Ankara, Moskova ve Tahran’ın başlattığı ‘ortaklık’ Suriye’de düzenin, istikrarın kurulması için inşa edilmiş bir üçgendi. Suriye birincil mutabakattı ama ‘gizli ve daha büyük bir hedefi’ barındırıp barındırmadığı merak ediliyordu...
“Sorun bölge ülkeleri tarafından çözülmeliydi”. Bunun anlamı ABD ve ‘yancılarının’ itekleneceği, şimdi klişe okumaya dönüşen ‘taşeron’ların da muhatap alınmayacağının zımnen kabulüydü...
Astana ve Soçi sürecin baş ve orta kısımlarını oluşturdular. Cenevre geriledi hatta ezildi.
Bugün gelinen nokta, sorunun ‘sahadan masaya’ evrilişinin öyküsüdür. Türkiye, Rusya, İran sahada başarı kazandılar ve işi siyasi çözüm sürecine bağladılar. Ama sonuç henüz yok.
Bu hal, hem ‘troyka’ arasında “hayati tehlikeler” karşı kurulan ortaklığı masanın özgün dinamikleri nedeniyle saldırılara açık hale getiriyor, sulandırıyor, açık yaralar nedeniyle mikrop kapmaya elverişli hale getiriyor...
Örneğin şu an Suriye’de “en kaybeden” ülkenin İran olduğu-neredeyse-kabul edilmiş görünüyor. Suriye’de dengeler kurulurken İsrail’in pasif kalması imkânsız olduğundan, Başbakan Netanyahu’nun son Moskova gezisinde de hissedildiği üzere, sanki Rusya-Türkiye-ABD-İsrail el ele vermiş İran’ı süpürüyor havası dahi çıkıyor. Bu yanılsama için makûl sebep de var; ABD ve İsrail, İran geriletilirse Suriye’de eldelenen kazanımları hakim aktörlere bırakabileceği mesajları gönderiyor...
ABD, Suriye’den atılmış olmasına rağmen, üç ülke arasındaki hassasiyetlere zaman ayarlı bombalar bırakıyor. Zarar liderler seviyesinde hemen telafi edilse dahi çıkardığı ses coğrafyanın tamamında yankılanıyor.
Oysa buna ihtiyaç var mı?
Bu türden çok oyunculu bir masanın başarı olabilmesinin yolu, herkesin kazanması değil, kimsenin kazanmayacağına herkesin ikna edilmesi. Bu da partnerlerin sırtındaki yükü zamanla ağırlaştıracak, çözümü yoracak ve sonunda takatsiz bırakmak için kurulan irili-ufaklı tuzaklara takılınmasıyla tökezlenecek...
İki konu: biri yüksek şaşkınlık diğeri yüksek beklenti yaratıyor...
ABD’nin Suriye özelinde ve Ortadoğu genelinde “bir planının olmadığı” gerçeğini sindirmekte herkes zorluk çekiyor. Bugüne değin, “oyun içinde oyun” kurmasıyla övülen, değil ‘B planı’, C-D-E planları olduğuna, hatta hepsini aynı anda uygulayabileceğine inanılan Washington’un kendini bile yönetemediğine Türkiye’deki ‘muhipleri’ bile inanmaya yaklaştılar...
O ‘şey’ ne?..
Bu köşenin müdavimleri öyle haftalar, aylar değil, yıllar öncesinden okumaya başladı İngiltere’den Pasifik’e uzanan ‘cehennem yayı’nı.
Hatta.. Azerbaycan ve Kazakistan’ı da katmak mümkün. Bakü’nün ismi bile bizim için kafidir ama Kazakistan liderliği müstakbel Afganistan adımı açısından kritik. Ankara-Moskova arasındaki her türlü gerilimde, “kriz-kıran” ve Suriye sürecinin başlangıcına başkentinin ismini/ev sahipliğini veren Astana’nın özel olarak Oval Ofis’te daha yeni ağırlanması not edilmeli...
İlla aynı adres olması gerekmiyor ama şeklen Astana-II gelebilir! Suriye, Afganistan’da tekrarlanabilir. (‘Rusya, Afganistan’da arabuluculuk istiyor’, 17/01, AA.)
Yani gizli anlaşma, Suriye mutabakatının “öz”ü; “Westoxification”dan arındırmadır...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.