Yeni Şafak

Basına zorunlu cevaplar

21:009/05/1999, Pazar
G: 9/09/2019, Pazartesi
Nazlı Ilıcak

Basında baş hedef Merve Kavakçı. Onun yanısıra, bazı meslektaşlarımız, beni de ihmal etmiyor. Üstelik kendilerine gönderdiğim hiçbir açıklamayı yayınlamıyorlar.Ne de olsa gazeteci... Çetin Altan''ın bir zamanlar söylediği gibi, "Basın mensubu sıkı bir ayakkabı gibidir. Arkadan vurur." Bizimkiler hem arkadan, hem belden aşağı vuruyor.Fazilet''e yakışmıyor (!)Fikirlerime fikirle karşılık verebilen yok. Genelde, elimde tef ile çekilen bir fotoğrafımı tekrar tekrar yayınlamak suretiyle, Fazilet Partisi''ne

Basında baş hedef Merve Kavakçı. Onun yanısıra, bazı meslektaşlarımız, beni de ihmal etmiyor. Üstelik kendilerine gönderdiğim hiçbir açıklamayı yayınlamıyorlar.

Ne de olsa gazeteci... Çetin Altan''ın bir zamanlar söylediği gibi, "Basın mensubu sıkı bir ayakkabı gibidir. Arkadan vurur." Bizimkiler hem arkadan, hem belden aşağı vuruyor.

Fazilet''e yakışmıyor (!)

Fikirlerime fikirle karşılık verebilen yok. Genelde, elimde tef ile çekilen bir fotoğrafımı tekrar tekrar yayınlamak suretiyle, Fazilet Partisi''ne yakışmadığım anlatılıyor.

Mesela Hasan Pulur veya Emin Çölaşan. Bu iki arkadaş, beni beğenmediklerine ve Fazilet''e yakıştırmadıklarına göre, demek Fazilet''i çok beğeniyorlar. Kimliğim ile partiye zarar verebileceğimi düşünüp üzülüyorlar (!)

Hasan Pulur, Genel Kurul''da, DSP''nin tahriklerine kapılmamaları için yaptığım telkinlerden yola çıkarak, partiyi yönettiğim sonucuna varıyor. Aynı sahne tekrar tekrar televizyonda yayınlandığı için, acaba Pulur, benim sürekli el kol işareti yaptığımı filan mı zan''etti? Ön sıralarda oturanlar, tıpkı benim gibi arkadaşlarımızın heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Sonuçta, Fazilet grubu sukunetini muhafaza edebildi. Gerginliğin artması önlendi.

Akit''e telkin

Pulur, bugüne kadar yerden yere vurduğu, cumhuriyet açısından tehlike gibi gördüğü Akit gazetesinin bazı yazarlarını da harekete geçirmeye çalışıyor. "Eskiden Nazlı Ilıcak''ı tenkit ediyordunuz, şimdi niçin susuyorsunuz?" diye soruyor.

Oysa, bizim sürekli savunduğumuz düşünce şu: "Laik bir cumhuriyette, kimse kimsenin özel hayatına müdahale edemez. Laik cumhuriyette, isteyen içkisini içer, tef çalar, isteyen başını örter, camiye gider. İbadetini yapar. Devlet de, kişiler de hoşgörü ile davranmak durumundadır. Fazilet Partisi bir tarikat değil, dini yayma cemiyeti de değil. Bir siyasi parti. Fazilet Partisi, demokrasi adına, insan hakları ve özgürlükler adına, din ve vicdan hürriyeti önündeki engelleri kaldırmaya çalışıyor. Benim zaten siyasete girme sebeplerimden biri Türkiye''de dine karşı ve dindarlara karşı girişilen haksız uygulamalardır.

Özgürlük alanının genişletilmesi hususunda en fazla hassasiyeti bulunan Fazilet''i bu yüzden seçtim."

