‘Başka hangi ülkenin/ittifakın uçaklarına ‘karşı’ ya da ‘tanıştırmak’ için test edilebilirdi’ diyebilirsiniz ve haklısınız...Ama...Şekil/kadraj da şudur;ABD Başkanı’nın tarifiyle, NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip müttefik ülkenin başkentinde, Rus radarları/füzeleri, tüm dünyada sembol savaş uçakları sayılan Amerikan F-16’larına doğrultuldu...Bir tür kalıcı zihinsel emboli yaşayan ve Türklerin ‘en sevdiği’ Amerikalı Brett McGurk Pazartesi günü bu durumu tarif için, “shame” kelimesini kullanıyor...‘Utanç’!Washington’un
‘Başka hangi ülkenin/ittifakın uçaklarına ‘karşı’ ya da ‘tanıştırmak’ için test edilebilirdi’ diyebilirsiniz ve haklısınız...
Ama...
Bir tür kalıcı zihinsel emboli yaşayan ve Türklerin ‘en sevdiği’ Amerikalı Brett McGurk Pazartesi günü bu durumu tarif için, “shame” kelimesini kullanıyor...
‘Utanç’!
Washington’un buna nasıl müsaade ettiğine vahlanıyor ama ‘ar damarları’nın bulunduğunu öğrenmek de ilginç...
Oysa Washington masum. Ankara kimseden izin falan istemiş değil...
«««
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ABD gezisindeki konulardan biri(ncisi) buydu; S-400’ler ne olacak?..
Gerçekte, S-400’lere ilişkin tüm politik tartışma, teslimatı getiren kargo uçaklarının tekerlekleri Türk topraklarına değdiği an bitti.
Bitmeliydi!
ABD şimdi ölü köpeği sürüklüyor.
***
Beyaz Saray ziyaretinden bugüne Rusya-Türkiye-ABD üçgeninde yaşananları kayıt altına almakta fayda var. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla müttefik meseleyi uzatacak...
13 Kasım’da gerçekleşen ziyarette Türk tarafı S-400 dosyasının henüz Amerika tarafından sindirilemediğini gördü.
Cumhurbaşkanı’nın bu düşüncelerini Amerikalıların bilmemesi mümkün olmadığından, “mekanizma”ya en azından Başkan Trump’ın göz yumduğunu da söyleyebiliriz...
***
S-400’ler/F-35’ler ABD’de iç politik sürecin bir parçası olarak da kullanılıyor... 21 Kasım’da bir ABD Dışişleri yetkilisi uluslararası haber ajanslarına şu açıklamayı yaptı; “Türkiye’nin masaya dönmesi mümkün. Bunun için S-400’leri imha etmeleri, iade etmeleri veya bir şekilde onlardan kurtulmaları gerektiğini biliyorlar”...
Aynı sıralarda Ankara’daki hava şu esprili cevapla aktarılabilir; “S-400’leri ‘kullanarak’ da onlardan kurtulabiliriz”!..
***
Rusya: ‘Biz 4+ nesil Su-35 ve 5’inci nesil Su-57 teklifimizi Ankara’ya sunduk. Uçak satışını gerçekleştirmeye hazırız. Teklifimiz sadece hazır ürün içermiyor. Su-35 için kısmi teknoloji transferiyle, belli parçaların Türkiye’de üretilmesine de sıcak bakıyoruz’...
23 Kasım’da ise Türkiye’de konuyla ilgili en yetkili ağızdan açıklama geldi; “Zamanında Patriot almak istedik. Mümkün olmadı. Olmayınca S-400 aldık. Herhangi bir şekilde F-35 de alınamazsa-bu bizim silahlı kuvvetlerimizin ihtiyacı-doğal olarak başka arayışlara girmek zorunda kalacağımızı herkesin bilmesi gerekir”...
***
Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sözlerindeki “arayış” kuşkusuz “lafın gelişi”. Çünkü Amerika da biliyor ki burada gösterilen ‘ilk’ adres Rusya.
Moskova’nın da bu oyunu uçak satsın-satsın Türkiye ile birlikte oynamaktan zevk aldığı açık. Kremlin’in özellikle Washington içindeki belli kesimleri delirtmekten hoşnut olduğu belli...
Amerika’nın konuya “takılı” kalmasının nedeni başından beri aynı. ABD dışında herhangi bir ülkeden savunma ürünleri alınmasını hazmedemiyorlar. Emsal oluyor. Çin’in Rusya’dan silah/uçak alması da Amerika tarafından şedit biçimde karşılandı ve yaptırımlar hayata geçirildi. (Ek; ‘Rusya’nın S-400 hava savunma sistemini 2020 başında İran’a satacağı iddia edildi’, 22 kasım, Akşam.)
Kaldı ki CAATSA yaptırımları için “Sistem Türkiye’ye geldiği gün uygularız” denmişti, şimdi “aktif hale getirildiği an uygularız” deniyor. Bu durumda, Çin örneği ortadayken neden Türkiye’ye uygulan(a)madığını da düşünmek gerekiyor.
Nihayet, S-400’lerin Ankara’daki test görüntüleri ve bunun dünyaya duyurularak yapılması aynı sürecin uzantısı. Aktif hale getirileceğinin de ilk elle tutulur, gözle görülür adımı.
Bu satırlar yazılırken hem Savunma hem Dışişleri Bakanları, ‘S-400’lerin seyrinin’ devam ettiğini, değişmeyeceğini vurguluyorlardı.
Anlıyoruz ki, iki ülke arasında ve perde arkasında kazan kaynamaya devam ediyor.
Yaşanacaklar var.
Belki işin sonunu görebilmek yolunda Yavuz Donat’ın anlattığı bir Demirel yorumunu hatırlamak lazım...
“ABD’yi bir devlet olarak düşünme. Büyük bir şirket olarak düşün”...