Doç.Dr. Özgür Bayram SOYLU, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalında doktora derecesini aldı. Halen Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İktisat Bölümü öğretim üyesidir. Benim Markam, Kuşakların Markası, Gençlik Araştırması, E-Ticaret Tüketici Davranışları Araştırması, Tatil Alışkanlıkları Araştırması, Sektörel Beklenti Araştırması ve Türkiye’de Ailenin Değişen yapısı projelerinde yürütücülük ve koordinatörlük yapmıştır. “Türkiye’de Pandemi Dönemi Tüketici Davranışları: Covid-19”, Türkiye’de Finansal Okuryazarlık”, “ÇALIŞAN KADIN” başlıklı araştırma kitapları bulunmaktadır. Yenilenebilir enerji tüketimi,ticari açıklık, rekabetçilik, turizm, işsizliik, cari açığın finansmanı, metaverse: Tarımın dönüşmü ve geleceği konuları başta olmak üzere çok sayıda makroekonomik araştırma alanında makale ve kitap bölümü bulunmaktadır.
Gün geçmiyor ki Türk siyaseti, trajikomik sahnelerden birine daha ev sahipliği yapmasın. Bir yanda CHP’nin çağrısıyla hayata geçirilmeye çalışılan ekonomik boykot, diğer yanda o boykotu adeta boykot eden ve markette kasiyer sırasında bekleyen yurttaşlar. Toplumsal “günah çıkarma” seansı öyle bir noktaya geldi ki, ana muhalefet genel başkanının “derbiyi televizyondan izlemeyin, radyodan dinleyin” önerisi karşısında insan ister istemez “bu kulaklar bunu da mı duyacaktı?” diyor. İşin daha da garip tarafı, bu girişimlerin Filistin için yapılan uluslararası boykotlarla eşdeğer tutulmaya çalışılması. İsrail ürünlerine karşı yapılan boykotları “duygusal”, “ilkesiz” ve “anlamsız” bulanlar, şimdi kendi organize edemedikleri tüketim molasını “politik bilinç” olarak pazarlamaya çalışıyor. İsrail mallarını boykot eden muhafazakâr ya da dindar genç “ilkel”, “hamasi” ve “sistem dışı” etiketi yerken; market alışverişini bir gün önce yapan seküler yurttaş “bilinçli tüketici”, “demokrat birey”, hatta “direnişçi” olarak yüceltiliyor. Bu tablo karşısında insan, ister istemez “Bu ne yaman çelişki anne?” dizelerini mırıldanıyor. Üstelik boykotu küçümseyenlerin, Starbucks’ı eleştirenlere “idiot” muamelesi yaptığı günler daha dün gibi aklımızda. Şimdi ise aynı çevreler, kendi organize ettikleri boykotu kutsal bir direniş ritüeline dönüştürmeye çalışıyor. Biri yalnızca bir tweet'le var olmaya çalışıyor, diğeri kalpten gelen bir vicdan çağrısı oluyor.
Seküler elitin Filistin için yapılan boykotlara “romantik”, “ilkel” ya da “hamasi” demesi boşuna değil. Çünkü bu tepkinin ipleri ellerinde değil. Bu hareket yukarıdan değil, aşağıdan geliyor; kurgusuz, lidersiz ama gerçek. Tam da bu sebeple rahatsız ediyor. Zira halkın içinden gelen, vicdana yaslanan bu dalga kontrol edilemediği sürece meşru da sayılmıyor. Oysa bugünkü boykot girişimleri bunun tam tersi: Profesyonelce kurgulanmış ama ruhsuz, ajans diliyle yazılmış ama kalbe dokunmayan çağrılar. Ve daha kötüsü: “2 Nisan” story’si atmadın diye zorbalığa uğrayanlar, derbi izledi diye dışlananlar, paylaşım yapmadı diye linç edilenler... Bu tablo, özgürlükçü olduğunu iddia eden bir kesimin, söz konusu kendi ajandası olunca ne kadar tahammülsüzleşebildiğini gösteriyor. Özellikle ifade özgürlüğünü bayraklaştıran bir çevrenin, sırf çağrısına katılmadı diye sanatçıyı, YouTuber’ı, markayı hedef göstermesi, demokrasi adına endişe verici bir tablo yaratıyor. Linçler, etiketlemeler, sosyal medya zorbalıkları eşliğinde kurulan bu "şenlikli otoriterlik", modern seküler dünyanın kapılarını bir kez daha kendi iç baskı rejimine açıyor.
