Asgari ücret artışı, reel sektörün faizle mücadelesi, hane halkının ne olduğuna anlam veremediği alım gücünün sahnelendiği Muhteşem Aralık’ta sona doğru gidiyoruz. Özellikle asgari ücret artış oranı ve merkez bankasının aylardır beklenen faiz kararı sadece yaşam standartlarını değil aynı zamanda piyasa dengelerini ve enflasyon beklentilerini de doğrudan etkiliyor. Faiz seviyesinin halen daha yüksek bir seviyeye konuşlanmış olması ve enflasyonun varlığını sürdürüyor olması parası olanların elini
Asgari ücret artışı, reel sektörün faizle mücadelesi, hane halkının ne olduğuna anlam veremediği alım gücünün sahnelendiği Muhteşem Aralık’ta sona doğru gidiyoruz. Özellikle asgari ücret artış oranı ve merkez bankasının aylardır beklenen faiz kararı sadece yaşam standartlarını değil aynı zamanda piyasa dengelerini ve enflasyon beklentilerini de doğrudan etkiliyor. Faiz seviyesinin halen daha yüksek bir seviyeye konuşlanmış olması ve enflasyonun varlığını sürdürüyor olması parası olanların elini daha da güçlendirirken, parası olmayanların sorunlarının daha ne kadar derinleşeceği sorularını beraberinde getiriyor. Bir yanda cebindeki üç kuruş ve kredi kartı ile minyatür kaleye rövaşata atmaya çalışan vatandaş diğer yanda ise yüksek faizlerle döviz bazında kazançlarına kazanç katan kanarya sevenler derneğinden hallice ithal sermaye sevenler derneği. Ekonomideki belirgin hale gelen bu “Kiminin parası, kiminin yine parası!” hikayesi kazanan ve kaybedenin kim olacağına dair önemli sinyaller veriyor. Merkez her ne kadar beklentilere paralel bu ay bir indirim resitali sunsa da altın tavuklayan yumurtanın ithal tavuk olduğu gerçeği değişmiyor. Lafın kısası Muhteşem Aralık’ın ayazında bir yanda net asgari ücretin 22.104 liraya yükselmesi ile tünelin ucunda görünen refah, diğer yanda market raflarındaki etiketleri olimpiyat rekoru kırmak istercesine değiştirme hızı. Faiz tarafında ise yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisini “altın yumurtlayan tavuk” gibi görmeye devam ederken, vatandaş için tavuğun yem parasının soru işareti olmaya devam etmesi.
ASGARİ ÜCRET: KAĞITTAN MUTLULUK
Asgari ücretin “A”sını duyanların etiketleri kim daha hızlı değiştirecek yarışına girdiğini acı bir tebessümle izliyoruz. %30’luk bir artışla 22.104 liraya gelen asgari ücret paralel evrende bir umut ışığı gibi görünse de hane halkının 12 ay sonrası için enflasyon beklentisinin halen daha %63,1 seviyelerinde olması asgari ücret artışından yaşanan memnuniyetsizliğin kaynaklarından birini bize gösteriyor. Vatandaş fiyatları doğrudan hissediyor, market raflarında gördükleri fiyat artışları, geleceğe yönelik iyimserliklerini hızla tüketiyor. Özellikle temel ihtiyaç maddelerinde yaşanan hızlı fiyat artışları karamsarlık iklimini pekiştiriyor. Asgari ücret artışı açıklanır açıklanmaz, market raflarındaki fiyatların yükselmesi, fiyatlama davranışlarının tamamen bozulduğunu gösteriyor. Hal böyle olunca %30’luk asgari ücret düzeyinin bu aşamada sadece geçmiş kayıpları telafi etme modu aktif oluyor. Fiyat artışlarını kontrol altına almanın yolu, yalnızca maliyet baskısını ya da talebi azaltmak değil, aynı zamanda fiyatlama davranışlarını disipline edecek mekanizmalar kurmaktan geçiyor.
