Yaz aylarının gelmesi ile toplumun ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelere olan anksiyetesi azalıyor. Çok yoğun bir sıcak günün ardından Adana’da kanala ve göle boğmaca atlayan çocuklar misali ekonomik olarak serinleyeceğimiz günleri bekliyoruz. Enflasyonda normalleşme, ücretlerde görece iyileşme, algılanan fiyat adaletinde zedelenme. Markette, restoranda, otelde, pazarda, siyaset arenasında aklımızın bir köşesinde hep kandırılmışlık hissi. Her yeni güne sahipsiz başlayıp her geçen günü sahipsiz bitirmişlik duygusu. Tıpkı EYT meselesinde olduğu gibi yapısal önermelerden ziyade popülist söylemlerle sahnede olan yapay muhalefet anlayışı. Seçimsiz dönemin ülke ekonomisine ve sosyolojisine potansiyel katkılarını ve dinamizmini konuşmak yerine haftada bir “ya geçim ya seçim” fetişizmi.
Makroekonomik istikrarı sağlamak, enflasyonu kontrol altına almak ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen yapısal reformlar yapmak daha mümkün hale geliyor. Dış yatırımların teşvik edilmesi ve ekonomik işbirliklerinin artırılması için daha uygun bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor. Artık siyasi kaygılar yerine ekonomik performansa odaklanarak, kalkınma ve refah düzeyini yükseltmeyi amaçlayan politikalara önem verilmesi iş dünyasının ve piyasa aktörlerinin geleceğe dair daha net öngörülerde bulunabilmesine imkân sağlıyor. Bu fırsatın güce dönüşmesi, sahipsiz başlayıp sahipsiz bitirme dünyeviliğinin son bulması toplumun tüm kurumsal yapılarının entegrasyonundan geçiyor.