Süt kokan işler yapın!

00:0015/02/2009, Pazar
G: 2/09/2019, Pazartesi
Mustafa Özel

Çelişkilerimi yakalayan okuyuculara bayılıyorum. Geçenlerde Bursa''dan aradılar. Paraya sıkışmış olacaklar ki, yakıcı bir sesle adeta ifademi aldılar: “Hocam, siz akıl sermayesi maddi sermayeden daha önemlidir demiştiniz. Sonra, krizde para sermayesi en önemli aktif haline gelir diye yazdınız…” Evet, ikisini de söylüyorum. Zaten akıl sermayem olmasa, ikincisini söyleyebilme şansım da olmaz, değil mi?Daha uyanık (yani Malatyalı!) bir okuyucum şöyle yazıyor: Geçen haftaki yazınızda “her işe girin

Çelişkilerimi yakalayan okuyuculara bayılıyorum. Geçenlerde Bursa''dan aradılar. Paraya sıkışmış olacaklar ki, yakıcı bir sesle adeta ifademi aldılar: “Hocam, siz akıl sermayesi maddi sermayeden daha önemlidir demiştiniz. Sonra, krizde para sermayesi en önemli aktif haline gelir diye yazdınız…” Evet, ikisini de söylüyorum. Zaten akıl sermayem olmasa, ikincisini söyleyebilme şansım da olmaz, değil mi?

Daha uyanık (yani Malatyalı!) bir okuyucum şöyle yazıyor: Geçen haftaki yazınızda “her işe girin çıkın, iş işi açar” diyorsunuz. Oysa daha önceki yazılarınızda bize sürekli “odaklanın!” mesajı veriyordunuz. Hangisini yapalım? Denizlili şair daha derinden yokluyor: Bizimle bir araya gelince hep teorinin (nazariyatın) öneminden söz ediyor, fakat iş adamlarına hep pratik reçeteler sunuyorsun. Bu ne iş?

Evet, bunların hepsi çelişkili ve hepsini de söylüyorum arkadaş! Hayat bir çelişkiler yumağı değil mi zaten?

Teori, bütüncül bir bakıştır. Sayısız örnekten hareketle genelleme yapmak, bir model, bir örüntü (pattern) geliştirmek yahut keşfetmektir. Gözleri ufku taramaktır. Fakat hep ufka bakarak yürürseniz, önünüzdeki çukura düşebilir veya direğe toslayabilirsiniz. Pratiksiz teori, okyanusu göz ucuyla geçip derede boğulmaktır. Teorisiz pratik ise ömür boyu derede debelenmek; daha da kötüsü, dereyi okyanus sanmaktır.

Bir hadisi şerif: İnsanlarla akıllarına göre konuşun! Bunu sadece çok akıllı, az akıllı diye değil, mesleki akıl olarak da anlamak lazım. Akletme tarzımız, yapıp ettiklerimize göre oluşur. Mesele aklımızın “kapsama alanını” genişletebilmektir. Danışmanlık yaptığım bütün kurumlarda mutlaka önce bir günlük “teorik” alıştırma yapar, kurumun göreli konumunu beraberce tespit eder, sonra diğer eğitimlere geçeriz. Ve bu kısa girizgâhta kurum yöneticileri teorinin anlam ve önemini yeniden kavramış yahut hatırlamış olurlar. Teorisiz belki nehirde yüzer, fakat denize açılamazsınız!

İş işi açar meselesine gelince... İş hayatının başlangıç yılları için elbette doğru bir görüştür bu. Tabii, bundan maksat maymun iştahlı olmak, her işe girip çıkmak değildir. Kameranın merceğini netleştirmek, fotoğrafı en iyi çekecek hale getirmektir. Akıl, insan ve para kaynaklarımızı yetersiz kullanmamız da iyi değildir; sağa sola dağıtmamız da. Akıllı iş adamı kendisini bir tek alana hapseden değil, zamana göre “hareket dairesi”ni en doğru belirleyebilendir.

Hareket alanınızı iyi tespit etmişseniz, yüksek kazanca tamah edip başka (özellikle hiç bilmediğiniz) işlere girmeyin. Odaklanma budur. Hiç unutmam, 1989 veya 90 yılıydı. Asıl işi yumurta ticareti oan bir tüccar, petrol işine girmeye karar vermişti. Galiba bir milletvekilinin tavassutuyla İstanbul''un dört yerinde petrol istasyonu kurmak istiyordu. Yaptığı fizibiliteye göre iş % 400 kârlı gözüküyordu. Sanıyorum 500 bin dolar kadar bir ek sermayeye ihtiyacı vardı ve Sabri Ülker''in bu işe ortak olmasını istiyordu.

