ABD'li yetkililerin, somut hedef olarak Afganistan'ı göstermelerine rağmen, 'gerçek düşman'ın 'tanımlan(a)maması' üzerine bir tutum sergilendiği çok açık. Niye mi? Mesele sadece Afganistan ve Üsame Bin Ladin'le sınırlı olsaydı, savaşın on-onbeş yıl süreceğinden bahsedilmez ve Amerikan halkına sık sık soğukkanlılık ve 'sabır' telkin edilmezdi..
Terörizmin artık 'siber-terörizm' olması zaten başka türlü bir yaklaşımı mümkün kılmıyor...
Gelişmeler, Güneydoğu Asya ve Güneydoğu Avrupa'da ciddi 'harita değişiklikleri' kotarmak üzere yönlendiriliyor. Bu açık bir durum. Fakat bu durumun bir adım öncesinde, 'ultra-modern terörizm'le savaşmak üzere geliştirilmiş stratejik konsept bulunuyor. Bu konsept zaten 'düşmanın tanımlanmaması' üzerine bir hat temelinde ilerliyor. Çünkü gerçekten 'tanımlı', 'adresi belli', belli bir örgüt veya devlet çerçevesinde kurulmuş bir düşman yok. Belli 'davranış biçimleri' temelinde pozisyon olan bir düşman var.
Bu yeni düşmanla savaşmanın yöntemleri de farklı...
Artık düşmanı yoketmekten önce, argümanlarını yoketmek gerekiyor. Dolayısıyla, açık bir savaş, ya da 'özneler-arası savaş' denilebilecek bir savaş türü artık sözkonusu değil, bunun yerine adına 'yarasa savaşı' denilebilecek örtülü bir savaş sözkonusu. Dolayısıyla, belli davranış biçimlerini hedefleyen bir stratejik algı var. Bu bağlamda, Belgrad'tan Sudan'a, Irak'tan Afganistan'a kadar birçok hedef, içerdikleri 'davranış biçimleri' bakımından kapsama alanı içine alınıyor. Üstelik düşman denilen kavram, çıkışı, hedefi ve amacı bakımından kendisini sürekli 'maskeliyor.' 'Kaotik maskeleme' yeni düşman türünün davranış tarzının 'elbisesi.' Yeni düşman türünün belli bir davranışıyla hangi mesajı verdiği sürekli 'çözümlenmek' durumunda. Mesajını ve kendini gizleyerek hareket ediyor yeni düşman türü. Böylece, binlerce mesaj yayıyor ve gerçekte verdiği mesajın sürekli belirlenmesi gerekiyor.
İşte bu noktada dünya barışı 'soğuk barış' dediğimiz bir döneme giriyor...
'Soğuk barış', 'savaş olmayan savaş'ın ya da 'ılık savaş'ın öbür yüzü. Ortada bir barış durumu olsa bile, bu, sürekli içten içe kaynayan, patlamaya hazır bir durum. 'Ilık savaş'ın bir gereği olarak, ülkeler ve bölgeler arasında ortaya çıkacak sürekli gerilimi göğüslemek üzere ortaya çıkacak 'gerilim stratejisi'nin neticesi olacak 'soğuk barış.'
İşte bu noktada tüm kanaatler, dinler, tepkiler ve bunlardan türeyen davranış biçimleri, 'beyaz' ve 'kara' olarak ayrıştırılıyor...
Son saldırı karşısında, aynı dine mensup insanların birbirlerinden farklı tepki vermelerini 'stratejik olarak konumlandıran' bir süreç başlıyor artık. Terörizmle mücadelede, teröre karşı işlevselleşebilecek, kurumsal ya da söylemsel 'beyaz İslam' kavramı burada öne sürülüyor. Teröre destek veren 'kara İslam' gibi bir kavram üretiliyor ve böylece, 'davranış biçimleri' temelinde kanaatleri ve olguları ayrıştırmanın temellendirilmesine yöneliniyor.
Dünyanın aldığı yeni dönemecin tanımlayıcı kavramları olarak orta yere sürülen bu kavramlar, Güneydoğu Asya ve Güneydoğu Avrupa'da bazı harita değişiklikleri hedeflemekten, tüm dünyadaki güvenlik kodlarını en devrimci biçimde yenilemeye kadar bir dizi unsuru barındırıyor. Tüm bu süreç, ABD açısından da 'flu' bir süreç aslında. Birşeyin tanımlanmış olması, 'stratejik bir düzlemde konumlandırılmış olması', onun fiilen 'kuşatılabildiğini' göstermiyor çünkü. Belki de bu yüzden ABD'nin, saldırıları cezalandırma süreci yavaş işliyor. Hatta saldırıların mahiyeti açısından en uzak adresle, Afganistan'la uğraşıyor ABD.
İçine girilen süreç aşağı yukarı belirttiğimiz kavramlarla tanımlanıyor. Bu kavramların ve analizlerin 'dünyaya yeni bir biçim verme kabiliyeti' ve 'dünyanın güçsüz halklarına destek verme yeteneği' ise ayrı bir tartışma konusu. Çünkü şu aşamada belki de en stratejik kavramın 'yoksulluğu giderme' olması gerekiyor. Dünyada milyarlarca insanın neden dünyanın gelişmiş ülkelerinden nefret ettiği sorusuna tatminkar bir cevap bulunamadan, terörle mücadele etmekten bahsetmek, dünyanın güçsüz halklarına daha çok acı ve kan getirecek bir süreci tetikler. Bunun sonucu ise tüm 'dünya sisteminin İsrailleşmesi' denilebilecek vahim gelişmeleri doğurur.