“ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'na ait tüm sistemler ve elektronik posta servisinin hizmet dışı olduğu belirtildi…” (08/07, Sabah.)
“Türkiye'deki Alman Patriot sisteminin kısa bir süreliğine hacklendiği iddia edildi. Alman kaynaklar, Suriye sınırında konuşlu Patriot ve iki radar ile altı ateşleyiciden oluşan sistemin, 'açıklanamayan komutları uyguladığını' belirtti…” (09/07, Vatan.)
“Patriot füze savunma sistemlerinin Mayıs 2013 tarihinde de Çinli hackerler tarafından saldırıya uğradığı ileri sürülmüştü…” (09/07, Vatan.)
“Çin borsası çöktü… Çin borsasındaki düşüş nedeniyle şirketlerin piyasa değerindeki toplam kayıp 3 Trilyon doları buldu. Bu rakam son 20 yılın en sert düşüşü olarak kaydedildi. Çin borsasındaki kayıp İngiltere ekonomisinin 2014 yılı büyüklüğüne bedel…” (09/07, Yeni Şafak.)
“ABD dün siber saldırılarla sarsıldı. 19 Trilyon dolar değerindeki New York borsasında işlemler durduruldu. Borsa yönetimi 'teknik arıza' dedi. Başkan Obama gelişmeleri dakika dakika izledi…” (09/07, Yeni Şafak.)
Tayyip Erdoğan 27 yıl sonra Çin'e giden ilk Türk Başbakanı unvanını aldığında ve ziyaret Çin basını tarafından “milat” olarak tanımlandığında tarih Nisan 2012'yi gösteriyordu. Bu sefer Cumhurbaşkanı olarak gidiyor ve Perşembe günü (10/07) bu konuda söyledikleri şunlar; “Provokatörlerin oyununa gelmeyin. Uygur Türkleri'ne baskı yapıldığına ilişkin medyada dolaşan, büyük bir kısmı da yalan ya da istismar olan haber ve görüntülerden sonra tasvip etmediğimiz olaylar yaşandı. Çin seyahatim öncesi ülkemizdeki gelişmeler manidardır…”
Merak mayını: 2012 gezisi öncesinde de aynı konu üzerinden Türkiye'de manidar gelişmeler olmuş muydu? Yine Türk basınının bir kısmı Ankara'nın pek yüz vermediği bazı Uygur simalarını kamuoyuna taşımış mıydı?..
Demek, bölgemizde gözün gözü görmediği kaos içinde dahi bu işleri takip eden akıllar var, atlamıyorlar ve mesajlarını veriyorlar.
Veriyorlar da, örneğin Pekin bu mesajları alıyor mu?..
Yunanistan krizinin ortaya çıkardığı tablo bir “batı-doğu” çekişmesini, AB-ABD ve Çin-Rusya rekabetini tekraren işaretlemiş görünüyor...
Türkiye'nin Çin politikasını yerine oturtması gerekiyor. Şu an kendi derdimizle ve bölgeyle uğraşmaktan kafamızı kaldıramıyoruz. Ama evet, Çin tam burada ve dostluklar/rekabetler yaratarak Avrupa'nın göbeğine kadar girmiş halde. Çok kısa süre içinde, hele Hillary Clinton ABD Başkanı seçilirse, Amerika yüzünü oraya dönecek. Biz ve bağlantılı bölge de oyunun ana aktörlerine dönüşecek.
Bakın, şu anda temel karakterleri Rusya ve Çin olan Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS toplantıları aynı an ve yerde (Ufa-Başkurdistan) yapılıyor. Hindistan ve Pakistan da bu ülkelere ekleniyor. İpek Yolu hamlesi ilan ediliyor. 10 bin katılımcıdan söz ediliyor. Bunlar denge-kıran işlerdir.
Yani Çin'in küresel politikalarını anlamamız gerekiyor…
ÇİN-RUSYA: İTTİFAK FALAN YOK
Ve ilk bilmemiz gereken şudur; Rusya ve Çin'in küresel politikaları zaman zaman örtüşse de aynı değil. Bazen rakip de olabiliyor. Ancak-buraya dikkat-Çin ancak kendi üstünlüğünü gören ülkelerle “huzurlu” ilişki kurabiliyor. Rusya ile ilişkisi böyledir. Ve ilginç, ABD ile ilişkisi de böyledir ama tersine. Yani ABD'nin üstünlüğünü görüyor. Çin'in bir “paktı” olmaması budur. Şimdi bu süper üçgenin dengelerini baştan düşünün! (ABD-Rusya ilişkilerinin Avrupa çatısı, Amerika ile Avrupa'yı birbirine bağlamasıdır. Bu kadar. Soğuk Savaş aklı ve İngiliz fikridir.)
Rusya ve Çin “ortaklığı” gayet pragmatik esaslara yaslanıyor. Ne Moskova ne Pekin birbirinin ayağına basmıyor. (Ama “stratejik” olanlara.) Küresel sisteme itirazları da benzeşiyor. Ekonomik işbirliklerinin yarattığı, yaratacağı görkemli potansiyelin farkındalar. Buna bağlı bölgesel politikalar üretiyorlar ve gerekli yerleri düzenliyorlar. Bu; ikisinin de “eyvallahsız dış politika”larını ve dünya ülkelerinin onlardan çekinmesini sağlıyor. Ama..
Aralarında ittifak yok!
Bir-iki örnekle somutlaştırayım; 1. Rusya'nın Vietnam ile özel bir ilişkisi var ve bu Pekin'i rahatsız ediyor. 2. Rusya Japonya'nın 'stratejik ortaklık' teklifine soğuk değil ve bu Pekin'i daha da rahatsız ediyor. 3. Rusya-Avrupa ilişkileri malum. Neredeyse savaş noktasında ama Çin, “Avrupa Birliği ile kaderimiz aynı” diyecek kadar ileri gidiyor ki, bu Kremlin'i dünyada yalnız bırakıyor. Moskova Yunanistan'ı kriz vesilesiyle Doğu'ya davet ederken Pekin, “sakın” diyor.
Netameli bir soru daha atalım ortaya; Stratejik, askeri ve küresel gelişmeleri etkileme açısından Çin mi daha güçlü, Rusya mı? Bu sorunun yanıtı hâlâ Rusya'dır! Bunu da unutmamak gerekir. Çünkü “dünyanın dengesi” demektir!
Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde güç merkezleri ortaya çıkıyor. Bunlar Amerika'yı daraltıyor. Herkes Ortadoğu'da ABD'nin ağır varlığından söz ediyor ama bir bakın; Washington kimlerle 'tam' müttefik?
ABD azalırken, Çin kimin yanında durur?..
Cumhurbaşkanı Çin yolunda bunları hesaplıyor olacak.
The Economist şöyle diyor; “Erdoğan rahatsız olanlara Hz.Muhammed'e atfedilen o sözü hatırlatabilir; 'İlim Çin'de de olsa gidip alınız...”
Son not: Çin füzelerini unuttum sanmayın, gezi ertesi konuşalım.
twitter.com/nedretersanel