Türkiye'de halk artık yalnızca sandıkta değil, gündelik hayatta da irade gösteriyor. Ne yediğine, ne izlediğine, nereden alışveriş yaptığına dair kararları bireysel olarak veriyor. Sivil toplum güçleniyor, bireysel tercih kolektif güce dönüşüyor. Hal böyleyken, siyasal partilerin klasik yukarıdan-aşağıya çağrı mekanizmaları işlevsiz kalıyor. Tepeden gelen mesajlar, halk nezdinde “samimi bir duruş” olarak değil, “stratejik bir vitrin süsü” olarak algılanıyor. Bu nedenle halk, sloganla değil, samimiyetle geleni seçiyor. İdeolojik değil, ahlaki olanı tercih ediyor. Ve bu tercih, yalnızca bir siyasi mesaj değil; temsil edilme biçimine dair açık bir reddiye içeriyor.
Bu boykotun dilinde bir yorgunluk var; halkın gündeminden kopmuş, mutfağı görmeyen, manavın önünden geçmeyen bir elitist körlük. Enflasyonun varlığını halen daha sürdürdüğü bir habitatta market boykotunu lüks bir protesto biçimi olarak sunmak, halkın gerçekliğine temas edememenin dramatik bir örneği. CHP’nin bu çıkışı, halkın karşı karşıya olduğu ekonomik zorlukları anlamaktan ziyade, onları tüketim üzerinden hizaya çekmeye çalışan bir tonla geliyor. Oysa ki halkın yaşadığı krizi, bir “alışveriş yapmayın” çağrısıyla değil; sofradaki boşlukla, dolmayan pazar filesiyle okuyabilmek gerekiyor İşte bu yüzden, tepki göstermesi beklenen kitle sessiz kalmıyor; aksine gidip alışveriş yapıyor. Kimi “CHP bir şeyin karşısındaysa orada bir fırsat vardır” diyerek alaycı bir karşılık veriyor, kimi ise yalnızca hayatını sürdürüyor. Çünkü o halk için direniş, boykot değil; ay sonunu getirme mücadelesiyle başlıyor.
Burada asıl mesele ekonomik veriler değil, siyasal iletişimin iflası. Halkın gündelik pratikleriyle temas kuramayan, siyaseti sosyal medya hashtag’ine ve alışveriş listesine indirgeyen bir yaklaşım, seçmen nezdinde "cips paketi kadar" ciddiye alınıyor. Bir siyasal partinin, toplumsal dinamizmi sadece Instagram postlarına, Twitter TT listelerine göre ölçmesi, halkla olan bağın ne kadar yüzeysel hale geldiğini gösteriyor. Bu tablo bize bir kez daha şunu söylüyor: Artık sadece “konuşan” bir parti olmak yetmiyor. Halk “duyanı”, “anlayanı”, “eşlik edeni” arıyor.
Bugün gelinen noktada Türkiye’de iki ayrı direniş hattı var:
• Biri yukarıdan aşağıya, stratejiyle, medya desteğiyle, reklam ajanslarıyla örgütlenen ama halkta karşılık bulamayan çağrılar.
• Diğeri ise aşağıdan yukarıya, gönüllülükle, vicdanla ve kararlılıkla büyüyen sessiz direnişler.
Türkiye’de siyaset, artık kürsülerde değil, kasiyer sıralarında; ajans metinlerinde değil, gönül raflarında sınanıyor. Direniş, yukarıdan dayatılan bir stratejiyle değil, aşağıdan yükselen bir vicdanla büyüyor. Ve bu halk, kim reklam için boykot ediyor, kim yürekten direniyor, çok iyi ayırt ediyor.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.