Gerçek meselelerin ne olduğuna karar vermeliyiz...
Mesela...
Trump: Küreselleşmeyi reddediyoruz.
CIA Direktörü Gina Haspel: “11 Eylül öncesindeki gibi, ABD’ye meydan okuyan ya da ABD’yi tehdit eden devletlerle ilgileneceğiz”…
İkinci bir 11 Eylül daveti gibi, değil mi?
Mesela...
Çin’in, “ABD boğazımıza bıçak dayamışken müzakere yapmayız” açıklaması mı?..
Mesela...
AB ile İran arasında “meşru iş yapmak” için, yani ABD’yi atlatmak adına kurulan yeni finansal mekanizma mı?..
Yoksa...
Cumhurbaşkanı’nın ABD gezisi, daha doğrusu Birleşmiş Milletler ziyareti, ABD Başkanı Trump ile bir temas olması gerektiğine ilişkin ‘temennileri’ bilemiş görünüyor...
Medya tartışmaları, muhalefet söylevleri bir yana, kimi sabah haberlerinde dahi böylesi bir temasın döviz kurlarını derhal derleyip-toparlayacağına ilişkin kehanetleri duyduk...
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili resmi kurumlarının, alenen “ABD tarafından bir talep gelirse bunu değerlendiririz”, zımnen ‘bizden talep olmaz’ açıklamalarına rağmen, iki devlet başkanının aynı adrese kadar gelip teğet geçmeleri kimileri tarafından yanlış bulunuyor.
Ankara-Washington ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine ilişkin bir düşünce sık tekrarlanıyor; ‘FETÖ ile mücadeleyi merkeze oturtup, diğer konuları görmezden gelmek yanlış olur. Türkiye ile Amerika’nın farklı ilişkileri var ve bunlar görmezden gelinemez. Suriye, Irak, PKK sorunu vb.’.
Bu tezi savunanların görmediği, formüllerini bozmadan tersinden kurduğunuzda; iki ülke arasındaki ilişkilerin temelinde ağırlıklı “ulusal güvenlik” sorunları bulunduğu, her maddenin birbiriyle iltisaklı ve aynı hedefe yönelik olarak Ankara’ya karşı kullanıldığıdır...
Bir an için FETÖ’yü kenara, PKK/YPG/PYD’yi merkeze alalım; 1980’lerden bu yana ABD ve İsrail’in bu örgütten, dört ülkeyi ama özellikle Türkiye’yi parçalayarak ‘müttefik bir taşeron devlet’ çıkarmaya çalıştıklarını herkes biliyor. Çünkü Türkiye parçalandığında coğrafya piksek piksel dökülür.
Bugün Fırat’ın doğusunda yaptıkları da o. İsrail, enerji, Akdeniz, Ortadoğu haritaları gibi tali olanlar dahil.
Bu örgüt ile FETÖ’nün aklı ortak değil mi? Kim o akıl?..
Bu yüzden göbeğinde “güvenlik” bulunan hangi konuya el atsanız, karşınızda Türkiye’yi istikrarsız kılarak kullanışlı hale getirmeye zorlayan ABD çıkar.
Kimi muhalefet parti ve odaklarının, iktidarı zayıflatma yolu olarak ABD, İsrail, genel olarak Batı’yla ilişkileri kutsayan dış politika önerilerini nasıl dikkate alabiliriz?
FETÖ’nün ancak Batı’nın elbirliğiyle yenilebileceği, bunun için ABD ve Batılı ülkelerle ilişki kurulması, nihayet “bu iktidarın geçen bunca zamanda FETÖ’yü ABD ve Batı’ya iyi anlatamadığı” iddiasını kanıtlayacak delilleri de şu...
“Türk diplomasisi PKK’nın bir terör örgütü olarak tanınması için 10 yılı aşkın zaman uğraştı. Bu meşakkatli ve büyük enerji gerektiren diplomasi maratonundan sonra örgütün terör listesine alındı. Başarı budur. Batı budur”…
Politikada nadiren bu kadar kolay çürütülebilecek delillerle karşılaşırsınız...
‘Batı aslında şudur’; PKK terör örgütü olarak tanındı da ne oldu? Batı’nın bu örgüte yardımları emsalsiz bir yüzsüzlükle hem kendi ülkelerinde hem de bölgede hala ve sınırsızca devam ediyor.
Oysa terörle mücadelede bugün yaşanan Türk pratiği göstermekte ki ancak anladıkları dil başarılı oluyor.
Hasılı, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir öneridir bu ve FETÖ’ne döndüğümüzde, eğer bu ülkenin tüm ulusal güvenlik mekanizmaları, “FETÖ yazılır ABD okunur” dediyse, 15 Temmuz’un ABD tarafından açık biçimde desteklendiği fikrindeyse, dahası Türk siyasi hayatının yaklaşık 80 yılına bu örgütün tohumlanmasıyla başlayan, gözden çıkarılamayacak Ankara’nın raydan çıkması ihtimaline karşı beslenip büyütülen bir örgüt ağı var ise...
Yani... ‘FETÖ, AK Parti bir gün yoldan çıkarsa diye kurulmadı. Türk iktidarlarından herhangi biri bir gün yoldan çıkarsa diye kuruldu’ tarifinde mutabakat var ise...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump arasında görüşme olsun veya olmasın durum değişmeyecek. Makyaj ölçeğinde kalacak, ilk yağmurda akacak, gerçek yüzü gördüğümüzden herhangi bir ‘maske’ye de kanmayacağız...
Bu vesileyle tekrarlamak zorundayız; yıllar içinde “bellenmiş” refleksler gibi, vakt-i zamanında kurulmuş ilişkiler/işler devam ediyor, kimse de bunları kırıp-dökmeye çalışmıyor. Ancak bugün için Türk-Amerikan ilişkileri diye bir şey yoktur!
Çünkü “eğer” diye başladığımız yukarıdaki cümlelerin cevabı, “Evet Türkiye öyle düşünüyor” ise, ABD’ye ilişkin bir resmi tanımın gizli veya açık yapılmış olması da lazımdır.
Bu denli yalın öyküye rağmen, Erdoğan-Trump görüşmesinden yani içeriğinden ümit var olanlar, bir metre önlerini görmüyor demektir.
Cumhurbaşkanı ziyaretin başında Fırat’ın doğusuna ilişkin ne dedi?
Fırat’ın doğusu kim? Fırat’ın doğusunu vurursanız, kimi vurmuş olursunuz?
Daha ne densin?..
Belki şu; ‘Rusya S-300’lerle bölgeyi kapatacak’...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.