Afganistan eski Devlet Başkanı Hamid Karzai geçtiğimiz Salı günü Kremlin'deydi. Vladimir Putin'le arasında ilginç bir diyalog geçti. Rus liderin tahminine göre-ki bu tür bilginin menşeini Rus istihbaratı saymak gerekir-IŞİD, Afganistan'daki 34 ilin 25'ine yerleşmiş gözükmekteydi. Ancak Karzai'nin kurduğu cümleler daha şaşırtıcıydı;
“IŞİD'in Afganistan'daki ani yükselişi 'dış güçler tarafından desteklendi'. Gerçek şu ki bunlar sadece Afganistan için yaratılmıyor
. O dış güçler etkilerini bölgeye yayabilmek için Afganistan'ı rampa olarak kullanıyorlar. Rusya ve Afganistan'ın bu tehdide karşılık vermesi lazım.” ('Meeting with Hamid Karzai', 24/06, Kremlin resmi web sitesi.)
Görmemek için kör olmak lazım. Karzai ve Putin'in konuştukları apaçık şudur; ABD ve müttefikleri bölgesel planlarını gerçekleştirmek için radikal grupları jeopolitik/stratejik araç olarak kullanmaya devam ediyorlar ve yine
güçlü biçimde Suriye ve Irak'ta bu grupları perde arkasından teşvik ediyorlar…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Perşembe günü ASKON toplantısında söyledikleri ise şöyle; “Bölgede ölümü gösterip sıtmaya razı etme stratejisi izleniyor. Terör örgütlerinin bu süreçte bir manivela gibi kullanılmasına fırsat veremeyiz. Bu kurguyu görmezden gelmemiz mümkün değil. Geleceğimizi etkileyecek olayları seyirci tribününden izlememizi kimse beklemesin.”
Bu yüzden…
Türkiye'deki her akıl sahibinin güney sınırımızda yaşanan her şeyi, artı, bu ülkenin iç odaklarından, oyuncularından yansıyan 'ilgili reaksiyonları' küresel güç hesaplarıyla ilişkilendirmesi gerekiyor…
İSRAİL'İ OYUNA KİM KATIYOR?
Türk ve İsrail dışişleri üst düzey yetkililerinin Roma buluşması bir 'dönüm noktası' sayılabilir mi?.. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu; “Normalleşme adına görüşme çok normal. Daha önce mutabakata varılabilecekken birçok noktada İsrail'in iç dengeleri yüzünden süreç uzadı...”
İki ülkenin yakınlaşmasını uzatan ama şimdi “düzelen” o iç dengelerin özünü yazayım; Netanyahu Mayıs sonunda, Roma'da İsrail'i temsil eden Dore Gold'u Dışişleri Bakanlığı'ndaki makamına atadı ve böylece Avigdor Lieberman'dan sonra bakanlık üzerindeki kontrolünü/gücünü pekiştirdi. Lieberman malum Türkiye'yle uzlaşmayı engelleyen isimdi. İsrail Başbakanı'nın bu inisiyatifi, 'dışişlerini bundan sonra ben yönetirim' demektir. (Türkiye ile ilgili geçmişte görev yapan başka isimlerin de tasfiye edildiği söyleniyor.) Peki bu 'İsrail'e güvenebiliriz' demek mi? Elbette değil. Koalisyon kurma sürecinde böyle bir temasın kurulması, Tel Aviv'in Ankara'yı etkileme adımı olarak da analiz edilebilir. Ama şu da gerçek; Türkiye de Roma'ya İsrail'le görüşmeye gitti.
Gelişmelere şu iki maddeyi de ekleyebiliriz; İsrail'in eski Washington Büyükelçisi Michael Oren'in şu sıralar pek “in” kitabı “Ally-Müttefik”den yansıyan ilginç bilgiler var. 2013 yılında Ankara ABD'nin Şam'ı vuracağı anı beklerken Beyaz Saray'ın aniden caymasının öyküsü gibi. ABD'nin attığı dost kazığının ucunun bugün Suriye sınırına kadar geldiğini görmemizi sağlıyor. Yani anekdot, Suriye politikası yüzünden Ankara hükümetine yönelen eleştirileri göğüsleyerek “sahibine” paslıyor.
İki, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun dönemin Başbakanı Erdoğan'dan özür dilediği anın “fotoğrafını” tam da bu zamanlamayla piyasaya sürerek, Roma zamanlamasına ve seçim sonrası ortaya çıkan tabloya 'rağmen' iktidara açık bir selam gönderiliyor. Burada bir dil var ve çözülmesi gerekiyor.
FANTAZİ: SİZ YUKARIDAN BİZ AŞAĞIDAN!
Suriye'den Türkiye'nin üzerine gelen “şey” tehlikeli ve bu aşamada İsrail'in oyuna dönmek istemesinin nedenleri üzerine çok şey yazılabilir; Netahyahu'nun Obama ile ilişkisinin gergin tonu, İran'la bir uzlaşının Tel Aviv'de yaratacağı yıkıntı, seçimler sonrası hem İsrail'de hem Türkiye'de ortaya çıkan yeni durum ama en önemlisi Suriye'ye iki ülkenin bakışlarının hangi noktalarda tokalaştığı?..
İsrail ve Türkiye'nin bu zamanlamada Suriye'ye yönelik bir planları var olabilir mi? Roma'da bu konu masaya getirilmiş olabilir mi?..
Örneğin Ankara çok yoğun biçimde Suriye'nin kuzeyinde bir güvenli/tampon bölge yaratma, “küresel atağı” önlemede bir baraj olarak kurma fikrini tartarken… Tam da ABD Büyükelçisi tutuşmuş gibi, “ABD'nin burada bir Kürt hattı kurmak planı kesinlikle yok” deyip, “PYD konusunda ikna edici konuşamazken”.. Acaba İsrail'in de Suriye'nin güneyinde “yapalım mı yapmayalım mı” diye hesap-kitap ettiği bir “güvenli/tampon bölge” planı bulunuyor olabilir mi?.. (“İsrael weighs 'safe zone' for Syria's embattled Druze', 14/06, The Times of İsrael.)
“İsrail, Türkiye ile barışmak istiyor. O düşman bir çevrede varlığını sürdürebilmek için bölgesel ve küresel güçlerle iyi ilişkiler arayan küçük bir ülke. Türkiye ile işbirliği yaparak İsrail'e faydalı olabilecek bir takım alanlar bulunmakta. Örneğin; İŞİD'in Suriye'de devam eden faaliyetleri hem İsrail hem Türkiye sınırında kaosa neden oluyor. Ne İsrail ne de Türkiye Suriye'deki bu kaosun kendi sınırlarına taşmasını istemiyor. İki ülke de vahşetin kontrol altında tutulması yönünde ortak bir amacı paylaşıyor.” ('Turkey and İsrael: An İnevitable Reconciliation', 26/06, Stratfor.)
Bu “ortaklık” kiminle,
olabilir ki?
twitter.com/nedretersanel