‘Çavdar Tarlası’nın korkuluğu...

04:005/09/2018, Çarşamba
G: 5/09/2018, Çarşamba
Nedret Ersanel

‘Mim’lememiz gerekiyor, mayın başına çekilen ‘basmayın’ bayrağıdır...Şöyle yapıyorlar; Türkiye-ABD gerilimini, Washington’un Ortadoğu politikalarında Ankara’yı dışlayan, rahatsız eden ögelere indirgiyorlar, böylece konjonktürel/geçici kılıyorlar. İki ülke arasında tarihte yaşanmış kırgınlıkları sıralayıp, ‘yapısal’ sorun bile demeden, “bu da geçer” payandasına bağlıyorlar.Şablon standarttır; Johnson Mektubu, Tezkere Krizi, Kıbrıs ambargosu, Haşhaş krizi, üstüne Suriye pratiğindeki farklılıklar sosunu

‘Mim’lememiz gerekiyor, mayın başına çekilen ‘basmayın’ bayrağıdır...

Şöyle yapıyorlar; Türkiye-ABD gerilimini, Washington’un Ortadoğu politikalarında Ankara’yı dışlayan, rahatsız eden ögelere indirgiyorlar, böylece konjonktürel/geçici kılıyorlar. İki ülke arasında tarihte yaşanmış kırgınlıkları sıralayıp, ‘yapısal’ sorun bile demeden, “bu da geçer” payandasına bağlıyorlar.



Şablon standarttır; Johnson Mektubu, Tezkere Krizi, Kıbrıs ambargosu, Haşhaş krizi, üstüne Suriye pratiğindeki farklılıklar sosunu döküp ‘sıcak’ diye servis ediyorlar...

Köşe yazarlarını okurken, tartışma programlarındaki ‘uzman konuk’ları dinlerken, turnusol kağıdınız şu olsun; Çuval olayı, YPG/PKK’ya destek, 15 Temmuz üçlüsü listeye ekleniyor mu?..

Eklemeyenleri veya dostlar alış-verişte görsün, laf gelmesin kabilinden değinip geçiverenleri mimleyebilirsiniz...

Sadece FETÖ için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha Pazar günü söyledikleri; “Nerede bunun başı? 160 ülkede faaliyet gösteriyor. Nereden geliyor bunun gücü? Para nereden geliyor? Sadece charter okullardan yıllık geliri 850 milyon dolar. Arkasında neresi var? Amerika! Bu kadar basit. Nokta”...

Güzel.. Basit ve nokta. Nokta, sözün bittiği yerdir...

BU ÜÇ OLAYIN DİĞERLERİNDEN FARKI NE?

‘Çuval’ı konjonktürel saysak dahi -ki değildir, aranın açılacağının ilk işareti sayılır- PKK ve 15 Temmuz, geçmişi on yılları aşan, ülkenin içine nüfuz etmiş özel tip hainlik barındıran, açık biçimde bir veya birden çok ülke tarafından sınırsız desteklenmiş, nihai hedefi Türkiye’yi parçalamak ve yok etmek olan özel savaş formatlarıdır...

Konu bu şekilde sadeleştirildiğinde, arkasındakileri “düşman” olarak tarif etmek zorundasınız. Esasen yapılan da odur. Türkiye-ABD arasında zaman zaman yaşanan yakınlaşma adımları, her iki tarafın aktüel çıkarları ile ilgilidir. Yani bir ‘idare etme’ halidir...

‘Müttefik’ ve/veya ‘Stratejik Ortaklık’ ifadeleri ise politik bir yüzlemeden, riskleri hatırlatmaktan öte değil.

PKK ve 15 Temmuz, bir ülkeye yönelik emsali görülmemiş özel bir çalışmanın, planın, emeğin, paranın, kökleri 40’lı yıllara kadar giden, askeri, ekonomik, sosyolojik, politik bir derinliğin/metastazın sonucudur. Başka türlüsü zaten olamaz.

