Amerika’nın 60’lı yılları ile Türkiye’nin 90’lı yılları arasında görece benzerlik olduğunu düşünürüm…
Bu düşünceyi tazeleyen gelişme Başkan Donald Trump’ın göreve gelir gelmez imzaladığı bir seri ‘executive order-Başkanlık emri’ içinde yer alan, ABD’nin 35’inci Başkanı
(JFK), kardeşi, Senatör ve Adalet Bakanı
(RFK) ile bir başka efsanevi politik karakter
(MLK) suikastlarının aydınlatılması için devletin elindeki gizli belgelerin açıklanması kararıdır…
Tesadüfen, bu satırların yazıldığı tarih, yazar ve araştırmacı-gazeteci
’nun (UM) suikasta uğradığı 24 Ocak’a denk düşüyor. Siyasi görüşleri beğenilir-beğenilmez ayrı bahis ama Mumcu’nun gazetecilik prensipleri, mesleği kavrayış biçimi/karakteri ve özellikle metodu bir
olarak yaşamaya devam ediyor. Tabii bakan için. Ne yazık ki, günümüz basın-yayın stili ile kıyası utandırıcı sonuçlar getireceğinden artık mümkün gözükmüyor…
90’lı yılların terör zinciri içinde özel yere sahip bu suikast de, Amerika’daki benzerleri gibi iç-içe geçmiş, sadece ulusal değil, uluslararası bağlantıları da içeren, yerli-yabancı güç odaklarını buluşturan gizemli yönler barındırıyor, adı geçen tüm cinayetler gibi karanlıkta bırakan, gizemli bir sis örtüsüne saklanmış bulunuyor…
Ünlü yönetmen
filmindeki en oturaklı repliklerden birindeki gibi; ‘
tetiği çeken katili bilmiyor’
…
JFK suikastı sadece Amerikan ‘fenomaniası’ değil. Küresel merak uyandıran bir muamma. Üzerine sayısız roman, belgesel, film, araştırma yapılmasına rağmen, günümüze kadar herkesi tatmin edecek fail ve sebepleri ortaya çıkarılmış değil…
Uğur Mumcu cinayeti de öyle. Kimi isimler yakalanıp, adalet önüne çıkarılmış, TBMM’de özel komisyonlar kurulup, raporlanmış olmasına rağmen müsterih olan yok. Açık resmi dokümanlara bile artık kimse dönüp bakmıyor, hatta hatırlamıyor…
JFK da aynı. Suikastı kovuşturan binlerce sayfalık meşhur “
” da içerisindeki sayısız çelişki ve kıymetli bilgiye rağmen, tozlanmış ciltler halinde arşiv köşelerinde sürünüyor…
Hemen her ABD Başkanı, bu cinayetlerin aydınlatılması adına, gizliliği sürdürülen devlet belgelerinin açıklanacağı vaadinde bulundu ama vaatlerini sonuna kadar kovalayamadı. Her defasında iş, tıpkı
olduğu gibi savsaklanıp sulandırıldı, zamana bırakılıp ötelendi. Bir tür “
gömülen her vaka gibi-Mayıs 1981’deki
dahil ki, uluslararası çapı gerçekten inanılmazdı-kendi söylencesini besleyip, büyüttü…
Türkiye de o dahi olmadı. Hiçbir hükümet bu cinayetlerin aslında
ülkenin iç ayarları ile dış şebekelerle rabıtası
üzerine abanmadı veya abanamadı…
Oysa
yakın dönemde yaşanan birçok ağır vakanın köklerinde
de bu olayları yaratan sebep-sonuç ilişkileri, tarihi boyut bulunuyordu. İpuçları bile el yakar kabul edilip, dokunulmadı…
Donald Trump’ın bu kararı almasında da aktüel siyasetin rolü çok. İlk başkanlık döneminde müesses nizamın hilafına aldığı/alacağı kararlar böyle engellendi ve kurulu devlet düzeninin ayak oyunlarınca çelmelendi…
Yani,
suikastların ardındaki güçler ile kendi başkanlığını tuzaklayan dinamikler arasında bir bağ
görüyor Trump. Adını nasıl koyarsanız koyun; CIA, Pentagon, iş dünyası, uluslararası kutuplaşmalar, soğuk savaş dinamikleri, askerî-savunma sanayi kompleksi, lobiler veya aralarındaki network…
Yeniden başkan seçilişindeki Kennedy ailesi katkıları, hatta CIA Direktör Yardımcılığına bir Kennedy’nin getirileceği söylentisi, hep zihin altındaki bu kabulle ilgili…
İyice belirginleştirelim; JFK suikastına ilişkin bugüne kadar gizli tutulan belgelerin kamuya açılmasına ilişkin Trump kararı gerçekten tüm gizlerin ifşa edilmesine kapı açarsa, siyahla bantlanmış satırlar alenileşip, müesses nizamın sırları faş edilirse,
Trump’a yönelik suikastlara ait resmi soruşturma belgelerinin de “tamamen” açıklanmasına, nihayet, “derin devlet” bağlantılarının ortaya çıkmasına yol verebilir!
Bu halde, Trump’ın ABD ve dünya iktidarındaki yerine yönelik saldırının arkasındaki şebeke de, siyaset-sermaye-devlet-medya
de afişe olur. Bu büyük iş. Çünkü sadece ABD ile sınırlı kalmaz!
İş o raddeye vardırılır mı bilinmez. Amerikan Başkanı’nın söylemlerindeki kararlılık ve attığı imza buna el veriyor ama bir de tecrübeler var. Kaldı ki, Trump’ın sadece dört yıllık iktidarını korumak adına, aba altından sisteme sopa gösterip göstermediğini bilmiyoruz. Zamana yayıldığı an yine sulandırılacağı, yüksek bürokrasinin boğma telinin daha sıkılacağı veya kapalı kapılar ardında uzlaşılacağı, gölgede tokalaşıldığı varsayılabilir.
Belgelerin bir kısmının açılacağına ilişkin haber duyarsak, bilin ki geçmiş olsun.
Açıklananlar sade suya tirit olacaktır…
Biz de ise bu iş nasıl olur bilemiyorum. “Devlette evrak kaybolmaz” ama galiba Türkiye’de iş belli on yılların alaca karanlığıyla ilgili değil. Daha uzun, belki 75 yıllık derinlikten bahsediyoruz. Boy aşıyor. İhtimal, müstakil bir yapının iktidarın tam desteğini alarak yürümesiyle olabilir…
Kaldı ki, ortaya çıkacak yapı, en azından tarihi gerçekliklerin gün ışığına kavuşması,
son 25 yılda siyasi hayat üzerine binen tüm sıra dışı olayların yapı taşlarını
da belirginleştirecek…
“Kardeşim, geçmiş gitmiş, kurcalamayın” da diyen çok olabilir. Ancak bu “bağışıklık sisteminizin” sağlığı ile ilgili bir konu. Bugün güçlü Türkiye var. Yarın daha az kuvvetli olduğunuzda nükseder. Hep öyle oldu.
Yeni dünya düzeninin bir anlamı eski safralardan kurtulmak,
travmalarınızla da yüzleşip
, aşıp devam etmektir. Gelgelelim, bu virüsün en büyük kabiliyeti, “uyum sağlamak”. Yeni form bulup bedenlenir. Tüm hesapları kapatmak şart…