Hayat… Birkaç telaşlı sabah, fincan fincan kahve etrafında bitmeyen koşturmacalar ve hep yarına ertelenen düşler. Çalışarak mı sevdiğine sarılarak mı yaşamak. Şafak operasyonuyla işe koşmak mı en çok kendinle buluşabildiğin bir sabaha uyanmak mı. “Keşke daha fazla çalışsaydım” diyen için kısa olan hayat keşke o anları daha çok yaşayabilseydim diyeni yeniden sevmeye davet ediyor. Birini özlemek için zaman bulabildiğin, sevdiğin şiirin mısralarına derin derin bakabildiğin, sevmek ve özlemek hissine
Hayat… Birkaç telaşlı sabah, fincan fincan kahve etrafında bitmeyen koşturmacalar ve hep yarına ertelenen düşler. Çalışarak mı sevdiğine sarılarak mı yaşamak. Şafak operasyonuyla işe koşmak mı en çok kendinle buluşabildiğin bir sabaha uyanmak mı. “Keşke daha fazla çalışsaydım” diyen için kısa olan hayat keşke o anları daha çok yaşayabilseydim diyeni yeniden sevmeye davet ediyor.
Birini özlemek için zaman bulabildiğin, sevdiğin şiirin mısralarına derin derin bakabildiğin, sevmek ve özlemek hissine sıkı sıkıya sarılabildiğin, kahve molasına değil ama “seni özledim” mesajına ihtiyaç duyabildiğin bir dünya sunuyor esnek çalışma.
Trafikte kaybolan yıllar, bitmek bilmeyen toplantılar, hafta sonunu bırakın günün bitmesini hayal ederken geçen günler. Kendi ritmimizi yakalayabildiğimiz, pijamalarla katıldığımız esnek çalışmanın büyülü dünyasının keşif yolculuğu başlıyor. Esnek çalışma, hayatı sadece işten ibaret görmeyi bırakıp, gerçekten yaşamanız gerektiğini hatırlatıyor. Kim olduğumuza sarılmaya ihtiyacımızın giderek arttığı bir habitatta ayıcıklı pijamaların sıcaklığı kadar sahici bir yer arayışımız sürüyor. Ve belki de bu arayış, hayatın karmaşasında kaybolmadan bir şeyleri uzaktan sevebilmenin gücünü keşfetmemizi Cemal Süreya gibi bize söylüyor: “…Öyle uzaktan seviyorum seni, kırmadan, dökmeden, parçalamadan, üzmeden, ağlatmadan uzaktan seviyorum…”
Hayatlarını artık sadece çalışarak tüketmek istemeyen insan sayısı arttıkça esnek çalışma modellerinin bir farkındalık olarak yansıması kaçınılmaz oluyor. Eskiden sabah dokuz akşam beş zindanında zincire vurulmuş olan mahkumlar yenilikçi çalışma modelleri ile kapalı cezaevinden açık cezaevine nakil olmanın mutluluğunu yaşıyorlar.
Dünya genelinde her gün 30 milyona yakın power point sunumun yapıldığının öne sürüldüğü bir evrende, sunum yapanın da dinleyenin de ızdırabı her geçen gün artıyor. “Gına geldi” tabiri “death by powerpoint” yani Power Point’ten ölmek tabirinde vücut bularak mezar taşına yazılacak kıvama geliyor.
Köprüden önceki son çıkışta çalışanlara cennetten bir köşe değil belki ama rahat bir nefes aldırma vaat eden esnek çalışma modelleri, iş-yaşam dengesini sağlamanın yanı sıra işverenlerin yetenekli işgücünü mindere çekme stratejisinin baş rolünde yer alıyor.
Ruhsal iyilik halinin tükenmişlik sendromuna savaş açabileceği esnek çalışma modelleri hayatın değerli olduğunu ve çalışma düzenlerinin buna göre şekillenmesi gerektiğini hatırlatıyor.
