Tarih boyunca pek çok kültürün ortak değeri olan çikolata sosyal medyanın muazzam etkisi ile birlikte küresel bir deneyime dönüşüyor. Bir anlık lezzeti yeni nesil tüketicilerin farklı bir boyuta taşıma çabasının yoğun bir şekilde işlendiği dönemi yaşıyoruz. Evinizde çocuklar televizyonun karşısına dizilmiş oturuyorlar, karşınızda reklamlara çıkan çocukların elinde çikulatalar, püskevitler... O çocuk aklından geçiriyor "benim de bir çikulatam bir püskevitim olsa" diyor, anne bana niye almıyorsunuz
Tarih boyunca pek çok kültürün ortak değeri olan çikolata sosyal medyanın muazzam etkisi ile birlikte küresel bir deneyime dönüşüyor. Bir anlık lezzeti yeni nesil tüketicilerin farklı bir boyuta taşıma çabasının yoğun bir şekilde işlendiği dönemi yaşıyoruz. Evinizde çocuklar televizyonun karşısına dizilmiş oturuyorlar, karşınızda reklamlara çıkan çocukların elinde çikulatalar, püskevitler... O çocuk aklından geçiriyor "benim de bir çikulatam bir püskevitim olsa" diyor, anne bana niye almıyorsunuz diyor... ikliminden Koşuyolu’na atılan, Cevizağacının altında bile sunulan çikolata furyasının pazarlama stratejilerine giden baş döndürücü trafiğine şahitlik ediyoruz.
Hamileyken çikolataya aşeren girişimci bir ruhun toplumun neredeyse büyük bir çoğunluğuna aşermişlik hissi verdirdiği stratejik bir ürünü ye ye bitiremiyoruz.
Dubai Çikolatası gibi havalı bir isim ile sunulan içi kadayıflı dışı çikolatalı tadın İzmit pişmaniyesinden farklı olarak tüketiciye sunduğu his nedir? Yüksek fiyatları ve özel sunumları ile klasik çikolatadan pek de farklılaşmayan bu lezzetin Gümüşhane’nin kömesinden farklı olarak bıraktığı iz nedir? Dubai çikolatası gibi bir trendin arşa çıkması Hatay Künefesi’nin, Antakya Kömbesi’nin, Erzurum Kadayıf Dolmasının önemsiz hale gelmesine mi yol açıyor? Türk mutfağının kendine özgü onca tadı baklavadan esinlenmiş yabancı esintilere mi yenik düşüyor? Güçlü gastronomik değerlerimizin gözden düşmesi önemli bir kültürel mesele haline mi geliyor? Tıpkı Dubai Çikolatası kuyrukları gibi uzayan sorularımızın yanıtını veren bulunur mu bilinmez ama zeka paradoksuna tutulmuş bir kesim tüketici sosyal medyada ihtişam ve yenilik vaat eden bu çikolata ile “özel” hissetme ihtiyacını karşılıyor.
İhtişam mı lezzet mi bilinmez ama Dubai Çikolatası bir çikolata markasının ötesinde sosyal medyanın göz alıcı vitrinine kurulmuş, tüketicinin hazzına dokunan bir fenomen olarak duruyor. Aslında bir tat ve lezzetten öte kurmuş olduğu tatlı tuzak ile bir hayal satıyor.
Sunduğu “lüks yaşam” hissi ile hem çikolata tutkunlarının hem de sosyal medyada görsel içerik arayışında olanların dikkatini çekmeyi başarıyor.
Zengin mirasımız içinde kendi değerlerimizi görmezden gelme eğilimimiz dışarıdan gelen bir ürün ya da tadı daha egzotik ve özel kılabiliyor. Modern tüketicinin görselliğe dayalı dünyasına ayak uyduramayan markalarımızı ya da ürünlerimizi ön plana çıkarmakta zorlanıyoruz. Yerel ürünlerimizin hikayesini anlatamıyor, yerel değerleri küresel standartlara taşıyamıyor, sosyal medya ve dijital platformlarda geri kalıyoruz. Hal böyle olunca komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür sendromu ile mücadele etmekten öteye gidemiyoruz.