Ben iyi bir iş yakalamış olma heyecanıyla dosyayı hemen Sabri Bey''e götürdüm. şöyle beş dakika kadar inceledikten sonra, “biz bu işi yapamayız” dedi. Neden efendim? “Çünkü bu iş çok kârlı.” Bir tuhaf olmuştum. Bu işi yapamayız çünkü çok kârlı! Sabri Bey''in ciddiyetini bilmesem benimle dalga geçiyor derdim. Kârlı iş iyi değil mi diye mırıldandım. “Kârlı iş herkese yaramaz oğlum. Biz % 5, % 10 kâra alışmış insanlarız. Yüksek kâr bizi bozar!” dedi. Donakalmıştım. Yüzümün hangi renge girdiğini tahmin edemem. Benim bu kadar üzülmüş yahut tuhaflaşmış olmama şaşıran Sabri Bey devam etti:

“Sen petrol işinden anlıyor musun Mustafa? Hiç bu işi yaptın mı?” Hayır efendim. “Eee, ben de anlamıyorum. İş kötü giderse, paramız batar. İyi giderse, bizden bilmezler. Petrol kokusu iyi koku değildir. Sen bize, bizim işimizle irtibatlı dosyalar getir. Süt koksun, buğday koksun, kakao koksun!”

Geçen yıl, şekerleme ve ciklet imal eden bir şirketin yöneticilerini Murat Ülker Bey''e götürdüm. Hem onların hem de Ülker''in kullandığı bir ara maddenin Türkiye''de imali için bir tesis kurmak istiyorlardı. Tesisin kapasitesi, iki şirketin ihtiyacının biraz üzerinde olacak, dolayısıyla sadece iki şirket müşteri olsa bile, tesis boş kalmayacaktı. Ülker''le zaten iş yapageldikleri için de, ortaklığa neredeyse kesin gözüyle bakıyorduk.

Unuttuğumuz tek husus vardı: Murat Bey, Sabri Ülker''in oğluydu! Fizibiliteyi inceledikten sonra, ilk sorusu şu oldu: “Aranızda damdan düşen var mı?” Yani bu maddenin imalatıyla daha önce uğraşmış, bunu imal eden bir fabrikada çalışmış, kaçınılmaz hatalar yapmış biri var mı? Yok! O halde gidin, damdan düşen birini bulun, öyle gelin! (Toplantıdakilerden biri Vehbi Koç''un hiç kaza yapmamış şoförleri işe almadığını söyledi. Sebebini soranlara şöyle dermiş: “İlk kazayı bizde mi yapsın?”)

Baba oğul Ülkerleri biraz Richard Branson''a benzetirim. Wikipedi, Branson hakkında şu bilgiyi veriyor: 18 Temmuz 1950''de doğan İngiliz yatırımcı, işadamı, 350''den fazla şirketi bulunan Virgin şirketler grubunun CEO''su. İlk ticari başarısını henüz 16 yaşında iken çıkardığı Student adlı dergi ile kazandı. 1971 yılında günümüzde dünya çapında yaygınlaşmış Virgin Megastore zincirinin ilk mağazasının açtı. Gösterişli ve rekabete dayalı stil ve satış stratejisi ile Virgin Markası özellikle 1980''li yıllarda hızlı bir şekilde büyüdü. Bu şekilde aynı strateji ile Virgin Atlantic Airways adıyla havayolu şirketi ve Virgin Records adlı müzik şirketini büyüttü. Richard Branson''un servetinin 4 Milyar Sterlinin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

"Branson''a göre alabileceğimiz en büyük risk, bilmediğimiz işlere yatırım yapmaktır. Yüzlerce şirketin kuruluşuna önayak olan, yüzlerce şirkete ortak olan bu pervasız girişimci; bütün enerjisini hasretmeyeceği hiçbir işe girmediğini söylüyor: İnceleme, pazar araştırması yapma veya büyük stratejiler geliştirme hususunda kimseye bel bağlamam. Ben işin içinde yoksam, büyük risk var demektir. O halde, yeni bir işe gireceksek, ön safta olmalıyım. Peki asıl işimiz? İşte o işi emanet edeceğim adamlarım olmalı. Yani çeşitlendirme yapmaları için değil, asıl işe sahip çıkmaları hususunda adamlarıma güvenirim. Yeni işi mutlaka kendim başlatır, bir süre götürür, sonra girişim ruhlu bir yöneticiye teslim ederim!

Branson yeni iş fırsatlarını Londra otobüslerine benzetiyor. Birini kaçırdım diye pek hayıflanma; biraz sonra daha iyisi gelir. Beklemeyi bil, yeni işlerde “girişimci ruhu olan” yöneticilerine hisse ver ve masrafları minimumda tut. Bütün inanç ve enerjinle başarmaya niyet et; ötesi kader kısmet!