasonları, aynı saatlerde AVM’lere akın eder ve aynı şeyleri yapar, bu insanların çocuklarını eğlendirmek/gezdirmek amacıyla götürdükleri yerler de benzerdir. Piramidin tepesindeki en zenginler ve alttaki en yoksullar dışında, çalışan kesimin rutini aşağı yukarı aynıdır.
“Nasıl yaşarsan öyle inanırsın”
demeyelim, ama kentte dindar yine dindar, seküler yine seküler olmakla birlikte,
“aşırılıklar”
yaşam tarzı nedeniyle törpülenir. Bu şartlar altında seçime giden büyükşehir halkı, AK Parti adayıyla, dinle/dindarla bir sorunu yokmuş gibi gözüken, sevgi-barış-kardeşlik cümlelerini dilinden düşürmeyen CHP adayı arasında çok büyük bir fark bulamayabilir.
Öte yandan, Erdoğan karşıtlarınca 17 yıldır sürdürülen
“otoriterleşiyoruz”, “tek adam”, “sultan”
şeklindeki propagandaların önü alınamadı. Bu propaganda o kadar çok tekrarlandı ki, sonunda “Erdoğan karşıtlığı” gibi bir siyasal pozisyon ortaya çıktı. Başlarda bu pozisyon sadece imtiyazlarını kaybeden statükoculardayken zamanla kitlelere indi. Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun, ona oy verme gibi bir eğilim oluştu.
“Kucaklaşma”
retoriği, tam da bu karşıtlık İmamoğlu’nun PR’cıları tarafından görüldüğü için kullanıldı. Manzaraya bakacak olursak sonuç da verdi.

Dindarlara onyıllar boyunca yapılan haksızlıklar nedeniyle kimlik siyaseti ve eşitlik talebinden ivme alarak siyaset sahnesine çıkan AK Parti, Refah Partisi geleneğinden ve o gelenekten gelenlerin maruz kaldığı ağır mağduriyetlerle dolu dönemden sonra yıldızı parlayarak Türk siyaset tarihine damga vuracak bir güce ulaştı, 17 yıl boyunca da bu başarıyı sürdürdü. Şimdiden bir fenomen oldu.

Ama artık karşısında, Emine Ülker Tarhan, Nur Serter, Süheyl Batum, Birgül Ayman Güler ya da İsa Gök gibi Ulusalcı-Kemalist simalarla temsil edilen, halk arasında
“din düşmanı”
olarak bilinen CHP yok, iktidar uğruna HDP’yle ittifak kurmaya bile gönül indirebilecek denli esnek görüntü veren bir CHP var. Yukarıda ifade ettiğim gibi büyükşehir için çıkarılan adaylar da,
“dine-dindara karşı değil, barış ve kucaklaşmadan yana”
görüntüsüyle seçildiler. Dolayısıyla AK Parti’nin kuruluşuna ve şimdiye dek kazandığı zaferlere karine teşkil eden kimlik siyaseti boşa düşmüş oldu.
Aynı argümanlarla giderse, -söyleyebiliriz ki- 2023 yılı için AK Parti iktidarı cepte değil. Önümüzdeki süreçte çok farklı bir yol, strateji ve söylem geliştiremezse,
“eşitlik ve kalkınma”
üzerine kurulan tezler güncellenmezse AK Parti’nin genel seçimlerde yenilgiye uğraması muhtemeldir. Köprüler, yollar, tüneller, savunma sanayi ve diğer hamleler hatırlatıldığında bazı seçmenler
“Eee ne olmuş”
diyebiliyor zira.

Elbette, güneyimizde bir YPG devleti hem de ABD eliyle konuşlandırılmaya devam edilirken yeni bir çözüm sürecinden bahsetmiyorum, edenleri de yadırgıyorum. Fakat ekonomi, işsizlik, genç seçmenle iletişim, Erdoğan’da değil ama AK Parti kadrolarında görülen iktidar kibri gibi başlıklar önemli tabii… Fırsat olursa bunları da değerlendiririz.

#AK Parti
#CHP