Çalınan her kapının duvara dönüştüğü Gazze Krizi’nin insanî ve adaletli çözüm umuduna ilişkin son ayak, ‘dünyanın iki kutbunun’ bir araya gelmesiydi… Geldiler. Ve ‘ayrıldılar’… Geçtiğimiz hafta San Francisco’da bir araya gelen Joe Biden ve Xi Jinping’in, yani ABD ve Çin’in, şu an dünyada yaşanan tüm küresel gerilimlerin beşiğini salladıkları aşikâr. Malûm ‘kutuplar’ meselesi… Gazze krizi masaya getirilen dosyalardan biriydi ama ‘bebeklerin katledilmesini’ durdurma gücüne ‘gerçekten’ sahip bu iki
Çalınan her kapının duvara dönüştüğü Gazze Krizi’nin insanî ve adaletli çözüm umuduna ilişkin son ayak, ‘dünyanın iki kutbunun’ bir araya gelmesiydi…
Geldiler.
Ve ‘ayrıldılar’…
Geçtiğimiz hafta San Francisco’da bir araya gelen Joe Biden ve Xi Jinping’in, yani ABD ve Çin’in, şu an dünyada yaşanan tüm küresel gerilimlerin beşiğini salladıkları aşikâr. Malûm ‘kutuplar’ meselesi…
Gazze krizi masaya getirilen dosyalardan biriydi ama ‘bebeklerin katledilmesini’ durdurma gücüne ‘gerçekten’ sahip bu iki ülke kıllarını bile kıpırdatmadılar. Dertleri başkaydı.
Ama meseleyi konuştular…
Washington, geçtiğimiz bir kaç yıla kıyasla Pekin’e en sempatik haliyle davrandı. Sebebi açık; Amerika, Ukrayna savaşını kaybediyor, üzerine bütün dengeleri(ni) bozan yeni Ortadoğu savaşı, artı, İsrail sorunu var. Yani istiap haddi aşılıyor. O dahi idare edilse, ülke içi siyasi dinamikler hızla Başkanlık seçimine eğildiğinden, mutsuz sesler daha çok duyuluyor…
Biden ve ekibinin içeriye satabilecekleri bir dış politika başarısının kotarılma ihtimali dibe vurmuş görünüyor. Şöyle bir klişe/kabul vardır ya, ‘savaş diplomasinin başka araçlarla devamıdır’. Yanlış, ‘savaş diplomasinin başarısızlığıdır’. ABD, nedeni/devamı olduğu savaşları kaybettiği gibi diplomatik itibarını da kaybediyor. ‘Şu an’ bir de Çin’le çatışarak dibe vurma ihtimalinden sakınıyor…
Genelden görmek gerekirse, ABD’nin Gazze krizindeki pozisyonu-zorlanarak da olsa-yine aynı. Ama öyle veya böyle diplomatik izolasyona uğruyor. Müttefiklerinin sızlandığını da işitiyor.
Çin ise bölgeye yayılan ABD karşıtı dinamiğin, İsrail’in saldırıları ve Washington’un desteği uzadıkça beklentisine uygun gelişimini seyrediyor…
Bir de ‘inceden’ görelim…
Çin Dışişleri Bakanlığı geçtiğimiz hafta sonu yaptığı açıklamada, “Arap ve İslam ülkeleri dışişleri bakanlarından oluşan bir heyetin Çin’i ziyaret ederek Pekin ile, Filistin-İsrail çatışmasını durdurma, sivilleri koruma ve Filistin sorununa adil bir çözüm bulma yolları konusunda derinlemesine iletişim ve koordinasyon kuracağını” duyurdu. Heyette, S. Arabistan, Ürdün, Mısır, Endonezya, Filistin Dışişleri Bakanları ile İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri bulunuyor…
İlginç değil mi?
Xi-Biden zirvesinin hemen ertesinde gelişen bu süreç, Pekin’in İsrail sorunu ve Gazze krizini daha geniş bağlamdan gördüğünü, İran ile S. Arabistan’ın arasını bularak geliştirdiği Ortadoğu stratejisini sürdürdüğünü işaret ediyor. ABD’nin bunu anlamaması mümkün değil.
