Çankaya seçimini güçleştiren kim?

00:0020/03/2007, Salı
G: 28/08/2019, Çarşamba
Mustafa Karaalioğlu

Artık iyice yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, “kim” sorusuna odaklanan merak ve spekülasyonları anlamak lazım. Çankaya''da kimin oturacağı her zaman önemliydi bugün de önemlidir. Zira, Cumhurbaşkanlığı makamı sivil iktidarlar ile başta asker olmak üzere bütün bürokrasinin ortasında bir “denge” makamıdır. Yani, Anayasa''da her durum için pek kesin çizgilerle tarif edilmemiş iktidar odaklarının tam ortasında, bir “iktidar alanı dağıtıcılığı koltuğu”dur. Sözgelimi herhangi bir üst düzey atama

Artık iyice yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, “kim” sorusuna odaklanan merak ve spekülasyonları anlamak lazım. Çankaya''da kimin oturacağı her zaman önemliydi bugün de önemlidir. Zira, Cumhurbaşkanlığı makamı sivil iktidarlar ile başta asker olmak üzere bütün bürokrasinin ortasında bir “denge” makamıdır. Yani, Anayasa''da her durum için pek kesin çizgilerle tarif edilmemiş iktidar odaklarının tam ortasında, bir “iktidar alanı dağıtıcılığı koltuğu”dur. Sözgelimi herhangi bir üst düzey atama da bu dağıtımın aracıdır, siyasette yükselmekte olan bir trende destek verip vermemek de…

Çankaya''ya çıkacak isim elbette herkesin başkanı olacaktır ama Cumhurbaşkanı''nın “kimden” olacağının fevkalade önem arzetmesi bu temel fonksiyondan kaynaklanmaktadır. Kabaca bir tasnif yapılacak olursa esasen; Çankaya sahipliği Özal''ın kısa Cumhurbaşkanlığı dönemi hariç pek farklılaşmadı. Ne var ki bu farklılaşma da dönemin iktidarının tutumu nedeniyle bir avantajdan ziyade gerilime yol açtı. Oysa, sivil cumhurbaşkanının şekillendirdiği yapı, ülkenin demokratikleşmesi için de bir imkandı…

Yani, Cumhurbaşkanlığı tartışmasını en doğru yerden ele almak gerekiyor. Sorunun “eşi başörtülü, imam hatipli, dindar…” olmakla spekülatif bir ilgisi var ama kavga bizatihi buradan kaynaklanmamaktadır. Bu tanımların hepsine uyan onlarca isim bulunabilir ve bugün artık seviyesi iyice düşmüş Çankaya karşıtlığı turlarının öncüleri bile bu isimleri benimseyebilirler...

Öte yandan, kaygılarını “Cumhuriyetin temel nitelikleri…” üzerinden dile getirenleri ciddiye almak gerekiyor. Bu kaygı gerçekçiyse paylaşmak da gerekiyor.

Ancak, Ak Partili olacağı belli olan yeni Cumhurbaşkanı''nın, peşinen sözü edilen “temel nitelikler”e karşı bir profil olarak tanımlanması iddianın gerçekliğini zayıflatmaktadır.

İki sebepten dolayı… Öncelikle, adı Çankaya adayları arasında geçen bütün isimler yaklaşık 5 yıldan beri güçlü bir parlamento desteğiyle ülke yönetiminde bulunmaktadırlar ve bu süre zarfında isimleri böylesi kaygıları hak edecek bir icraatla birlikte anılmamaktadır. Ayrıca, Ak Parti bütün olarak 5 yıla yaklaşan süreyi Avrupa''ya daha açık, serbest piyasa ekonomisi kurallarının daha güçlü uygulanması istikametinde değerlendirmiş; üstelik bunu da kendi tabanının içinden zaman zaman sert eleştiriler alacak kadar keskin bir kararlılıkla yapmıştır.

Elbette, temeldeki iktidar kavgası açıkça ortaya konulamadığı için bu tartışma bitmeyecektir. Hangi muhalif unsurdan, dürüstlükle gerçek itiraz noktalarının temel niteliklerle değil kaybedilecek veya daralacak alanlarla ilgili olduğu itirafı beklenebilir ki!...

Üstelik, Cumhurbaşkanlığı seçimine “açıktan” ve en azından itibarlarını riske ederek muhalefet koyan unsurların CHP hariç hiçbiri gerçekleşmekte olan kavganın çıkar gruplarından biri değildir. CHP için de Çankaya adına kavga tercihi siyasetsizliğin doğal sonucundan başka bir şey değildir.

Emekli askerler, çeşitli dernekler, küçük partiler vs. için Çankaya muhalefeti, varlıklarını anlamlandırmaktan öte bir kıymet taşımamaktadır.

Çankaya çatışmasını hem örgütleyen, hem de bu çatışmadan üstünlük sağlayabildikleri takdirde en yüksek faydayı elde edeceklerle, görünür unsurlar arasındaki ortaklık önümüzdeki günlerde muhtemelen daha da güçlenecektir. Bu da daha fazla centilmenlik dışı hareket ve hukuk dışı tavrın sergilenecek olması demektir.

Bu kesimlerde gerginlik yaratan ve tahammülsüzlüğe yol açan, iktidar paylaşımı kadar Sezer''in ideolojik kimliğiyle llgilidir. Aslında Sezer''in Cumhurbaşkanlığı “laikçi, tek partici, CHP odaklı, ulusalcı vs.” güçlerin akılalmaz bir zaferiydi. 7 yıl öncesinin şartlarında bile böyle bir başarıyı hak etmemişlerdi. 2000 yılının Türkiye''sinin Çankaya''ya taşıması gereken profil bu olmamalıydı. Ülkenin ulaştığı demokrasi düzeyi veya bilinen deyimle “Türkiye''nin geldiği nokta” Sezer kimliği değildi. O dönemin siyasi liderlerinin yaptığı hata, demokratik güçler aleyhine ciddi bir iktidar alanı kaybına yol açtı.

Şimdi ise yandaşları, onun bıraktığı seviyeyi korunması gereken bir hat olarak düşünmekteler ve bu da stres yaratmaktadır. Bir yanlış tercih üzerinden “kazanılmış hak” davası güdülmektedir.

Bir başka soru ve sorun da şudur: “Sezer Cumhuriyet''in temel niteliklerinin temsilcisi midir?