“Birleşik Arap Emirlikleri’yle dahi iyileşme süreci geliştiriliyorsa, diğerleri ile de geliştirilir” okumaları duyulmaya zaten başlamıştı. Esasen, Ortadoğu/Batı Asya dinamiklerinin yerine oturtulması gereken bu yeni süreçten önce de, ‘herkesle küsüz, böyle dış politika mı olur’ diyen muhalif bir cepheyi de kamuoyu uzun zaman izledi…
Mısır, İsrail, S. Arabistan, Suriye, vb. ülkelerle Türkiye’nin küslüğü bitirmesi yönünde gelen taleplerin/baskıların büyük kısmı, Türk dış politikasının eleştirisi içinde yer alan, sıklıkla Türkiye’nin rakipleriyle aynı dili kullanan, gerekçeleri açısından da nitelik sorunları barındıran, istekler de değil, bitevi vahlanmalardı…
Bunun dışında, alternatif öneren, bu ülkelerle veya bir kısmıyla ilişkilerin derlenmesi durumunda olası avantajları öneren kesimler de oldu. Bunlara da o zaman dilimi içinde, kamuoyu önünde yapılan tartışmalar esnasında makul yanıtlar verildi.
Mesela…
Kahire ile ilişkilerin açmazları çoktu ve buna rağmen Türkiye, yine konjonktürün sunduğu/sınırladığı şartlar içinde Mısır’a yönelik adımlar attı. Üstelik, anlaşmazlık nedenleri içinde bulunan prensip duruşlarını koruyarak.
Yakınlaşma girişimleri Türkiye’de ya, “işte sözümüze geldiniz mi, nasılmış” sığlığında karşılandı veya “devlet edebini bilenler tarafından sessizlikle izlendi”…
Türkçe ‘anlamını’ ve ne cevap verilmesi gerektiğini o günlerde ‘Akıl Odası’nda tartışmıştık. Tabii münasip lisanla! Ama özü, Mısır’ın ayak sürüdüğüydü. Bu durumu içerdekilere anlatmak mümkün olmadı çünkü zaten konuyu takip etmiyorlar ve bilmiyorlardı…
Türkiye’nin, BAE- S. Arabistan-Mısır’la ilişkilerinin normalleşmesi, ilk defa bu kadar geniş alanı etkileme, Akdeniz-Afrika-Afganistan çizgisine katkı “ihtimali/potansiyeli” taşırken, İsrail de aynı kümenin içinde mi?..
Bölgedeki değişimin ayakları; Afganistan süreci, ABD’nin bölgedeki ve ‘kendi ağırlığının’ hafiflemesi, salgın, İbrahim Anlaşmaları’ndaki mürekkep silinmeleri, ekonomi ve enerji havuzundaki dalgalanmaların toplamından çıkan, Kafkaslar-Orta Asya-Karadeniz-Dedeağaç’la sembolleşen yeni hesapların/setlerin üzerine oturuyor. Tek tek ve külliyen ayarlanmaları gerekiyor.
Her biri için uzun makalelerin kaleme alınabileceği bu düzleme İsrail nasıl oturuyor? Türkiye ile ilişkilerinin rehabilitasyonunu şart kılan noktalar gerçekten var mı?..
Tel Aviv, ‘one minute’ vakasından bu yana, Türkiye’yi bir çok bölgesel alanda ve efsanevi ama eskisi kadar işlevsel olmayan lobisi eliyle küresel meselelerde de sıkıştırmaya gayret etti. Bunu yaparken, Türkiye’yi masaya çekmek için kapıyı hep açık bıraktı. Ataklarının büyük kısmının amacı zaten Ankara’yı kendine kanalize etmekti…
Akdeniz’in tamamı, enerji politikaları, GKRY ve Yunanistan’la ilişkileri, Mısır’la ilişkileri, Arap dünyası ile normalleşme süreci, Azerbaycan’daki varlığı hatta İran’la ‘iyi polis-kötü polis’ oyunlarının bir kısmı dahi aynı oyuna dahildi.
Ama en çok Suriye. Irak ve Suriye. Burada 1980’lerden yükselerek gelerek politikalarını, bugün Rusya ile ilişkileri üzerinden Suriye’de de realize etmeye çalışıyor…
Böylece ortaya, Ankara 2023’e yürürken, Suriye konusunda makul bir çözüm bulma yolunda İsrail katkısı arar mı? Ve nasıl, soruları da çıkıyor…
Mümkün ise.. Örneğin sonraki ABD Başkanlık seçimlerinde Biden politikalarına zıt bir hükümetin, mesela Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a yürümesi durumunda Tel Aviv’in politikalarına dönmeyeceğinin garantisi var mı?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.