Ve yazmasak kalemin namusuna halel gelir; yerleşik diplomasi teamüllerinde bunların her biri savaş nedeni, ‘casus belli’dir? Arzu edilmez ve şartlar zaten mümkün kılmıyor ama Türkiye’nin bu tuzak sahipleriyle ‘ayrı bir savaşı’ vardır. Ve işte, Batı tipi diplomasi önerenlere cevaptır...

KÖTÜ TOHUM!..

Bu yüzden, “parlak ittifak söyleminin cilâsı kazındığında altından başlangıcından beri sorunlu bir ilişkinin çıktığı” söylemi, Amerikalılar dahi söylüyor olsa (ki muhatabımız-bugünlük-’yerliler’dir) yerden göğe doğrudur. Sorunludur! Sorunun bir kısmı da zaten diplomasinin ‘reel-politik’ putudur!

Yaşanan krizi “unique” kılan, yaklaşık 70-75 yıl önce topraklarımıza atılan ‘kötü tohum’u ilk kez bu denli açık fark etmemizdir. (‘Tohumlar’ı anlamak için yüzlerce kaynaktan, en sıradan iki tanesi: ‘Survey Reserch on Comparative Social Change: A Bibliography, Cambridge, Mass., Frederick Frey, MIT Press, 1969. Deniz Kuvvetleri ve Savunma Bakanlığı tarafından desteklenmiştir. Ve, ‘The Americanization of Social Science: İntellectuals and Public Responsibility in the Postwar United States, David Haney, Temple University Press, 2008.)

ABD ile ilişkiler eski ‘güzel günler’e dönebilir mi?..

Dış politika bileşenlerinin sürekli değişim gösterdiği kabulü yadsınamaz ama bu değişimleri yorumlayıp strateji üretecek entelektüel, akademik, politik, askeri, ekonomik kadrolarınız hangi tohumdan?.. (Ordu için; ‘Mandarins of the Future, Niles Gilman, The John Hopkins University Press, 2004.)

Medya için de özel bir örnek vermeliyiz...

Türkiye’de bazı kitaplar asla piyasadan çekilmez, ön raflardaki yerini kaybetmez. Tekrar tekrar basılır. Özellikle, ülke farklı çizgiye ilerlemek istediğinde bu romanlar tazelenir, baştan kalaylanır.

Bunların listesini tutanlar var bu ülkede! Ben iki örnek vereyim; Fahrenheit 451 (Bradbury.) ve meşhur 1984 (Orwell.) Bu iki eser de edebi açıdan güçlüdür, mesele o değil; örneğin Orwell kitaplarının Ortadoğu’daki anti-emperyalist eğilimleri kırmak için ‘Voice of Amerika-Amerika’nın Sesi’ tarafından basılıp, reklamının yapılması planlanmıştır. 50’lerden bahsediyoruz ve belgesi elimizde.

Sonrasında bu teşviklere gerek kalmamıştır. Tohumlar fidana, fidanlar ormana dönüşmüş ve günümüzde sürgün vermeye kendiliğinden devam etmektedir.

Tıpkı, ‘Conspiracy Theory-Komplo Teorisi’ filminde Mel Gibson’un canlandırdığı Jerry Fletcher karakterinin, “geçmişini” her hatırlamak istediğinde kendini durduramayıp, “The Catcher in the Rye-Çavdar Tarlası’ndaki Çocuklar” kitabını satın alması gibi...

Ankara, ABD ile ilişkilerini bundan sonra nasıl yöneteceğini gayet iyi biliyor. Kapıları açık tutacak, diplomasi dilini yüksek tutacak, artık işine gelmediği için Soğuk Savaş ertesi inşa ettiği düzeni terslese de, ABD’ye hep o dille-tüm Batı’nın ve Doğu’nun görmesini sağlayarak-karşılık verecek. Tokat sayabilirsiniz.

Sözde yerlilerimiz ise ABD’yi savunmayı sürdürecekler. Bazen bile bile bazen tohum genetiğiyle...

#ABD
#PKK