“Bir şeyi iyi tespit etmemiz lazım. Acaba dünya medyası niçin bizim ülkemizde bu denli ilgilenirken kendi ülkeleriyle ilgilenmiyorlar? Milli iradeye niye saygı duymuyorlar? Milli irade yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçtiği halde, seçtiği günden bugüne hâlâ saygı duyamadılar. Şu anda da yaklaşık yüze 50 ile Türkiye'de bir parti iktidar oldu. Dolayısıyla buna da tüm dünyanın saygı duyması gerekir. Dünyada böyle bir olgunluğu ben görmedim. Manidar olan budur. Onlara bu soruyu sormak lazım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleri; medeni, meşru, muhalif partiler ve “tüm medya" tarafından kabul edilen seçim sonrasında-sindirme ayrı bir işlemdir-"dışarıdan duyulanlara" bir reaksiyondur.
Kuşkusuz, dışarıdaki reddediş ve kabul edemeyiş halinin küresel arenaya sürülen bölümü yabancı basında kendini gösteriyor.. Ve bu sözde “haber metinleri", yerli tohumlarla beslenmiş “küresel medya mahfillerinin özel dilini" de içinde saklıyor...
Mesela; “Erdoğan'ın zaferi Merkel'in işini zorlaştırır. Avrupa şu hususu fark etmek zorunda: Türkiye önümüzdeki dört yıl İslamcı bir hükümet tarafından yönetilecek. G-20 liderleri 16 Kasım'da bir araya geldiğinde, güçlenen Erdoğan, geri kazandığı mutlak kudretini sahneleme fırsatını kullanacaktır. (Bild-Almanya.)
Bu paragrafın her cümlesinden ayrı mesaj çıkar ama ben size yazarını söyleyeyim, zaman harcamayın; Ertuğrul Özkök.
DIŞ BASININ PATRON İLE BAŞBAKANI AYRI YERDE
Peşin yazalım; başta Ortadoğu olmak üzere bir çok ülke halkı-Mısır dahil-seçim sonuçlarını sevinçle karşıladı. Bunu gösterdiler de.. “Samimiyetsiz memnuniyetsizler"den farklı olarak “kendi davaları" için umutlandılar. Ortadoğu'nun ve en acil konu Suriye masasının farklılaşacağını, Ankara'nın kozlarının güçlendiğini hemen gördüler. (1 Kasım'ın, Ankara'nın boyunu Ortadoğu'da uzattığını onlar da görüyor zaten; “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zaferi aynı zamanda bölgenin İslamcı lideri konumunu da yeniledi." The New York Times.)
Batı basını ise, evet, seçim sonuçlarını duyuran haber başlıklarına, Ak Parti zaferi" yazdı ama (“AK Parti'nin Türkiye üzerindeki hakimiyetini yavaşça kaybettiği gidişat 1 Kasım'da kesin olarak durduruldu", New York Times.) içini ayrı tanzim etti.
Ve daha oyların dumanı tüterken, hem ne olduğunu yine anlamadıkları hem de husumetlerinin iyileşmeyeceği hissedildi. (“Erdoğan'ı bir kahraman gibi gören dindarlarla, İslami ideallerden muzdarip Batı'ya dönük laikler arasındaki uçurum derinleşebilir", Reuters.) Üstelik kendi başkentlerinin yüzünü Ankara'ya dönen/dönecek politikalarına rağmen...
HER SALDIRI ÇIKIŞI DA GÖSTERİR ÇIKIŞ DA!
Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imajının Putin ile aynı doğrultuya dönüşebileceğine ilişkin farklı ülkelerin değişik gazetelerinde “ortak" haberler yayınlanıyor. Malum yerli medya bunu Türkiye'nin demokrasiden çıktığı sığ fikirlerine destek sanılıyor. Oysa o su boy geçer; söyledikleri, 'AB hedefinden ayrılma, Batı'nın dediklerinden çıkma, seçimlerin sana bölgede verdiği gücü bize karşı kullanma, yoksa...' demek!
Hemen delil sunalım; “Seçimler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı güçlü bir konuma yerleştirdi. Erdoğan bu gücü göçmen krizini önlemede Avrupa ile ortak olmak ve DAEŞ'e karşı savaşta güvenilir bir NATO müttefiki olmak için kullanmalı." (03/11, The Times.)
Veya... “NATO'yu daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye politikasına bağlı kalıp kalmayacağı ilgilendiriyor. AB'nin ise mülteciler konusunda onun yardımına ihtiyacı var ancak Merkel bunun karşılığında Türkiye'nin AB üyeliği için bir takvim vermek de istemiyor. Güneydoğu'da 'girilmez bölgeler' yaratan Kürt isyancıların da hemen bastırılması gerekiyor." (The Telegraph)
Dış basında
ve satırlar da var; “AK Parti Haziran seçiminin sonrasındakinden daha ciddi bir kavşakta. Çünkü Türkiye'de son 13 yıldır var olan siyasi söylem artık daha fazla sürdürülemez.
Reformist kimliğine geri dönmelidir. Bu gerçeği göz ardı ederse, elde ettiği zafer uzun süreli olmayacaktır.
(Huffington Post)
Reformların adresini merak edenler açısından, navigasyon hizmeti sağlayan analizler de var; “Erdoğan'ın yeri,
'da reformcu olarak karşılandığı dönemden bu yana zayıfladı.. Ancak NATO'nun güneydoğu kanadı olan ülke, vazgeçilmezliğini koruyor." (Liberation)
Gazetecilik prensipleri-akıl-edep-kamu yararı dörtgeninin hayli inceldiği, koptuğu haberler de mevcut.. 1. “Güçlü pozisyondaki Erdoğan, hem ülke içinde hem de ülke dışında agresif bir otokratlık sergilerse bunun ne kadarına izin vermeli?" (Le Monde, 03/11) 2. «AK Parti, toplumu Sünni İslam temelinde 'biz-siz" olarak ayırıyor. Bu, sadece Avrupa'da değil İstanbul-İzmir gibi şehirlerde insanların sorduğu sorunun cevabını oluşturuyor: Bunca kırılma ve skandalın ardından bir parti nasıl hâlâ böyle bir seçim sonucu alabiliyor? Cevap: Mesele din, ahmak!" (Die Welt)
Türk milletinin kararına ilişkin İsrail'in yorumunu da belki merak edersiniz...
“AK Parti'nin kazandığı siyasi güç birçok tehdidin de habercisi. Şimdi görünen, Erdoğan'ın daha da fazlasını istediği: Türkiye'nin tarihi yapısını değiştirmek." (Haaretz)