Bunda gizli-saklı, sürpriz, bilinmeyen bir nokta olmasa gerek… CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, batıcı görüşleriyle temayüz etmiş bir diplomat ve parlamen-terdir. Hükümete yönelik muhalefetinin tonu da ortadadır. Hatta o tonu da, paragraftaki ilk iki cümlenin ruhunu çiftleştirerek kurar… Malûm, Perşembe günü Ak Parti Genel Başkanı ve CHP Genel Başkanı uzun zaman ve gerilimlerden sonra bir araya geldiler… Görüşmeden evvel uzlaşılan protokole göre taraflar yanlarında bir kişi getirdiler. Sayın
Bunda gizli-saklı, sürpriz, bilinmeyen bir nokta olmasa gerek…
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, batıcı görüşleriyle temayüz etmiş bir diplomat ve parlamen-terdir. Hükümete yönelik muhalefetinin tonu da ortadadır. Hatta o tonu da, paragraftaki ilk iki cümlenin ruhunu çiftleştirerek kurar…
Malûm, Perşembe günü Ak Parti Genel Başkanı ve CHP Genel Başkanı uzun zaman ve gerilimlerden sonra bir araya geldiler…
Görüşmeden evvel uzlaşılan protokole göre taraflar yanlarında bir kişi getirdiler. Sayın Özgür Özel’in, “+1”i Namık Tan oldu. Ak Parti’nin veya herhangi bir gözlemcinin buna itirazı olamaz. Bir başka partinin heyeti hakkında tasarrufta bulunmak da zaten söz konusu değil…
Fakat, Tan’ın seçilmesi konusunda şaşırmak haktır. Bu da masum meraktır. CHP içinde özellikle iç siyasette, Türkiye’nin örneğin anayasa değişikliği gibi aktüel konularda ve-dahi parti içi bağlarda daha yetkin, hatta seçmen kitlesi/tabanda daha bilinen tecrübeli isimler, genel başkan yardımcıları olabilirdi. Yani, ‘neden Tan’ sorusu yerindedir…
Burada da genellikle şöyle bir yol kuruluyor; ‘Sayın Tan, Dışişleri görevlerinde Ak Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı ile uyumlu mesai sergiledi, Washington Büyükelçiliği ve Bakanlık sözcülüğü gibi önemli görevlerde bulundu, müzakerelerde tecrübesi de çoktur, bu yüzden ismi düşünülmüştür’ denildi. Hatta, ‘görüşme notları tutmakta da ehildir’, denilerek, işi ‘zabıt katipliğine’ bağlayanlar da oldu. Yani, ‘tercih normaldir’ dediler…
Değildir!
O sembolizmi de izah edelim, çünkü bu aşamada herkes yazamaz…
CHP İstanbul Milletvekili, TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi-, Ki Namık Tan da aynı komisyonun üyesidir-ve CHP Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı da yapan Oğuz Kaan Salıcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden arasında beklenen görüşmenin ‘ertelenmesi’ üzerine bir gün evvel, yani Çarşamba günü şu açıklamaları yaptı;
Türkçesi, “Erdoğan gittikten sonra biz geldiğimizde Batı ve ABD ile ilişkileri biz “eski” haline getireceğiz”dir.
Benzer yaklaşımı, Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti sırasında görüştüğü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Filistin meselesi ve Hamas üzerine yaptığı açıklamalarda da izleyebilirsiniz. (Bkz; ‘Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?’ başlıklı yazımızdaki, ‘İmamoğlu, Hamas, İsrail, Steinmeier’ ara başlığı altındaki bölüm, 01/05.)
Keza…
Hasılı, bu örnekleri çoğaltmak, hatta Türkiye-ABD arasında son dönem görülen, “normalleşme” sayılır mı bilemem ama yakınlaşma görüntülü adımlar, belli bir çerçeveye, akışa ve konjonktüre oturtularak resmedildiğinde, kurulmak istenen sembolizm daha iyi anlaşılır…
Ekonomi politikalarındaki çalışmalar, askeri alanda, F-16 veya F-35 tartışmaları, iç politikada yerel seçimin ardından ortaya çıktığı iddia edilen durum, Irak’ta yeni bir harekâtın hazırlıklarının sürmesi, yine Batı mahreçli kimi uluslararası şirketlerle yapılan anlaşmalar, çok sayıda karşılıklı ziyaret, dahası, ABD ve AB ile ilişkilerin eski günlerine dönmesi gerektiğine ilişkin fikirlerini muhafaza ettikleri politik kasalardan çıkaran “tüm partilerdeki” mahfiller ve medya hakimiyet alanları ile birlikte farklı bir hava estiriliyor gibi…
Hasılı, şu an Erdoğan-Özel görüşmesindeki boş koltuğunun anlamı tartışılıyor ama herhalde dolu koltuğu da görmek lazım gelir…