Rusya-Türkiye: İşte nihai plan...

04:003/02/2018, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Nedret Ersanel

Ankara, Moskova ve Tahran’ın başlattığı ‘ortaklık’ Suriye’de düzenin, istikrarın kurulması için inşa edilmiş bir üçgendi. Suriye birincil mutabakattı ama ‘gizli ve daha büyük bir hedefi’ barındırıp barındırmadığı merak ediliyordu...“Sorun bölge ülkeleri tarafından çözülmeliydi”. Bunun anlamı ABD ve ‘yancılarının’ itekleneceği, şimdi klişe okumaya dönüşen ‘taşeron’ların da muhatap alınmayacağının zımnen kabulüydü...Astana ve Soçi sürecin baş ve orta kısımlarını oluşturdular. Cenevre geriledi hatta

Ankara, Moskova ve Tahran’ın başlattığı ‘ortaklık’ Suriye’de düzenin, istikrarın kurulması için inşa edilmiş bir üçgendi. Suriye birincil mutabakattı ama ‘gizli ve daha büyük bir hedefi’ barındırıp barındırmadığı merak ediliyordu...


“Sorun bölge ülkeleri tarafından çözülmeliydi”. Bunun anlamı ABD ve ‘yancılarının’ itekleneceği, şimdi klişe okumaya dönüşen ‘taşeron’ların da muhatap alınmayacağının zımnen kabulüydü...

Astana ve Soçi sürecin baş ve orta kısımlarını oluşturdular. Cenevre geriledi hatta ezildi.

Bugün gelinen nokta, sorunun ‘sahadan masaya’ evrilişinin öyküsüdür. Türkiye, Rusya, İran sahada başarı kazandılar ve işi siyasi çözüm sürecine bağladılar. Ama sonuç henüz yok.

Bu hal, hem ‘troyka’ arasında “hayati tehlikeler” karşı kurulan ortaklığı masanın özgün dinamikleri nedeniyle saldırılara açık hale getiriyor, sulandırıyor, açık yaralar nedeniyle mikrop kapmaya elverişli hale getiriyor...

Örneğin şu an Suriye’de “en kaybeden” ülkenin İran olduğu-neredeyse-kabul edilmiş görünüyor. Suriye’de dengeler kurulurken İsrail’in pasif kalması imkânsız olduğundan, Başbakan Netanyahu’nun son Moskova gezisinde de hissedildiği üzere, sanki Rusya-Türkiye-ABD-İsrail el ele vermiş İran’ı süpürüyor havası dahi çıkıyor. Bu yanılsama için makûl sebep de var; ABD ve İsrail, İran geriletilirse Suriye’de eldelenen kazanımları hakim aktörlere bırakabileceği mesajları gönderiyor...

ABD, Suriye’den atılmış olmasına rağmen, üç ülke arasındaki hassasiyetlere zaman ayarlı bombalar bırakıyor. Zarar liderler seviyesinde hemen telafi edilse dahi çıkardığı ses coğrafyanın tamamında yankılanıyor.

Külliye-Kremlin arasında şu an buzdolabına kaldırılmış dosyalar da öyle. Soçi’de ortaya çıkan teröristi kimse izah edemiyor. Putin’in konuya ‘bizzat’ bakacağına ilişkin Türk Dışişleri açıklaması, belki “
Rusya içindeki Rusyalara
” ve yaklaşan seçim (Mart) dinamiklerine gönderme yapıyor ama kim kime kefil olabilir ki?
Kaldı ki, Astana-Soçi kulvarı, sorunu “
kendi başına
” halletmek için yola çıkmıştı. Çünkü başka başlar ‘Büyük Ortadoğu’yu kan gölüne çeviriyor, zamanı geldiğinde içine çekilmekten kurtulamayacağınız kara koridorlar inşa ediyordu. Oysa bugün Soçi “meşruiyet” arıyor. BM’nin katılımına seviniyor. İngiltere, Fransa’ya göz kırpıyor ama reddediliyor, bu da ABD’yi “ben de yokum”a cesaretlendiriyor.