Keza, Amerika bölgede nüfuz kaybına uğrarken, bölge ülkelerinin toptan zıt yöne uçmaları da herhalde manidar bulunmalı.
İİT ve Arap Birliği’nin ortak zirvesinden çıkan ve bizim bir evvel, “11’inci Madde’nin Sırrı” diye ayrıca paragraf açtığımız, isimlerine “Gazze Yedilisi” diyelim, bu ülkelerden dördünün de heyette bulunduğunu işaretleyelim.
İşte Çin-ABD liderler zirvesinin Gazze özelindeki görüntüsü bu…
El değmişken, yeni dünya düzeninin başı ve sonu olarak görülen Çin-ABD’nin bu zirveden ne çıkarabildiklerine de hızlıca bakalım…
Geneli şu; kimse karşı tarafa bir şey vermedi. Biden, ABD ve Çin’in rekabet içinde olduğunu, ABD’nin her zaman çıkarlarını, değerlerini, müttefiklerini ve ortaklarını savunacağı söyledi…
Çin ise, mevcut düzenin rekabet şartları altında gelişimini sürdürmek istediğini, küresel kazanımlarını jeopolitik hedeflere yöneltmediğini, ‘uhulet’ ihsas etti.
Bu zaten şimdiye kadar gelen akış. Fark, ‘askeri cepheleşme’ sorunundaydı. Gerilim o denli büyüktü ki, bu zirveyle yaşanan yakınlaşma ‘0 noktasına’ dahi gelemedi. Amerikan terbiyesizliklerini takiben Çin’in çarpıp çıktığı askerî diyalog kapılarının tadilatı ilerleme sayılabilir belki ama zorlama olur. Çünkü ABD’nin bunu desteklemesinin sebebi, yukarıda saydığımız nedenlere riskli bir alan daha eklememek.
Böylece bombanın fitili uzatılmış oldu ama bu ABD’nin lehine değil. Çünkü zaman Çin’e çalışıyor.
Siyasi riskler açısından ise; 2024 Ocak ayında Tayvan’da ve Kasım ayında ABD’de yapılacak iki seçim var. Tayvan’da iktidara kimin geleceği meselesi bölgeye benzin dökmeye devam ediyor.
İncesi de şu…
Zirve etütünden açıkça görülüyor ki;
Bir, iki süper gücün birbirlerinin stratejik yaklaşımlarına sıcak bakmaları mümkün değil. Artı, güven sorunu var; karşısındakinin stratejisini de kendine yönelik sayıyorlar. Askeri diyalog uzlaşısı bile karşılıklı korkunun emaresi.
İki, Beş saate yaklaşan görüşmede gerçek müzakere yapılıp yapılmadığı muamma. Resmî açıklamalar ve uzman yorumlarında buna delalet eden ipucu yok.
Üç, Biden içeri konuşmuş, Xi dünyaya konuşmuş.
Geriye şu meraklar kalıyor; Ortadoğu için neler konuşulmuş olabilir? Rusya için? Mesela İran için? Hindistan için? Koridorlar için?
Müesses dünya politik/ekonomik/güvenlik mimarisinin düşmeye devam ettiğini izleyip, iki süper gücün bu zirveyle tokalaşacağını varsaymak büyük körlük olur…
Çöküşün işaretlerine sayfalar yetmez ama Gazze kapısında ‘koskoca’ Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin ters-yüz edilip içeri alınmaması sembol olaylardan biri sayılacak…
Öte yandan, ‘İsrail’e borçlu ülkeler’ tarifinden de ayrı sembolizm çıkarılabilir…
Tel Aviv’in Gazze soykırımına devam eden rezil politikası, “borçların ödenmesini” sağlıyor. “Borçlarını ödeyen ülkelerin” üzerindeki yükü atmaya başlayacağı, bagajlarından kurtulacağı döneme geçiyoruz! Trajediye bakın ki, Batı’nın Holokost suçunun bedelini Filistinli bebekler ödüyor!
Bu konjonktür, dünyanın yeni haliyle stratejik reaksiyona girecek.