Milli Gazete

Hasan Pulur, Fazilet açısından dertli. Ama, bakın Halise Çiftçi, Milli Gazete''de (8 Mayıs 1999) hakkımda ne yazıyor:

"Nazlı Ilıcak''ın kare kare resimleri basılıyor. Ya elinde kadeh var bir kısmında, ya da önünde içki şişesi. Eğlenirken. Diğer yandan Merve''nin yanında. Onunla birlikte oturur ve konuşurken. Nereden nereye deniliyor. "Dön geriye" diyor Mustafa Yılmaz. Nazlı Hanım eski normal halinize dönün.. Normal hal ne demekse? Nazlı Hanım''ın çizgisi hiç değişmedi ki. Açık ve berraktı. Fazilet Partisi''ne girerken de. Ben içkimi yeri geldiğinde içerim. Misafirlere de ikram ederim. Fazilet Partisi''nde görev de alırım. Ben böyleyim, değişmeyeceğim. Geçmişini ve bugününü inkar ederek değil. Bir tek söylediği, haksızlıklara karşı durur, mazlumun yanında olurum. Şimdi durup dururken, kare kare fotoğraflarını alt alta bassanız ne yazar. Üst üste bassanız ne yazar?"

Erbakan ile ilişkiler

Sabah gazetesi yönetimi, Fazilet Partisi''nde bulunduğum için dertli. Verdiğim taktiklerle (!) hem Refah''ın, hem de Fazilet''in kapanmasına yol açtığımı ileri sürüyor. 8 Mayıs 1999 tarihli nüshasında aynen şu haber yer alıyor: "Nazlı Ilıcak içki masalarından Erbakan''ın borazanlığına soyundu. Demokrasi mücadelesi adı altında, laik demokratik düzeni yıkmak isteyenlerin kalemşoru oldu. Merve Kavakçı olayında yardımcı oyuncu rolünü üstlendi. Meclis''e birlikte girdi, taktikler verdi. Ortamı sürekli gerdi. Sonuçta, danışmanlığını yaptığı Erbakan''ın önce Refah Partisi kapandı. Erbakan siyaseten yasaklandı. Fazilet Partisi de şimdi kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya."

Allah''ın en büyük lutfu, aptal düşmandır.

Malum basın, yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, her girdiğim müesseseye veya birlikte olduğum kişilere zarar verdiğim iddiasını da ortaya atmakta.

Oysa tam tersi. Demirel diri diri mezara gömülmek isteniyordu. Yıllarca birlikte mücadele ettik. Şu anda Cumhurbaşkanı. Yasaklı yıllarında Ecevit''i bugün göklere çıkaran çevreler, onu "Bir bölen" olarak nitelerken, ben kendisinin yanıbaşındaydım. Parti içi demokrasiye inandığım için, DYP''de, emanetçi Cindoruk yerine Mehmet Yazar''ı destekledim. Çiller iktidardayken, dürüst olduğunu sandığım için Mesut Yılmaz''ı savunuyordum. O tarihte basın Çiller''in destekçisiydi. Daima muhalefeti tercih ettim. Haksız olanın ve mağduriyete uğrayanın yanında oldum. Bu durumu, beni eleştirme kervanına katılan Yalçın Pekşen de, bir başka türlü itiraf ediyor:

"Demirel 12 Eylül''de başbakan iken, Nazlı Ilıcak onunla takışıyor. 12 Eylül''den sonra Zincirbozan''a konulduğunda Demirel ile barışıyor. DYP macerasında, Demirel''in arkasında durduğu Hüsamettin Cindoruk''u değil, mücadeleyi kaybedeceği neredeyse herkes tarafından bilinen Mehmet Yazar''ı destekliyor. Özal iktidardayken Demirel''i, Çiller iktidardayken Mesut Yılmaz''ı destekliyor. Yılmaz iktidardayken, Erbakan''a meylediyor. Nazlı Ilıcak, İblis''in yardımcısı, "şeytan" gibi sunuluyor. Yukarıdaki yaşam öyküsüne sahip olan insana olsa olsa saf denir, yaptıklarına gülüp geçilir."

Evet böyle yazıyor Yalçın Pekşen. Bu tavrımı, saflık değil, demokratik bir tavır olarak görüyorum. Zira, gazetecilerin vazifesi, iktidarla göbek bağı kurup iş takip etmek değil, muhalefetin yanında yer alıp halkın sorunlarının takipçisi olmaktır. Sakın, Ertuğrul Özkök alınmasın.