NEDEN “ÖZEL” HİSSEDİYORUZ?
Çikolatanın ötesinde tüketiciler her geçen gün kendilerini daha “özel” hissettiren tatlara yöneliyor. Bu açıdan Dubai Çikolatası aslında yeni bir lezzetten öte farklı olma isteğinin yansıması olarak öne çıkıyor.
İçindeki o eşsiz lezzet arayışını görsel şölenle tatmin etmek isteyen tüketiciyi çikolatayı bir tür şov nesnesine dönüştürürken buluyoruz. Bir tat olmaktan çok anlam ifade eden çikolatanın tüketicilerin kendilerini bir ödüllendirme aracına evrildiğini görüyoruz.
Kendilerine bir statü ve imaj arayışında olan tüketicilerin kahvelerini yudumlarken Dubai Çikolatası ile sosyal çevrelerinde farklılaşma arzularını tatmin ettiklerini canlı canlı izliyoruz. Sıradan bir çikolatanın “ bu çikolatayı yemeden önce paylaşmazsan olmaz” fısıltısına esir olan tüketiciyi bir pazarlama hilesine aşık olmuşken buluyoruz.
Videolarını izlemekten psikolojimizin bozulma eşiğine geldiği çikolatanın büyülü dünyasında lüks bir yanılsama içerisinde olan tüketicinin yenilikçi pazarlama stratejilerinin ağına nasıl takıldıklarını, marketten Dubai Çikolatası çalma psikolojisini anlamlandırmaya çalışırken buluyoruz kendimizi. Günün sonunda her ısırıkta bize tattırılan şeyin biraz sosyal medya tozu biraz da influencer siminden başka bir şey olmadığını acı da olsa öğreniyoruz ama nafile.
Dubai Çikolatası tüketim alışkanlıklarımız ve pazarlama stratejileri kapsamında önemli ders sunuyor. Bir yandan sosyal medya tufanı ile şekillenen tüketim kültürümüzün geldiği noktayı, diğer yandan pazarlama stratejileri ile tüketicinin “tatlı bir illüzyon” ile nasıl etkilendiğini parça parça ısıra ısıra öğreniyoruz. Lüks bir yanılsamanın ortaya çıkardığı ihtişamın karşımıza çıkardığı tüketim trendinin bizleri nasıl hipnoz ettiğinin farkına bile varmıyoruz, belki de görmek dahi istemiyoruz. Tatlı bir çöl serabı gibi tüketiciyi esir alan bu çılgınlık bir Trabzonlu’ya dahi nerdeyse “ Bize her yer Dubai” dedirtiyor. Normalde sade sütlü çikolataya tav olan biz bu çikolatanın tadına varınca sanki lüks bir deneyim yaşamışçasına seviniyoruz.
Dubai Çikolatası sadece bir çikolata değil; tüketicinin kendi kültürüne, yerli tatlarına sırt çevirmesi pahasına parlayan, “altın tozuyla” tatlandırılmış bir aldanış oluyor. Eskiden Kurtlar Vadisinin ertesi herkesi Polat gibi giyinir Çakır gibi yürür bulurduk. Şimdi de insanları sıradan bir pastaneye giderken değil de sanki kraliyet sarayında tatlı yemeğe giderken buluyoruz.
Altın kaplamalı bir rüyada sunulan bu tat görkemli ama geçici tatlı bir aldanışın ayak seslerinden başkasını temsil etmiyor.
Sezercik’in “çok mu tatlı, bir gün ben de yiyeceğim” repliğinin vücut bulduğu Dubai Çikolatası furyasında, Sen hiç Dubai Çikolatası yedin mi sorusuna, “ben kaldım kardeş” yanıtını verecek kişi sayısı giderek azalıyor.
Bizde “güzel insan aramak ile, insandaki güzelliği aramak arasında derin bir fark var.”
#Ekonomi
#Dubai çikolatası
#Özgür Bayram Soylu