Aristokrat burjuva

00:0022/02/2009, Pazar
G: 3/09/2019, Salı
Mustafa Özel

Sokrat, danışmanları bileyi taşına benzetir. "Sen herkese düşünme ve hitabet sanatını öğretiyorsun da kendin neden iyi bir hatip değilsin?" diye soranlara cevabı şudur: "Bileyi taşı da kesici değildir, fakat kesici aletleri sürterseniz onları keskinleştirir."Mektup ve telefonla öyle sorulara muhatap oluyorum ki, aklınız şaşar. Zannediyorlar ki, danışman "her derde deva" bir Marko Paşa''dır. Benim bütün marifetim, Sabri Ülker''den Mesut Toprak''a (bizzat tanıdıklarım), Vehbi Koç''tan Mustafa Küçük''e

Sokrat, danışmanları bileyi taşına benzetir. "Sen herkese düşünme ve hitabet sanatını öğretiyorsun da kendin neden iyi bir hatip değilsin?" diye soranlara cevabı şudur: "Bileyi taşı da kesici değildir, fakat kesici aletleri sürterseniz onları keskinleştirir."

Mektup ve telefonla öyle sorulara muhatap oluyorum ki, aklınız şaşar. Zannediyorlar ki, danışman "her derde deva" bir Marko Paşa''dır. Benim bütün marifetim, Sabri Ülker''den Mesut Toprak''a (bizzat tanıdıklarım), Vehbi Koç''tan Mustafa Küçük''e kadar (hiç tanımadığım) sayısız girişimcinin deneyimlerini, dünyanın önemli girişimci ve yöneticilerinin deneyimleriyle harmanlayıp sunmaktan ibarettir. Bunu tarihî, edebî ve kısmen de dinî bir perspektifle yapıyor olmam, galiba hakkımda hak etmediğim derecede mitik ve mistik bir algı oluşturmuş!

Bir işletmeden içeriye adımımı attığım zaman ilk anlamaya çalıştığım husus, beni oraya çağıran ve genelde "patron" olarak adlandırılan kişinin kalender olup olmadığıdır. Kalender meşrep insan, ne kadar otoriter bir kişiliğe sahip olursa olsun, başkalarını hor görmez. Beni oraya sadece "adamlarını adam etmeye" çağırıyorsa, insanlara tepeden bakıyor demektir. İş yerini bir mapushaneye çevirmiş, adamlarını Cem Karaca''nın kırk yıllık şarkısıyla baş başa bırakmıştır:

Soğuk demir gölgesi parmaklıkların

Düşer malta taşlarına

Ağır demir kapılar acımasız kapanır

Mapushane akşamlarına

Aldırma be kalender bu da geçer

Geçer ama birader deler de geçer...

Sigorta sicilimde 1979 yazıyor. Demek ki 30 yıllık bir çalışma hayatım var. Bunun kabaca yarısını çalışma/yöneticilik, yarısını da danışmanlık diye iki kısma ayırabilirim. 15 yıllık danışmanlık hayatımda sadece üç iş ilişkim bir yıldan az sürdü; yani bir bakıma yarım kaldı. Bunların üçünde de patron veya patronları profesyonel kadroyla kaynaştıramadım. Daha doğrusu, onları "asıl yapılacak işin bu olduğuna" inandıramadım. Para kazanmış oldukları için kendilerini doğal lider sayıyor, sadece daha fazla kazanmanın (krizdeysek, daha az zarar etmenin) yollarını arıyordular.

Çağdaş liderlik anlayışları içinde en fazla rağbet görenlerden biri olan yol-amaç kuramına (path-goal theory) göre liderin başarısı takipçilere yön vermesine bağlıdır. Bir amacı gerçekleştirme, bir hedefe ulaşma ve bundan sağlanacak (maddî, manevî) ödül hususunda, takipçiler liderin nasıl bir tavır takınacağına dair şüpheli veya belirsiz bir konumdaysalar, ortada bir liderlik krizi vardır. Takipçileri oldurmayan, olgunlaşmalarına zemin hazırlamayan bir lider, kendi ayağına kurşun sıkıyordur. Hersey ile Blanchard''a göre liderin başarısı, takipçilerin "olgunluk derecelerine" bağlıdır. Takipçiler örgütün yüzyüze olduğu görevi üstlenme ve çözüm geliştirme hususunda ne kadar arzulu ve hazır iseler, örgütsel başarı o denli yüksek olur. Ve bundan en yüksek payı da sonuçta lider alır. (Bkz. Encyclopedia of Leadership, 2004. SAGE Publications.)