Avokadolu kaju ile büyüme hayali kurmayan vatandaşın tencerenin başında çorba beklerken, sadece buharla yetinmek zorunda kalmaması için fiyatlama tarafında yeterli önlemlerin alınması önem taşıyor.
Yani, ekonomi yönetiminin, vatandaş ve reel sektör için bu çorbayı “besleyici ve doyurucu” hale getirmesi gerekiyor.
İŞVERENİN SİHİRLİ ŞAPKASI
İşveren cephesinde durum daha karmaşık. 2025 yılı itibarıyla bir çalışanın işverene toplam maliyet 30.555 TL’ye yükseldi. Basit bir gözlemle, işverenler, bu maliyet artışını genellikle ürün fiyatlarına yansıtarak telafi etmeye çalışıyor. Bu da tüketici fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturuyor. Ayrıca,
özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin yüksek faiz kıskacına ek artan iş gücü maliyetleri nedeniyle istihdam yaratma kapasiteleri zayıflıyor. Bu da “kayıt dışı istihdam” adlı görünmezlik pelerinini kullanan işletme sayısının artma riskini beraberinde getiriyor.
Bu noktada işverenleri de tetris oynar gibi maliyetlerini düşürme çabasından kurtarmak gerekiyor.
Sadece enflasyonla mücadele değil, gelir dağılımının iyileştirilmesi, reel sektörün desteklenmesi, tüketicinin korunması 2025 yılında hayatı güzelleştirecek bir ekonomi için özel ilgi bekliyor.
Merkez Bankası’nın son sekiz aylık faiz politikası, özellikle yabancı yatırımcılar için cazip bir ortam sunmaya devam ediyor. Yüksek faiz oranları, Türkiye’yi carry trade adı verilen finansal işlemler için çekici hale getiriyor. Bu faiz politikaları yalnızca yabancılara kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda bütçe üzerindeki yükü de artırıyor. Yüksek faiz oranları, kredi maliyetlerini artırarak reel sektör üzerinde baskı oluşturuyor. Üreticiler ve işletmeler, yüksek finansman maliyetleri nedeniyle yatırımlarını ertelemek veya küçültmek zorunda kalıyor. Yatırımcılar, Türkiye’ye döviz getirerek TL bazında faizden yararlanıyor ve yıl sonunda dövizlerini artırarak ülkelerine geri dönüyor. Türkiye’ye gelen bu sermayenin, kalıcı yatırımlar yerine spekülatif kazanç peşinde olduğu gerçeğini hepimizi görüyoruz.
ÇALIŞANIN HAYATI: TAKSİTLE MUTLULUK
Asgari ücret artışı ve Merkez Bankası’nın faiz politikaları, kısa vadede ekonomik dengeleri koruma ve enflasyonla mücadele amacı taşısa da, bu politikaların yan etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Gelir artışının gerçek bir refah artışına dönüşebilmesi için, enflasyonun kontrol altına alınması ve fiyatlama davranışlarının disipline edilmesi çarpı iki önem taşıyor. Hem gelir dağılımının düzelmesi hem de ekonomik istikrarın sağlanması için daha kapsamlı, uzun vadeli ve sürdürülebilir politikaların hayata geçirilme zamanı geçiyor. Aksi takdirde, bu hikâyede kazanan hep aynı: “Kiminin parası, kiminin yine parası.” Toplumun büyük bir kesiminin hikayenin figüranı olmaktan bunalmaya başladığı bu bölümde ekonomik sis perdesini aralamak için daha şeffaf, daha kapsayıcı ve daha uzun vadeli politikalara olan ihtiyaç giderek belirginleşiyor.
Muhalefetin “şükür namazının kazası” ve Fetih suresinin mana derinliğinde kaybolduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti kadrolarının sorumluluğu her cephede artmaya devam ediyor.
Bizde zaman götürür de getirir de.
#ekonomi
#asgari ücret
#Özgür Bayram Soylu