Sayın Babacan’ın “tarifleri” anlatıyor ki, görüşleri, “bizzat siz, YPG/PYD’yi terör örgütü olarak görüyor musunuz” sorusuna “evet terör örgütüdür” demeye müsait değil…
Benzer durum İYİ Parti’nin Ukrayna savaşında nerede pozisyonlandığına ilişkin bilgilerde de mevcut. Sayın Meral Akşener’in TBMM grup toplantısında yaptığı konuşma, Türkiye’nin bu krizdeki konumunun “fazla tarafsız” bulunduğunu anlatıyor. Başını ABD’nin çektiği cephenin politikalarına daha ağırlık verileceği beyan ediliyor…
HDP’yi anlatmaya herhalde gerek yok. Seçim tarihinin kapıya dayandığı bu günlerde ‘7li masanın’ Batı’ya göre konumlanışı/safı ve destek beklentileri artık belirgindir. Nitekim The Economist’e muhalefetin önde gelen yüksek temsilcilerinden birinin, S400’lerin depoya kaldırılması, Akkuyu Nükleer Santrali’nin askıya alınması veya Suriye-Irak’tan çekilebilineceğine ilişkin açıklamalar “sınırı aşan” ifadelerdendir. Ama ‘takım ruhunu’ gösteriyor.
Bunları ve daha çoğunu Başkan Biden’ın, “darbeyle değil seçimle” konulu meşhur konuşmasının zamanla geldiği aşama başlığı altında toplayabiliriz. Takım ruhu orada da vardı…
Batı medyası elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemiyor. Ve yine elbette, Erdoğan’a yönelik katı ve keskin yayınların AK Parti seçmen kitlesini konsolide ettiğinin, bilediğinin -edinilmiş tecrübelerle- farkında.
Bu yüzden son 10-15 güne kadar kritiklerini/saldırı seviyesini kontrollü tuttu. Hatta Erdoğan’ın muhalefetle başa baş gittiği, ileri giderek 7’li masanın/Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda Türk dış politikasının beklendiği gibi değişmeyebileceğine yönelik yorumlara/analizlere kapı açtı.
Dikkat edilirse aynı ‘ritm bozukluğu’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nda da takip edilebilir. Kurmayları Batılı muhataplarına daha ileri ifadeler kullanıp, ‘Rusya’ya NATO üyesi olduğumuzu hatırlatacağız’ derken, Kılıçdaroğlu, ‘Rusya’yla ilişkilerimizi niye bozalım, faydalı işbirliklerini elbette devam ettireceğiz’ mealinde konuşuyordu. Ancak, BBC’ye verdiği son demeçte işte o cümleyi kurdu; “Türkiye’ye yeniden yön vereceğiz/rotasını düzelteceğiz. Batı ile ilişkiler öncelikli hale gelecek”…
Batı medyasındaki değişimle bunun arasındaki senkronu görmeliyiz…
İkinci nokta, yani ABD-Avrupa ayırımını getirmemizin sebebi, ABD basınının en azından şu ana kadar -kısa süre içinde onlar da yön değiştirebilirler ama- baskın kanaat, seçim sonrası Türk kamuoyu üzerinde -kalan etkilerini kaybetmemek adına- düşük profilde kalmasıdır. Mesela The Economist’in aleni taraf haline dönüşen yayınını desteklemek/pekiştirmek yerine, “Economist dergisi Kılıçdaroğlu’na desteğini açıkladı” başlığını atarak paylaşmayı tercih ettiler. ‘Amerika’nın Sesi-VOA’nın bu tavrı, belli bir mesafede durmak anlamına geliyor. Tabii öte yandan 7’li masa bileşenlerine emsali görülmemiş ölçüde haber üreterek destek vermeyi sürdürüyorlar. İkisini karıştırmamak gerekiyor.
Nitekim Washington Post gazetesi de The Economist’in Türkiye’nin gündemine girdiği gün yayınladığı, “Kılıçdaroğlu kazansa da Türk dış politikası değişmeyebilir” minvalli yazısı delildir. Esasen, bu yaklaşma açısı daha önce İngiliz The Guardian tarafından işlenmişti. Bu da gösteriyor ki, transatlantik basın-yayın organlarının arkasındaki akılda görev dağılımı var. Kabaca, “iyi polis kötü polis” oyunu denebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.