ilim ve irfan ocağı haydarpaşa lisesi

04:0022/05/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Osman Akkuşak

efendim bu
haydarpaşa lisesi
1934 senesinde erkek lisesi olarak öğretime açılmıştır.. türkiye'nin bu en büyük lise binası, 1893 ila 1902 arasında
serasker rıza paşa'
nın emriyle
tıbbıye-i şâhane
olarak,
askeri tıbbiye
bakteriyolog
rider'
in çabaları ve italyan mimar
valerin'
in projesiyle inşâ edilmiştir.. tıbbiye tedrisatı, 1934'e kadar devam etmiştir.. 1887'de cereyan eden türk-yunan harbinde büyük hizmeti görülen
haydarpaşa'
nın ismine izafeten bu ad verilmiştir.. selimiye kışlası ile birlikte anadolu yakasının iki incisi olarak dikilmiştir.. 2500 mevcudunun 1500'ü gündüzlü 1000 öğrencisi de yatılılardan müteşekkil lise 1984'te bu büyük binadan çıkarılarak haydarpaşa endüstri meslek lisesinin ek binasına yerleştirilmiş ve tabiatıyle boyutu ve mevcudu küçülmüştür.. 1989-90 ders yılında da validebağ hastanesinin bahçesinde yapılan yeni binasına taşınmıştır..
galatasaray, kabataş, pertevniyal
gibi büyük ve meşhur liselerce her ders yılı sonuna doğru bir gelenek haline getirilen pilâv günleri, haydarpaşalılar derneği tarafından bir ders yılı büyük tarihi binada, ertesi ders yılı da şimdiki binasında icra edilmektedir.. bu sene pilav ve kavurma, tarihi binanın içinde ikram edilmiş, resmi tören ve konuşmalar ise binanın içindeki büyük avluda yapılmıştır.. 20 mayıs cumartesi günü saat 10.00'dan itibaren toplanmaya başlayan eski mezunların ve öğretmenlerin toplamı tahminen 400-500 kişiye baliğ olmuştur..


istiklâl marşı, 10. yıl marşı, izmir marşı gibi milli marşların söylenmesinden, dernek ve okul müdürlerinin konuşmalarından sonra eski mezunlar, dalga dalga gezinmeye ve birbirlerini, eski sınıf arkadaşlarını aramaya koyulmuşlardır.. aradan yıllar geçmiş, saçlar sakallar ağarmış, birbirlerini bazıları zor tanımış, bazıları da görür görmez boyunlarına sarılmış şapır şupur öpüşmüşlerdir..



değerli okuyucularım, beni sorarsanız eğer, sadece iki meslektaşımı görebildim.. birisi ingilizce öğ.

altan çelikel,

diğeri de edebiyatçı

mustafa çaldağ.. altan,

yaşını soranlara 70-71 diyor.. doğumu sanıyorum: 1928'dir.. nükte mi yapıyor.. yoksa nazar değmesinden mi korkuyor.. bir orijinal adamdır bu

altan..

1950-53'te cereyan eden kore harbine iştirak etmiştir.. tercüman olarak o kurşun yağmuru ve bomba sesleri içinde, bir ara morali fena halde bozulmuş, ortalık sükunet bulunca aklı başına gelmiştir.. o günleri şimdi gülerek anlatıyor..

altan,

ciddi bir adamdır.. hoş adamdır..

mustafa

'yı tanıyamadım saçları dökülmemiş ama bembeyaz olmuş, yahu ne oldu sana, dedim.. saçlarımı boyattım, dedi.. yüzü de değişmiş.. gözlerinde de arıza olduğunu söyledi.. kitap okuyamıyormuş.. torunu okuyor o dinliyormuş.. görelelidir..

hasan âli yücel

de oralıdır.. talebeliğimizde ikimiz de sıra ile (yüksek okul talebe cemiyeti başkanlığı) yaptık.. hem haydarpaşa'da edebiyat dersleri veriyordum hem de babıâli'de yazarlık yapıyordum..

mustafa

ise haydarpaşa'ya benden sonra gelmiş.. orada çalıştığını bu sefer öğrendim..



bu arada birçok talebemle karşılaştım.. sarmaşdolaş olduk.. ellerimi öptüler.. eski günlerden konuştuk.. biriyle konuşurken öbürküler geldi.. kır saçlı kır sakallı birer âdem olmuşlar.. beraberce yemekhaneye girdik.. hârika bir kavurma, nefis bir pilâv yedik.. o düzen, o güzellik.. temiz giyinmiş bayanların hizmeti.. sıra var.. kuyruk var.. beni kolumdan tuttular kalabalığı yararak en önden yemekhaneye soktular.. herkes sıra veriyor.. yer veriyor.. hocam buyur.. hocam hoş geldin.. aynı komisyonda çalıştığımız

nihad sami banarlı

, ikide bir “muallimlik bir tanrı mesleğidir” der dururdu.. talebe hoca arasındaki saygı ve bağlılığın ömür boyu devam ettiğini bir kere daha anladım.. emeklerimiz boşa gitmemiş.. bu pilâv gününde.. kaderin değişmez kanununun yüreğimde bıraktığı hüzün ve acılardan bahsetmesem daha doğru olurdu ama.. haydarpaşa'da beraber çalıştığımız aziz meslektaşlarımın büyük bölümünü kaybettiğimizi öğrenince acımızı dile getirmemek, hatıralarımızı anmamak mümkün değil.. hepsini yazmak kabil değil.. hiç olmazsa bir kısmını birer fatiha okumaları için öğrencilerine hatırlatmaktan vazgeçemedim:



kimya hocası bir

cemal yeşilada

vardı.. çekmecelerimiz yan yanaydı.. hiç konuşmazdı..

nurettin akdağ:

“osman bey, yeşilada'yı güldürdün, konuşmayan adamı konuşturdun” demişti.. asil bir insandı.. bir gün “hocam” dedim.. “öğretmenlere verilen maaş çok az…” verdiği cevap: “osman bey bu meslek para kazanmak için seçilmez.. para peşinde koşan bakkal dükkanı açsın, ticaret yapsın.. bizim meslek gönül işidir, ideal işidir.. ben hâlâ kaç para aldığımı bilmem.. muhasebeden maaşı alır almaz saymadan hanıma teslim ederim..” olmuştu.. hocalarımızın hepsi de benim çalıştığım 1960-1967 arası bilgili, seviyeli, ciddi idealist insanlardı.. onun için haydarpaşa lisesinden mezun olan gençler sağlam ruhlu, sağlam bilgili insanlar haline gelmiştir.. cemiyette büyük mevkilere, büyük hizmetlere vasıta olmuşlardır.. benim zamanımda hizmet eden arkadaşlarımdan ebediyete göçenlerin bir kısmının isimlerini ancak kaydedebiliyorum:

cemal yeşilada, ekrem teziş, zeynel akandere, orhan okay, mehmed pesen, halil tekinalp, rasim taylan, ali aran, kenan gün, lâtif doğusoy, vehbi güney, enver kayadeniz, ayten şamilgil, fahrettin dülger, hıfzı arısoy, haslet hakdiyen, kâmil ılgaz, nadire aykanat, nihal şamilgil, nahid damar, şener akyol, süreyya kayaçetin, zeki yılmaz, vedat sumer, yahya kızılsumer, kemaleddin karamete, nurettin akdağ, hulusi sarptürk, nevin çetin, lütfiye akün, mihrünnisa domaniç..


bu eğitim işçilerinin ruhları şâdolsun.. hepsine rahmet olsun.. âmin..


#galatasaray
#cemal yeşilada