Hülasa lider-girişimci başkasını değil kendini yok görebilmeli, burnu yoka değerek hayata tutunmalıdır. Şimdi bu satırları okuyanların bir kısmı, "Nerede bu lider-girişimci kardeşim, sen bize hayallerinden mi söz ediyorsun?" diye çıkışabilir. İşte size Avni Çelik! Çeliğine krizlerin su verdiği bu kalender Çorumlu, 14 yaşından itibaren şok üstüne şok yaşamış. Airfel tarafından yayınlanan Santigrat dergisinde kendisiyle yapılan söyleşide Necip Fazıl''ın şiirine atıfta bile bulunuyor:

"1960 ihtilali borç yükü altındaki tüccar babamı bıçak gibi kesilen iç taleple başbaşa bıraktı. Her şeyimizi ve sonra henüz 38 yaşındaki babamı bir trafik kazasında kaybettik. Necip Fazıl ''Burnum değdi burnuna yokun'' diyor ya, işte bu şokla beraber babamızı, mağazamızı, her şeyimizi kaybettik. Evin ekber evladı olarak maişet ve gelecek sorumluluğu 14 yaşındaki gencin omuzlarına bindi. Babamdan intikal eden girişimci ruh, Sinpaş''ın temelindeki dinamiktir. Yok''un bilediği azim, inancımızın beslediği tasarruf ve büyük ailenin görmüş geçirmişliğinin aşıladığı tokgözlülük bizi kazandıklarımızla yatırıma yöneltti."

Azim ile tasarruf burjuvaya, tokgözlülük ise aristokrata yaraşır tavırlardır. Demek ki Müslüman bir toplumda burjuvalaşma bile ancak aristokrat ölçüler içinde gerçekleşebiliyor. Aristokrat, adamları (dilerseniz, aşireti) olandır. "Sinpaş''ın başında patron sıfatıyla değil, bir profesyonel olarak duruyorum. Gözümü arkada bırakmayan bir kadrom var. Eskiden buzdolabı almak isteyen Vehbi Koç''u görmek istermiş. Bugün de ev almak isteyen Avni Çelik''i görmek istiyor. Oysa hizmet alıp sürekli iletişim içinde olacakları profesyonel kadro hazır bekliyor. Her projede onlara diyorum ki, önce bir senaryo oluşturun, evin içine girip yaşayın, mutlu olursanız inşa edin." (Zaman, 8 Haziran 2007.)

Aristokrat, iddiası olandır. "Biz Osmanlının mirasçısıyız. Bir imparatorluk kültürünün parçasıyız. Batıya vereceğimiz çok şey var. Onlardan teknoloji alıyoruz fakat mimari kültürü adına bir şey aldığımızı söyleyemem. Haydarpaşa projesiyle ilgilenirken dünyanın ilk beş mimarından biri sayılan Michael Greeks ile çalıştık. Ülkesine gittiğimde beni evinde ağırladı ve kütüphanesinden bir kitap çıkardı. Mimar Sinan hakkındaydı. Bu zenginliğimizi bir kenara bırakamayız."

Her projede başka bir anlayış (concept) deneyen Sinpaş, başlangıcından beri yol, köprü, baraj gibi ortalama Türk müteahhidin ağzını sulandıran işlerden uzak durmuş. Sadece konut (yuva) yapmaya odaklanmış. İSKİ projesini "uzmanlık alanımız değil" diyerek reddetmiş. Avni Çelik tıpkı doktorlar gibi, mimarların da uzmanlaşmasından yana. Sektörün canlandığı dönemlerde sanayi devlerinin inşaat işine girmelerineyse sadece gülümsüyor: "Dört büyükler gayrımenkule giriyor ama bunun geçici olacağını düşünüyorum. Bu yazın kışı da var. Sektör gene emektarlarına kalacak. Bu dalgalar gelir geçer, biz yolumuza devam ederiz."

Aristokrat burjuva, başarının bedelini iyi biliyor. "Başarmak isteyen, bedelini ödemeli. Zamanını, emeğini, aklını vermeli ve ölçülü risk almalı. Rahmetli Sakıp Sabancı ''Agam, paranı verince sanayici olunmaz; emeğini versen, karını versen (evi ihmal etsen) gene olmaz. (Kalbini gösterip) burayı vermeden sanayici olunmaz'' derdi. Başarının bedeli var."