Tecrübe ve akıl ilişkisi söz konusu olduğunda aklımıza ilk gelen sorun, aklın tecrübeden kopması ve süreç içinde düşüncenin sınanma imkânından yoksun kavram ve yargılar yığınına dönüşerek kötürümleşmesidir. Aslında meseleye tersinden bakıldığında başka bir sorunla karşılaşırız: Tecrübeyi akıldan koparmak. Son iki yüzyılda Müslüman dünyanın temel sorunlarından biri, tecrübenin akıldan koparılmasıdır. Aslında sorunun ölçeğini biraz daha genişletebiliriz. Sadece Müslüman dünyanın değil, genel olarak Batı dışındaki dünyanın temel sorunlarından biridir. Şayet hayatın maddi ve manevî veçhelerini ve Batı düşüncesinin kendi içindeki çatışmaları dikkate alırsak Batı düşüncesinin de temel sorunlarından birinin, tecrübenin akıldan kopması olduğu söylenebilir. Fakat bu yazıda Müslüman dünyanın bir sorunu olarak meseleyi ele alacağım.
Önce bununla ne kastettiğimi açıklayayım. Hayatın oldukça çeşitli yönlerini dikkate aldığımızda tecrübelerimiz pek çok unsurdan oluşan ve aşamalı gerçekleşen durumlardır. Tecrübe üzerine tefekkür, (i) bileşenlerini belirginleştirmeyi, (ii) aşamalarını tefrik etmeyi, (iii) her bir bileşen ve aşamanın kendisine mahsus özellikleri tespit etmeyi, (iv) tecrübenin parçalı veya bütün olarak hangi şartlarda gerçekleştiğini tayin etmeyi, (v) ilişkili olduğu başka durumları takdir etmeyi, (vi) muhtelif aşamaların doğurduğu sonuçları birbirinden farklılaşacak şekilde açıklığa kavuşturmayı, (vii) oluşturucu şartlarına ve engellerine vakıf olmayı, (viii) nihayet bunların tamamını adlandırmayı gerektirir. Dolayısıyla tecrübe üzerine tefekkür faaliyeti, oldukça ayrıntılandırılmış bir olay, olgu yahut durumu temaşa etmemizi sağlar; bu temaşayı ifade eden ve aktaran bir terimler ve önermeler dağarcığı oluşturur. Terimler ve önermeler dağarcığının en önemli işlevi, nesilden nesle benzer tecrübeleri yaşayanların zihni inceltmeleri ve bireyin kendi imkânlarıyla göremeyeceği birikimi fark etmesini sağlamalarıdır.
Özellikle kuruluş, gelişim ve dönüşüm süreçleri bizzat İslam medeniyeti içinde olduğundan kelam, fıkıh, hadis ve tasavvuf gibi şer’î ilimlerde bu durum açıkça görülür. Bu disiplinlerden her biri, sözünü ettiğimiz tecrübe tahlili ve değerlendirmesini kendi alanında yapagelmiştir. Şer’î bilimlerin gözden düştüğü on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren fiilen bu bilimlerin açıklamayı üstlendiği tecrübe alanı da gözden düşmüştür. Yanlış anlaşılmasın, mesela fıkhın üstlendiği iradi fiillerin oluşturduğu tecrübe alanı gözden düşmemiştir, insanın iradesiyle meydana gelen fiillerin “mükellefin fiilleri” olarak kavraması gözden düşmüştür. Diğer şerî bilimler için de geçerli bu durum. Fakat bu yazıda özellikle tasavvuf alanına dikkat çekmek istiyorum.
Klasik dönem sufileri, bir müminin Allah’a, âleme ve âhirete dair bilgisini nefsine (kendisine) dair idrakiyle irtibatlandırdılar. Bu sebeple kulluk fiillerinin insan kalbindeki veya zihnindeki halleri ve bu haller sonucunda ortaya çıkan idrakleri veya marifetleri ayrıntılı olarak tahlil ettiler. Tasavvuf kitaplarının üstünkörü bir taramasının bile göstereceği üzere zamanla devasa bir terimler dağarcığı ve bilgiler kümesi inşa ettiler. Yani tasavvufî tecrübenin nazariyesini kurdular. Süreç içinde bu nazariye özellikle Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî’yle birlikte İslam medeniyetinin son büyük metafiziği olan vahdet-i vücuda dönüştü. Bu teori, Mutezile, Mâtürîdîlik, Eşarîlik, Meşşâîlik ve İşrâkîlik gibi ekol ve tavırlardan sonra sistemleştiğinden ilginç bir şekilde İslam döneminde ortaya çıkmış nazarî mirasın kazanımlarını içerir ve bunları aşma iddiasındadır.