Oysa buna ihtiyaç var mı?

Bu türden çok oyunculu bir masanın başarı olabilmesinin yolu, herkesin kazanması değil, kimsenin kazanmayacağına herkesin ikna edilmesi. Bu da partnerlerin sırtındaki yükü zamanla ağırlaştıracak, çözümü yoracak ve sonunda takatsiz bırakmak için kurulan irili-ufaklı tuzaklara takılınmasıyla tökezlenecek...

HEM MASADA HEM SAHADA YENİ VE
BÜYÜK BİR MEYDAN OKUMA GEREKİYOR...

İki konu: biri yüksek şaşkınlık diğeri yüksek beklenti yaratıyor...

ABD’nin Suriye özelinde ve Ortadoğu genelinde “bir planının olmadığı” gerçeğini sindirmekte herkes zorluk çekiyor. Bugüne değin, “oyun içinde oyun” kurmasıyla övülen, değil ‘B planı’, C-D-E planları olduğuna, hatta hepsini aynı anda uygulayabileceğine inanılan Washington’un kendini bile yönetemediğine Türkiye’deki ‘muhipleri’ bile inanmaya yaklaştılar...

Yüksek Beklenti ise; sahada ve masada kazanımlarının zirvesinde bulunan, kazanmaya da devam eden Rusya ve Türkiye’nin “
bir şey
” yapması, sersemleyen rakiplerine-tabir yerindeyse-son bir kontra yumruk çıkarmasıdır...
Eldeki tek veri, Moskova ile Ankara arasında bir “
gizli/nihai hedef konusunda mutabakat
” olduğu yönündeki söylence...

O ‘şey’ ne?..

TÜRKİYE-RUSYA-PAKİSTAN-
KATAR-AFGANİSTAN!..

Bu köşenin müdavimleri öyle haftalar, aylar değil, yıllar öncesinden okumaya başladı İngiltere’den Pasifik’e uzanan ‘cehennem yayı’nı.

Bugün, en sıcak hat olarak bu yayın Akdeniz-İran çizgisi görünüyor. Şimdi
Akdeniz-Afganistan
olacak...
Çünkü Pakistan-Rusya-İran-Türkiye-Katar,
Afganistan özelinde bir siyasi-kim bilir belki askeri bir süreç-başlatabilir!
Bu olursa Çin durmayacaktır. Tahterevallinin bu koltuğuna otomatik oturacaktır!

Hatta.. Azerbaycan ve Kazakistan’ı da katmak mümkün. Bakü’nün ismi bile bizim için kafidir ama Kazakistan liderliği müstakbel Afganistan adımı açısından kritik. Ankara-Moskova arasındaki her türlü gerilimde, “kriz-kıran” ve Suriye sürecinin başlangıcına başkentinin ismini/ev sahipliğini veren Astana’nın özel olarak Oval Ofis’te daha yeni ağırlanması not edilmeli...

Bahsettiğimiz şudur; “
Pakistan, Rusya, Çin, İran, Türkiye, Katar arasında bir ‘network’ vardır
! ABD’nin Afganistan stratejisini bükmek mümkündür ve böylesi bir hamle, tıpkı Suriye’deki gibi “adalet ve hak” arayışına/inşasına uygun olacaktır.
Cehennem Yayı’nın da beli
ni kıracak güçtedir.

İlla aynı adres olması gerekmiyor ama şeklen Astana-II gelebilir! Suriye, Afganistan’da tekrarlanabilir. (‘Rusya, Afganistan’da arabuluculuk istiyor’, 17/01, AA.)

Böyle bir adımın tarihi, jeo-politik ve stratejik dayanak ve açılımları
sınırsız
olacaktır.

Yani gizli anlaşma, Suriye mutabakatının “öz”ü; “Westoxification”dan arındırmadır...

#Rusya
#Türkiye
#ABD