EDISYON:

Çevik Bir namaz kılmış!

00:0021/04/2012, Cumartesi
G: 5/09/2019, Perşembe
Özcan Ünlü

Sabahın köründe, ''Yarbay seni çağırıyor'' diyerek uyandırıldım. Büyük bir şaşkınlık ve telaşla kalkıp, hazırlandım. İçim sıkıldı. Korktum da biraz. Askerliğin bitmesine birkaç ay kalmış. Bilerek, herhangi bir suç işlemediğimi düşünüyorum.Birlikte çalıştığımız yüzbaşı, binbaşı, bölük komutanları ve garnizon komutanı da orada. Yarbay, masasının arkasında, diğerleri öndeki koltuklara dizilmiş. Yüzbaşı ayakta.Belli ki, bir sorun var ama susuyorlar.* * *Aklıma, iki üç gün önce, Konyalı Mustafa hocanın

Sabahın köründe, ''Yarbay seni çağırıyor'' diyerek uyandırıldım. Büyük bir şaşkınlık ve telaşla kalkıp, hazırlandım. İçim sıkıldı. Korktum da biraz. Askerliğin bitmesine birkaç ay kalmış. Bilerek, herhangi bir suç işlemediğimi düşünüyorum.

Birlikte çalıştığımız yüzbaşı, binbaşı, bölük komutanları ve garnizon komutanı da orada. Yarbay, masasının arkasında, diğerleri öndeki koltuklara dizilmiş. Yüzbaşı ayakta.

Belli ki, bir sorun var ama susuyorlar.

* * *

Aklıma, iki üç gün önce, Konyalı Mustafa hocanın ''işlettiği'' kontör odasındaki Kürtçe krizi ile bir başçavuşumuzun vefat eden kayınpederi için dağın tepesine konuşlandırılmış küçücük mescitte yaptığımız program geldi.

(Askerliğini doğuda yapanlar bilir (belki batıda da böyledir) kışlanın bir köşesine askerlerin aileleriyle görüşmelerini sağlamak için bir telefon kulübesi vardır. Kulübede güvenilir bir asker görevlendirilir. Dakika/kontör sistemine göre askerler aileleriyle görüştürülür. Görüşmeler sadece ''Türkçe'' yapılır.)

Sözünü ettiğim asker, annesiyle hasret gidermek ister. Operasyon birliği olduğumuz için çocuklar, ''göreve'' çıkmadan önce sevenleriyle son bir kez görüşür, dua ve helallik diler. Annesi Türkçe bilmediği için dili Kürtçe''ye kayar askerin ve ardından... Gerisini siz tahmin edin...

Dayaktan dudağı uçuklamış, kaşı açılmış, ayakta duramaz haldeki genci görünce kendi aramızda bu meseleyi konuşmuştuk, uzun uzun...

* * *

Ayakta bekliyorum. Birkaç dakika sonra sessizliği yarbay bozdu. Masanın üzerine sarı bir zarf fırlattı ve öfkeyle ''Bunlar ne demek oluyor?'' diye sordu. Bir şey anlamadım. Zarfa uzandım, açtım. Birkaç mektup, üç-beş fotoğraf...

Başımdan kaynar sular boşaldı. Bana gelen mektuplar arşivlenmiş, fişlenmiş. İçinde ''Orası Peygamber ocağıdır. Şimdilerde öyle değilse bile... Bir ihtiyacın, sıkıntın olursa, bize mutlaka yaz'' diyen dostların sabır ve iyi niyet satırları. Fotoğraflarda ise ''başörtülü'' olan eşimin farklı mekanlarda çekilmiş fotoğrafları...

''Sen, gazeteci olduğunu niye sakladın bizden! Buradan bilgi mi gönderiyorsun? Bu adamlar neden sana yardım etmek istiyor'' gibi bir yığın abuk-sabuk sözle çıkıştı yarbay... Oysa, özel bir çabam yoktu, sadece sormadılar, ben de söyleme gereği duymadım. ''Kura çektik ve görev yeri olarak Midyat çıktı'', diyecektim, sustum. ''Buralara haber için mi geldin? Askerliğin bittikten sonra burada görüp duyduklarınla ilgili tek satır yazmayacaksın! Bugünlerde sizin irticacı medyada bizimle ilgili çıkacak her haberi senden bilirim! Şimdi çık dışarı!..'' ve daha bir yığın hakaret...