Bunun anlamı şu: Sûfîler, tecrübelerini İslam dönemi nazariyatının bütün gücünü kullanarak yorumlamaya başladılar. Bir yandan tasavvufî tecrübe büyük bir metafizik öğreti tarafından yorumlanmaya, diğer yandan da söz konusu metafizik her neslin tecrübesiyle beslenmeye, tasdik edilmeye ve farklı yorumlara imkân vermeye devam etti. Lakin bu uyum, diğer şer’î bilimlerde olduğu gibi, modernleşme sürecinde bozuldu. Müslüman coğrafyanın neredeyse tamamında resmi eğitim kurumlarında tahsil edilen bilimlerin klasik İslam düşünce geleneğinden kopması, mevcut nazariyat ile tecrübeyi ilişkisiz hale getirdi. Özellikle bir dönem tarikatların da yasaklı hale geldiği Türkiye özelinde tekke mensupları bunu daha şiddetli yaşadılar ve kendi mahrem alanlarına çekilme ihtiyacı duydular. Bu durum süreç içinde sûfîleri önemli ölçüde ilim geleneğinden kopardı. İlim geleneğinden kopmak sadece tasavvuf ile İslam düşünce geleneğinin diğer alanları arasındaki ilişkinin kopması anlamına gelmemektedir; mutasavvıflar bizzat tasavvuf geleneğine ait nazarî metinlerden de kopuş yaşadılar. Bu meselenin velayetin devamıyla ilgili olmadığını belirtmeye gerek yok her halde. İster umumi ister hususi olsun velayet Hz. Peygamber’in (sav) bereketiyle her dönemde devam eder. Mesele, tecrübeye dair idrakin tabiri caizse dürülmesi ve tefekkür alanının daraltılmasıdır.
Bunun ortaya çıkardığı sonuç aslında oldukça üzücüdür: Tasavvuf kitaplarından sûfîlerin tecrübelerini tahlil ve ifade etmek için inşa ettiği sözcüklerin ve nazarî cümlelerin kavramsal olarak değil ama bir tecrübe kavrayışı olarak anlamları unutulmaya yüz tuttu. Terimler marifetten ziyade duygu ve neşveyi ifade edecek şekilde daraldı. Nazarî cümlelerin tekâbül ettiği anlamların yaşayan bir sûfînin hangi tecrübesinin ifadesi olduğu fiilen işin erbabı tarafından dahi bilinemez oldu. Muhtemelen tasavvufun dilini bu söylediğimiz anlamda bilen çok az kişi kaldı. Oysa tasavvuf, bir coşku ifadesi veya vaaz değil, geniş anlamıyla kulluk fiillerinin marifet doğuracağı iddiası üzerine kurulu derin bir dindarlık tecrübesidir. İslam dindarlığının gelecekteki selameti adına yaşayan sûfî meşayih ve dervişlerin kendi tecrübelerini ciddiye almaları, klasik dönemde fark edilmiş anlam derinliğini yeniden ihya etmeleri gerekmektedir. Çünkü herhangi bir tecrübe alanı, nazari tefekkürden koparıldığında kötürümleşir, kendi içinde tekrarlanan uygulamalara dönüşür. Dolayısıyla tecrübe, olgusal çeşitliğini yitirmeye başlar, süreç içinde daralarak anlam kaybına maruz kalır ve ilgili alandaki hikmet yüzeyselleşir.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
Çok önemli ve isabetli cümleler...
İslam dindarlığının gelecekteki selameti adına yaşayan sûfî meşayih ve dervişlerin kendi tecrübelerini ciddiye almaları, klasik dönemde fark edilmiş anlam derinliğini yeniden ihya etmeleri gerekmektedir. Çünkü herhangi bir tecrübe alanı, nazari tefekkürden koparıldığında kötürümleşir, kendi içinde tekrarlanan uygulamalara dönüşür. Dolayısıyla tecrübe, olgusal çeşitliğini yitirmeye başlar, süreç içinde daralarak anlam kaybına maruz kalır ve ilgili alandaki hikmet yüzeyselleşir.
Allah dilerse kimi dilerse temizler erdirir belki ama muceddid muessesi icin gerek sartlara ulasmak muskul gibi geliyor!
Nacizane gorusum, tasavvufdaki mesele sadece teori ve pratik baglantisinin kopmasi ve kavramlarin anlaminin siliklesmesi degil! Zamanin ruhu ve yasam bicimi velayete de nakisa getiriyor artik! Haramlardan uzak durmak icin evden cikmamak, pazardan yememek, parayla hic isinizin olmamasi gibi seyler gerektiriyor ki mumkun degil. Goz zinasi, haram lokma, faiz herkesin ortak gunahi artik! Kem veli olabilir de gecmisteki makamlari tecrube edebilir artik?
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.