Sorun bizi çözmeden!..

00:0019/01/2007, Cuma
G: 28/08/2019, Çarşamba
Mustafa Karaalioğlu

Geçtiğimiz hafta sonu Ankara''da yapılan toplantı Kürt sorununu bir kez daha gündeme taşıdı. Zor ve yakıcı bir konu tartışıldı ama ortaya çok sayıda seviyeli, yapıcı ve en önemlisi de gerçekçi fikirler atıldı. Bana göre toplantıyı özel ve farklı kılan yönlerden birisi; Kürt politik elitlerinin kamuoyunda “sert” olarak tanımlanan birçok talepten söz dahi etmeyerek, sadece demokrasi ve adalet ekseninde bir perspektif koymalarıydı. Konuşmaların tamamında bir rasyonellik vardı ve herkes yılların tecrübesinden

Geçtiğimiz hafta sonu Ankara''da yapılan toplantı Kürt sorununu bir kez daha gündeme taşıdı. Zor ve yakıcı bir konu tartışıldı ama ortaya çok sayıda seviyeli, yapıcı ve en önemlisi de gerçekçi fikirler atıldı. Bana göre toplantıyı özel ve farklı kılan yönlerden birisi; Kürt politik elitlerinin kamuoyunda “sert” olarak tanımlanan birçok talepten söz dahi etmeyerek, sadece demokrasi ve adalet ekseninde bir perspektif koymalarıydı. Konuşmaların tamamında bir rasyonellik vardı ve herkes yılların tecrübesinden ders almış görünüyordu. Bu durumu, “herkes üzerine düşeni yapsın” görüşü bağlamında önemsiyorum.

Önyargı sahipleri ve sorunların demokratik yöntemle halledilmesi fikrine bildik reaksiyon gösterenler için böylesi toplantılar yok sayılsa da gerçek değişmiyor. Zira, zaman akıyor ve herşey gibi, sorunların raf ömrü de tükeniyor.

Öte yandan... Sorun o denli girift ve derinlikli ki herkesin aynı noktaya gelmesi elbette beklenemez ama hiç olmazsa mevcut pozisyonların diyalog istikametinde esnetilmesi kaçınılmazdır. Eğer, çözüm isteniyorsa...

Ülke sorunlarına dair gelenekten farklı, ezber dışı yaklaşımları bilinen eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş o toplantıyı izleyenler arasındaydı. Dün de Milliyet gazetesinde bu konuda bir mülakatı yayınlandı. O mülakatta açıkladığı görüşler, toplantının neredeyse bir özeti sayılabilir!

Öneş şunları söylüyor:

“Adına ister Kürt sorunu, ister Güneydoğu sorunu deyin, ne derseniz deyin; bir sorunumuz var, ama çözemiyoruz... Demek ki, bugüne kadar uygulanan politikalar başarısız olmuştur. İstediğiniz kadar başka adlar takın, sorun ortada. Kendini, Kürt kimlikli kabul eden geniş bir kitle ortada. Ortak dil bulmalıyız.”

Öneş''in söyledikleri PKK''ya cesaret vermek veya güvenlik güçlerinin moralini bozmak olarak değerlendirilebilir mi? Aksine, bunlar artık sorunla, bir gün dahi kaybetmeden yüzleşmemiz gerektiğini gösteren, “içeriden ve uzmanından” uyarılardır.

Şu sözler de aynı gerçeğe işaret ediyor:

“Bir defa ölen askerimiz bizim vatandaşımız, ölen dağdaki PKK''lı bizim vatandaşımız, bizim kardeşimiz. PKK, Irak''taki 3 bin militandan ibaret değil... Irak''taki silahlı gücü ortadan kaldırdığın zaman PKK sorunu bitmiyor... PKK''nın doğru ya da yanlış, ama söylem olarak ortaya çıkarttığı, “Türkiye bütünlüğü içindeki çözüm” ifadelerini önemsiyorum. (Devletin) Kürt sorununa ilişkin istediğimiz neticeyi alamadığını herkes gördü ve herkes biliyor. Bunu devletin görmemesi de mümkün değil...”

Şimdi birkaç hafta geriye gidip, başka bir cümleyi hatırlayalım. MİT Müsteşarı Emre Taner''in, “Ulus devlet tehlikede” cümlesi manşetlere çıkmıştı. Taner bu cümleyle, “Tehlikeyi bertaraf etmek için daha fazla sertlik yapalım, oraya buraya saldıralım, vatandaşlarımızı ezelim” demiyor. Tam tersine, “geleneksel perspektif ve politikalarla gidersek ulus devlet tehlikededir” demek istiyor.

Gerçeklerle yüzleşelim, bu sorunun acilen çözülmesi gerekir. Tafra devri geride kalmıştır; sertlik, dönüp dolaşıp herkesi vuran bir silah haline gelmiştir.

Yeniden terör dalgası başlayacaksa bilelim ki, ülkeyi bu kez daha kanlı bir manzara bekliyor. Dahası bu kez savaş derinleşirse toplum da kamplaşmaya namzettir. “İkinci evre”; yani, son aylarda kıpırdanan çatışma süreci ilkinden daha ürkütücü bir manzaranın habercisidir.

Şimdi iktidar, muhalefet, asker ve sivil toplum bütün aktörlere bir eylem sorumluluğu düşüyor.

Çözüm için ideal olan, bütün tarafların aynı anda ellerini taşın altına koyması ve sorunu hep birlikte çözme iradesi göstermesidir. Eğer o ideal düzeye ulaşamayacaksak da “en az iki elin aynı anda” taşın altına germesi şarttır. Bu kadar zor, bu kadar kolay...

İstersek çözeriz, istemezsek de sorun bizi çözer!..