İster hibrit çalışma modelleri ister uzaktan çalışma isterse kısmi çalışma maliyet tasarrufu, üretkenlik artışı, motivasyon ve verimliliğin yanı sıra yeni model işgücü ile dolu bir yetenek havuzu vaat ediyor.
Uzaktan ve hibrit çalışmanın teknoloji şirketlerinde işin doğasına dönüştüğü bu zaman diliminde beyaz yaka çalışanlar dışında da uygulanması gereken bir zorunluluğa doğru ilerliyor. Pek çok OECD ülkesinde çalışma sürelerinin kısaltılması ve esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması dikkat çekiyorken, Türkiye’nin de haftalık ortalama mesai saatlerini düşürme ve zaman esnekliğine dayalı değişken zamanlı çalışmaya olan ihtiyacı artıyor. Elbette esnek çalışma modelinin avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. İletişim ve koordinasyon eksikliği, şirket kültürünün korunması, teknolojik alt yapı belki de ilk akla gelenler. Ölümden başka her şeyin çaresinin olduğunu düşündüğümüzde iletişim araçlarına yatırım, şeffaf iletişim modülleri ve eğitim programları öne çıkan çözüm yolları olarak dikkat çekiyor. Farklı kuşakların kesişim kümesini temsil eden esnek çalışma modelleri neredeyse tüm kuşaklarda karşılık buluyor. Kuralcı ve disiplinli olan X, yeni tempoya ayak uydurmaya hazır görünüyor. Esneklik ve özgürlükten yana olan Y ile çok katı kurallara karşı direnişin temsilcileri Z yeni çalışma modellerinin ritmine ayak uyduruyor.
Esnek çalışma saatleri ve hibrit modeller Y kuşağı için iş-yaşam dengesini temsil ederken, özgürlük ve teknolojik araçlarla çalışma alışkanlıklarına sahip Z kuşağı için bulunmaz bir nimet anlamına geliyor.
Avrupa’da uygulandığı gibi dört günlük çalışma haftası mı, kişiselleştirilmiş çalışma modelleri mi, çalışanların farklı yerlerden etkin bir şekilde çalışmasını sağlayacak alternatif modeller mi bilinmez ama geleneksel çalışma modellerinin adaya veda edeceği günlere doğru hızla ilerliyoruz. Hem çalışanların refahını artırma hem de işverenlerin finansal performanslarını iyileştirme potansiyeli sunan esnek çalışma modelleri iş dünyasına yetenekli işgücünü çekme ve elinde tutma avantajı da sunuyor. Bu fırsatın güce dönüşmesi için ritmi doğru ayarlamak herkesin adımlarını ahenk içerisine sokmak gerekiyor. Hayat çalışmak için kısa. İş dünyasında esnek modellerin önemi, insanların sadece daha iyi çalışmasını değil, daha iyi bir yaşam sürmesini sağlamak için bir umut ışığı saçıyor. Esnek çalışma, iş dünyasında çalışanlar ve işverenler arasında bir “win-win” fırsatı sunuyor.
Hayatın kısa olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimizde, çalışmanın bu denklemin sadece bir parçası olduğunu anlıyoruz. Esnek çalışma, bize bu parçayı istediğimiz gibi yerleştirme özgürlüğü sunuyor.
Belki de artık bir gün ofiste, bir gün evde çalışırken kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: “Hayatımı işime göre mi şekillendiriyorum, yoksa işimi hayatıma mı uyarlıyorum?” Çünkü kimse günün sonunda “Keşke daha fazla çalışsaydım,” demiyor. Ya da musalla taşında nasıl bilirdiniz sorusunun yanıtı “iyi çalışırdı” ile karşılık bulmuyor.
Bizde
“insan iyiliği kadar taşlanır, merhameti kadar dışlanır, kulluğu kadar da sınanır”.
#Toplum
#İş Hayatı
#Aktüel
#Özgür Bayram Soylu