Aileyi kadınlar mı bitiriyor?

04:0026/07/2019, Cuma
G: 26/07/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Gazetemizin kıymetli yazarı Yusuf Kaplan ile Kadem arasındaki sosyal medya polemiğiyle açığa çıktı ama uzun süredir varlığı biliniyordu.Erkekler epeydir kadınların hem aile içinde hem de sosyal alanda eşitlik talebinden rahatsızdı, ardından geçtiğimiz 17 yılda AK Parti hükümetlerinin kadınlara tanıdığı yasal pozitif ayrımcılıklar erkekleri mutsuz etti, hatta erkekler yer yer kendilerine haksızlık edildiğini düşündüler. Ama bu mutsuzluk kadınlara yönelik özel hınç ve nefretlerinden kaynaklanmıyordu

Gazetemizin kıymetli yazarı Yusuf Kaplan ile Kadem arasındaki sosyal medya polemiğiyle açığa çıktı ama uzun süredir varlığı biliniyordu.



Erkekler epeydir kadınların hem aile içinde hem de sosyal alanda eşitlik talebinden rahatsızdı, ardından geçtiğimiz 17 yılda AK Parti hükümetlerinin kadınlara tanıdığı yasal pozitif ayrımcılıklar erkekleri mutsuz etti, hatta erkekler yer yer kendilerine haksızlık edildiğini düşündüler. Ama bu mutsuzluk kadınlara yönelik özel hınç ve nefretlerinden kaynaklanmıyordu zannımca, gelinen noktanın aileyi yani toplumun temel taşını fesada uğratacağından endişeliydiler. Camiaya düşünsel katkıları inkar edilemez Yusuf Kaplan’ın tweeti tam da bu endişeden neşet etmiş, içinde kadın karşıtlığı yahut düşmanlığı filan bulundurmayan bir mesajdı. Sonra bildiğim kadarıyla KADEM ekibiyle bir araya gelindi ve işler hal yoluna konuldu.

Gelgelelim, tartışma bu buluşmayla sona ermedi, kadınlı erkekli yazarların topa girmeleriyle büyüdü. Zira hem meselenin kökü eskiye dayanıyor, hem de bu konu, yıllardır üzerinde bir konsensus oluşturulamamış olmasıyla çetrefil bir görünüm arzediyordu. Yani ateşi yakılan, bu ülkede Müslüman kadınlar kitlesel olarak işgücüne katılmaya başladığından bu yana kimi zaman sönümlenmiş, bazen de harlanmış şekilde tartışılan meseleydi; kadın ve aile.

Bendeniz elbette kadına pozitif ayrımcılık yapılacak diye erkeğin belinin bükülmesine sebebiyet veren uygulamalara taraftar değilim. Sözgelimi çocuksuz ve kısa süreli evliliklerin sona ermesinden sonra, hele de kadının kusurlu olduğu örneklerde, kadına ömür boyu nafaka ödenmesine hükmedilmesini anlayamam. Hüküm tesis edilirken aşırıya kaçılmasının, aileyi koruma diye çıkılan yolda, erkeklerin evlenmekten kaçmalarına sebep olması da cabası…

Öte yandan kadının haklarının teslimiyle ailenin yıkılacağını zannetmek yanlış. Çünkü aile sadece tek bir modelden oluşmuyor. Kadınların eşitlik talebiyle sarsılan bir aile modeli var evet; ama bu da literatürde “ataerkil aile” diye adlandırılan model, yani anne baba ve çocuklardan oluşan, babanın çalışıp evin geçimini üstlendiği, annenin de evde oturup çocuklarını büyüttüğü aile modeli. Ataerkil aile çatırdadı, bu doğru. Ama bu sadece Türkiye’de değil, kadınların iş hayatında aktif rol aldığı Müslüman ülkeler dahil tüm dünyada böyle oldu. ABDsinden Avrupasına, İranından Japonyasına dek her yerde.

Üstelik yeni de değil. Eve para getiren, maddi olarak aileyi geçindiren, dolayısıyla aile içindeki iktidarı da elinde tutan babanın otorite merkezini oluşturduğu sözkonusu pederşahi aile, kadınların çalışma hayatına katıldığı zamandan bu yana, yani sanayileşme döneminden sonra, 200 yıldan uzun bir süredir çatırdıyor. Ahlanıp vahlanmak için geç.

Hem sadece ataerkil aile sarsılmıyor ki, tüm alanlarda ataerkil düzenin bizzat kendisi kriz yaşıyor. Ve krizin nedeni kadın değil, bunun gerisinde toplumsal, ekonomik,

teknoloijk nedenler başta olmak üzere

onlarca sebep var. Meraklısı araştırabilir.

Geleneksel ya da ataerkil diye adlandırılan aile modelinin çatırdamasına da yol açan bu yeni sosyolojik durum, çeşitli sonuçlar ortaya çıkardı. Aile açısından baktığımızda, mesela aile modelleri çeşitlendi, tek ebeveynli aileler çoğaldı; mesela cinsellik aile dışına çıktı, üreme gerekçesiyle değil sadece haz amacıyla hedeflenen bir olgu haline geldi, bunun adına tüketimci yani eğlenceye/liberter dönük cinsellik deniyor. Cinsel özgürlük diye çıkılan yolda, insanlık esnek cinsiyetlerle tanıştı, heteroseksüellik hala ana akım olarak kalmakla birlikte, meşru kabul edilen tek seçenek olmaktan çıktı. Bugün pek çok ülkede LGBT sadece meşru sayılmıyor, seçmenin gönlünü hoş tutmak adına destekleniyor. İslam’da heteroseksüel olmayan ilişki biçimleri açık biçimde ayetlerle yasaklandığı için, Müslüman ülkelerde çok fazla neşvü nema bulmuş değil ama ABD ve Avrupa’da LGBT destekçiliği neredeyse bir prestij unsuru...

Bütün bu bilgileri bir yana bırakarak soralım; şehir hayatında düzgün hayat standartlarına ulaşabilmek için kadınların gelirine gereksinim duymayan kaç erkek var? Sanırım çok az. Çünkü kentler de buna göre işler durumda tek kişinin çalışmasıyla bir aile idare edilmesine müsaade etmiyor. Eğitimli, eğitimsiz çoğu kadın çalışmak zorunda kalıyor. Olan da bu karmaşa içinde sevgisiz ve ilgisiz kalan çocuklara oluyor. Erkeklerin genel kabulü çocuklara bunu yapanın feminizm olduğu yönündedir, ancak bu doğru değil, çocuklara bunu yapan bir sistem var...

Sözün özü, geldiğimiz noktada o eski ataerkil aileye geri dönmenin içinde bulunduğumuz şartlar sürdükçe, mümkün olduğunu sanmıyorum. Tarihi geri çevirmeye çalışmak gibi bir beyhude bir uğraş olur bu. Bir zamanlar ebedi, doğal, hatta ilahi sayılan değerlerin artık kaba kuvvetle kabul ettirilmeye çalışılması bile ataerkil ailenin içinde bulunduğu kriz durumunu anlatmaya yeter, sanıyorum. Aileyi ayakta tutmak için ne yapılabilir sorusuna gelince: Cevap, eşitlik. Eşlerin ekonomide, ev sorumluluğunda, çocukların büyütülmesinde ve birbirlerine sağladıkları duygusal destekte eşit olması…

Başka bir çözümü olan?

#Yusuf Kaplan
#KADEM