Dövizle borçlanma

00:0015/08/2001, Çarşamba
G: 12/09/2019, Perşembe
Nurettin Canikli

Hazine''nin yüksek reel faizle borçlanması yerine daha düşük maliyetle döviz cinsinden borçlanması gerektiği, üzerinde kafa yorulması gereken tartışma konusudur.Bu amaçla Hazine geçtiğimiz yıllarda iç borç stokunu dövize çevirmeye çalışmış, ancak başarılı olamamıştır.Gerçekten Hazine 1992-1999 yılları arasında TL cinsinden borçlanmasının bedeli olarak döviz bazında % 32 oranında faiz ödemiştir. Yani 100 dolar için 32 dolar faiz.Son dört yılda ödenen faiz oranı ise % 40''ın üzerindedir.Faiz oranının

Hazine''nin yüksek reel faizle borçlanması yerine daha düşük maliyetle döviz cinsinden borçlanması gerektiği, üzerinde kafa yorulması gereken tartışma konusudur.

Bu amaçla Hazine geçtiğimiz yıllarda iç borç stokunu dövize çevirmeye çalışmış, ancak başarılı olamamıştır.

Gerçekten Hazine 1992-1999 yılları arasında TL cinsinden borçlanmasının bedeli olarak döviz bazında % 32 oranında faiz ödemiştir. Yani 100 dolar için 32 dolar faiz.

Son dört yılda ödenen faiz oranı ise % 40''ın üzerindedir.

Faiz oranının yüksekliğinin temel nedeni kamu finansman açığının sürekli büyümesi ve açığın borçlanma ile karşılanmakta ısrar edilmesidir.

Yüksek reel faiz ekonomideki yüksek riskleri de yansıtmaktadır. Bunların başında kur riski de gelmektedir.. Devalüasyon beklentileri TL cinsinden borçlanmanın maliyetini yükselten unsurlardan birisidir.

Borçlanma sürecinin herhangi bir aşamasında, başlangıçta borçlanılan para biriminin değiştirilmesi ise farklı sonuçlara götürebilmektedir. Özellikle TL cinsinden borçlanıldıktan sonra Hazine''nin borç stokunu dövize çevirmesi, Hazine''nin aleyhine bir maliyet yapısı ortaya çıkarabilmektedir.

Dövize çevirmenin maliyeti

Hazine iç borç stokunu dövize endeksli tahvile çevirmek için büyük çaba sarfediyor. Bunu kamu borçlanma maliyetinin düşürülmesi amacıyla yaptığını iddia ediyor.

Kısa dönemde, önümüzdeki 1 yıl içinde devalüasyon ihtimalinin bulunmadığı ekonomik ortamda bu iddia doğru olabilir. Daha doğrusu Hazine açısından zararsız olduğu söylenebilir.

Ancak, şu anda içinde bulunduğumuz ve 1 yıl içinde devalüasyon ihtimalinin çok kuvvetli olduğu ekonomik şartlarda, TL cinsinden iç borç stokunun dövize dönüştürülmesi, devalüasyon nedeniyle ortaya çıkacak kur riskinin Hazine tarafından üstlenilmesi anlamına gelir. Bu durumda, devletten alacaklı olanlar kazançlı çıkmakta, kur riski Hazine''ye aktarılmaktadır.

Bu noktada can alıcı soru, 1 yıl içinde devalüasyon ihtimali olup olmadığıdır.

Bu sorunun cevabı tartışmasız bir şekilde "evet" tir. Biz bir yıldan daha kısa sürede şiddetli bir devalüasyonla karşı karşıya kalacağımızı öteden beri iddia ediyoruz. Eğer 15-20 milyar dolarlık yeni dış kaynak bulunmadığı takdirde sonbaharın son aylarında devalüasyon kapımızı çalacaktır.

Nedenine gelince:

Bugün Türkiye ekonomisi iç ve dış borcunu döndüremez hale gelmiştir. Türkiye yaklaşık olarak 70 milyar dolarlık iç borç ve 115 milyar dolarlık dış borç servisini döndürecek finansman yapısına sahip değildir.

Anlam ifade eden "net iç borç ödeyicisi" durumuna geçebilmek için faiz dışı dengenin iç borç stokunun % 10''u aşması gerekir. 2001 yılı bütçesi de bu rakama ulaşamayacaktır.

2001 yılında 7 milyar dolarlık faiz dışı hedefine ulaşılması tek başına problemi çözememektedir. Döviz dengesinin, yani, cari işlemler dengesinin de en azından dış borç faizlerini ve itfa edilen iç borçtan dövize dönmek isteyenlerin taleplerini karşılayacak kadar artı vermesi gerekir.

2001 yılı için hükümet cari işlemlerde sadece 1 milyar dolarlık fazlalık beklemektedir. Bu rakama ulaşılsa dahi toplam döviz talebi karşısında devede kulak büyüklüğünde kalmaktadır. 1 milyar dolarlık hedefe ise ancak, yıl sonuna kadar dövizin fiyatının enflasyon oranında artırılmasıyla ulaşılabilir. Kemal Derviş''in dövizin yıl sonuna kadarki fiyatını bugünkü seviyede korumak istediğini biliyoruz. Bu durumda iyimser tahminle cari işlemler açığı dengede kapanır. Peki, döviz talebini nasıl karşılayacaksınız ?

Artık Türkiye''nin döviz açığı ile yürüme dönemi kapanmıştır. Türkiye bugüne kadar ürettiğinin üzerinde tüketmiş ve fiktif bir refah seviyesi yaşamıştır. Bir bölümü borçlanmayla finanse edilen bir refah seviyesi.

Tüketim seviyesi üretim seviyesinin üzerinde olduğu pembe günlerin sonu gelmiştir. Türkiye bundan sonra ürettiğinden daha azını tüketmek ve aradaki fark ile borçlarını ödemek zorundadır.

Şimdi esas konumuza dönelim:

Kısa dönemde (1 yıl içinde) devalüasyon olacak varsayımı altında TL borçlarının dövize çevrilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir.

Hatırlarsınız birkaç ay önce 8 milyar dolarlık kısa vadeli TL borçları 1.160.000 TL''den dövize çevrilmiş ve vadesi uzatılmıştı. Kamuoyunun takas olarak bildiği işlem nedeniyle, o günden bugüne kadar Hazine''nin üstlendiği kur riski 1.6 katrilyon liradır. Bugünkü döviz kuru ile takas tarihindeki döviz kuru arasındaki farkı 8 milyar dolarlık döviz miktarı ile çarptığınızda bu rakama ulaşırsınız. Hazine sadece takas işlemi için 2 ay gibi bir sürede 1.6 katrilyon liralık zarara sokulmuştur. 2001 yılı bütçesinde tarım kesiminin bütünü için 1 katrilyon liralık destekleme ödeneği ayrıldığı göz önünde bulundurulursa zararın büyüklüğü daha net ortaya çıkar.

Takas işleminden sonra Hazine 2 defa daha dövizle borçlanmaya gitmiştir. Gerçekleştirilmeye çalışılan, iç borçların dövize dönüştürülmesi operasyonudur. Yukarıdaki gerçeğe rağmen iç borcun dövize dönüştürülmesindeki ısrarın altında, devletten TL cinsinden alacağı bulunan yabancıların olası bir devalüasyonda zarar görmelerini engellemek arzusu yatmaktadır.

Kısacası tam bir Kemal Derviş klasiği. Ümit ediyoruz bu dönüşümün tamamlanması için siyasi ömürleri kafi gelmez.