* * *

28 Şubat''ın en puslu günleri idi. ''Siz oruç tutmayın, Allah''ınız günahını bana yazsın'' diyen bir yarbayla çalışıyorduk.

Sonra ne mi oldu? Elimi kolumu bağladılar. Fazla ses çıkarmayayım diye bir kenarda unutmaya tuttular. Lahmacun fırını ile subay-astsubay eşlerinin lojmanındaki kamelya arasında tamamladım çilemi. Namaz kılamadan, oruç tutamadan –ki bir gölge gibi takip ediliyordum, ediliyorduk.

Büyük bir travma idi. Geçti gitti. Şimdi geri dönüp baktığımda, örneğin 12 Eylül''de, evimizde bulunan Maksim Gorki''nin ''Ana'' romanı için nezarethanelere çekildiğimiz günler aklıma geldiğinde buz gibi bir nefesle donup kalıyorum. Ağzımın içinde dolanıp duran bedduaları bumerang etkisinden korktuğum için yutuyorum, yutkunuyorum. Ama düğmesi açılmamış sayısız küfürleri hâlâ birbiri ardınca sıralıyorum.

Gerisini yazmayacağım...

* * *

Önümde bir gazete var. Başlığı: Sorguda namaz molası...

28 Şubat''ın baş organizatörü, BÇG''nin ustabaşı Çevik Bir''in post-modern darbe sorgusu sırasındaki teatral performansı anlatılıyor.

Namaz kılan personeli ordudan atan, genç kızları başını kapattı diye okuldan sürdüren, eşi başörtülü ordu mensuplarını doğduğuna pişman eden, darbelere karşı çıktıkları gerekçesiyle onlarca gazeteciyi işinden kovduran kendisi ve ekibi değilmiş gibi, Çevik Bir, ifadesi sırasında okunan ezana kulak kesilmiş, kendisine seccade getirilmesini istemiş ve adamlarıyla birlikte vakit namazına durmuş. Kendisi seccadede kılmış namazını, adamları ise gazete kağıdının üzerinde...

Yıllarca takıyyeci diyerek suçladığı, gerici diyerek damgaladığı, yobaz diyerek fişlediği ''insanların'' seviyesine inen (!) Çevik Bir''in yaptığına –eğer samimi değilse ki en azından ben inanmıyorum- ''münafıklık'' denir bizim köyde. Hadi biraz hafifletelim, takıyyenin dik âlâsı...

Neresinden tutalım bu haberi sevgili okur ve nasıl tefsir edelim? Lütfen kararı siz verin...

Okur, kitaplığı okur!

Masamın üzerinde birbirinden önemli kitaplar var. Okur Kitaplığı, 3 yıldır, edebiyat tarihimize, hafızamıza, kitaplığımıza müthiş eserler kazandırıyor. Kendisi de şair olan Ünsal Ünlü, şiire pozitif ayrımcılık yapıyor. Birbiri ardınca şiir kitapları yayımlıyor. Arif Ay''ın ''Şiirimin Şehirleri'', Ümit Zeynep Kayabaş''ın ''Saati Geri Aldım'', Mehmet Şamil''in ''Kırk Kanatlı Bahçe'' ve Mehmet Harmancı''nın ''Avarakasnak''ı içiyle/dışıyla muhteşem eserler.

Harput''un evladı Metin Önal Mengüşoğlu''yla yapılmış söyleşileri, soruşturmaları ''Kalbim Mühürlenmeden'' isimli ansiklopedik eserde toplamışlar. Cevat Akkanat''ın ''Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri'' ise son devir Türk şiirinin ana duraklarını yeniden anlamak için bir başucu kitabı.

Bu özenli yayıncılık için Okur Kitaplığı''nı kutlamak isterim, vesselam...

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.