Yalçın Bayer''e cevap

Hürriyet''ten Yalçın Bayer, benim, Boğaziçi''nde kaçak villa yaptırmak için, başörtüsünü savunduğumu belirtmiş. Oysa 1980''li yıllardan beri, inanç özgürlüğü adına başörtüsünü savunuyorum. İddiaların aksine, Boğaziçi''ndeki villa, kaçak değildir. Hem Anıtlar Kurulu''ndan izin alınmıştır, hem de Boğaziçi İmar Müdürlüğü direktifleri doğrultusunda, eskisi ile aynı tabana oturan ve eskisinin benzeri ahşap bir bina yapılmıştır. Kaldı ki, inşaat, 1996 yılı sonuna doğru tamamlandı. Biz 1996 yılı sonunda eve taşındık. Oysa ben, 28 Şubat (1997) sürecinde Refah ile yakınlaştım. Başörtüsü meselesi de 28 Şubat''tan sonra gene alevlendi.

Kaçak bir yapı olan ve belediye göz yumduğu için yıkılmayan iş merkezinde çalışıp, bizim, kaçak inşaat uğruna başörtüsünü savunduğumuzu iddia etmek, acaba Yalçın Bayer''e yakıştı mı?

Ve Çölaşan

Emin Çölaşan''a gelince... Herkes, televizyonu seyretti, gereken cevapları aldığını gördü. Çölaşan ile her zaman tartışmaya çıkarım. Ama o gün, demokrasimiz açısından çok olumsuz gelişmelere yol açacak bir durumla karşı karşıya kalmıştık. Fazilet hakkındaki kapatılma istemini görüşmek üzere, stüdyoya davet edildim. Reha Muhtar, aynı tertibi, geçtiğimiz sene, Abdullah Gül''e yaptı.

Refah''ın kapatılma kararı verildiğinde, Gül''den habersiz Emin Çölaşan''ı davet etti. Çölaşan, seviyeli tartışmaların ve ciddi konuların adamı değil ki. Ayrıca, vatandaşlarımız, memleket meselelerinin bir kenara atılıp şahsi ve seviyesiz tartışmalara girilmesini arzu etmiyor. Show TV''ye gelen çok sayıda telefonda, vatandaşlar "Niçin şahsi ve özel konular konuşuluyor" diye tepkisini dile getirdi.

Ben bir milletvekiliyim. Karşımdaki kişi, sözümü kesmeden dinleme eğilimindeyse, her türlü izahatı veririm. Ama bir sorgu hakimi edasıyla karşıma çıkanları muhatap almam.

TRT ve bandrol parası

TRT''nin bandrol parasının, ilk sıradaki sorumlusu, Mehmet Emin Karamehmet ve sahibi bulunduğu Aslı Yayıncılık''tır. Nitekim, Aslı Yayıncılık ile TRT arasında hukuki ihtilaf, 9''uncu İdare Mahkemesi''nde sürüyor. Vergi denetmeni Mehmet Dalamanlı''nın tesbiti sırasında, Mehmet Emin Karamehmet''in Mali İşler sorumlusu Sualp Kalleci aynen şu cevabı vermiştir: "TRT''den aldığımız bandrol bedelleri konusunda, kurum ile aramızda hukuki sorun çıktığından, bandrol bedeli ödemesi yapılmamıştır. Kurum ile aramızdaki dava, Ankara 9''uncu İdare Mahkemesi''nde sürmektedir." (1.1.1997 tarihli tutanak).

Mehmet Ali Ilıcak, sadece, müesseseye müteselsil kefil olduğu için sorumlu tutulmaktadır. 9. İdare Mahkemesi, Aslı Yayıncılık''ın, "Televizyonu bedava olarak dağıttık, oysa kanunda satış üzerinden belirli oranda bandrol ücreti ödenmesi öngörülüyor" iddiasını incelemiş, TRT''nin alacağının yeniden ve objektif kıstaslara göre tesbitini talep ederek, ödeme emrini iptal etmiştir. Görüldüğü gibi, ortada tahakkuk etmiş bir borç bile yok. Asıl sorumlu Akşam''ı yayınlayan Aslı Yayıncılık''tır. Mehmet Ali müteselsil kefildir. Bu durum anlaşıldığı için, hakkındaki gıyabi tutuklama kararı da kalkmıştır.

.......................

Bütün bu kasıtlı yıpratma kampanyaları, bana vız gelir. Çünkü, ben savunduğum mağdur insanların dualarıyla dimdik ayaktayım.


Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.