Bir tabir var; “konuşulamaz Türk!”
Gerçek Hayat dergisini çıkardığımız 2000’li yılların başında İsmet Özel’den duymuştum ilk olarak.
Özel, Türkiye’nin yeniden “konuşulamaz Türk” duruşu göstermesini istiyordu.
Nedir bu “konuşulamaz Türk”?
Özetle, Batılıların planlarını reddedip, kendi planlarını öne süren adamdı “konuşulamaz Türk”, ya da bu tavrın adıydı.
Bu tabir, ilk olarak, İskoçyalı tarihçi Thomas Carlyle tarafından George Hooward'a yazdığı 24 Kasım 1876 tarihli mektubunda kullanılmış.
Carlyle, Balkan meselesinin ortaya çıktığı bir dönemde, "Konuşulamaz Türk derhal meselenin dışına itilmelidir" demiş.
O sıralarda Avrupa’nın büyük devletlerinin başlıca meselelerinden biri "şark meselesi"ydi, başka bir ifadeyle Osmanlı topraklarının paylaşılması meselesi…
Değişen bir şey yok. Tarih tekerrür ediyor.
O günlerde, topraklarının parçalanmasına karşı koyan Osmanlı devletinin yöneticilerinden "konuşulmaz Türk" (the unspeakable turk) diye bahsedenler, bugün Türkiye yönetimini “konuşulamaz Türk” olarak görüyorlar.
Neden?
Çünkü Biz Türkler, batının yazdığı senaryonun bir figüranı değil, kendi yazdığımız senaryoların aktörü olmak istiyoruz.
Batının belirlediği dünya siyasetinin taşrasında kalmış bir üye olmak da istemiyoruz.
Yavru Amerika olmayı hiç ama hiç istemiyoruz.
Batı’nın karakolu olmayı reddediyoruz.
NATO’nun küçük ve değersiz bir ortağı olarak kalmak da istemiyoruz. NATO’nun küçük şubesi olmak da istemiyoruz, NATO’nun kendi hiyerarşisi içinde astsubay muamelesi de görmek istemiyoruz.
Ordumuzu, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden lejyoner bir ordu olarak görmek istemiyoruz; kendi planlarımızın, milli çıkarlarımızın hizmetinde kullanmak istiyoruz. Batı’nın düşman kodladığı kimselerle değil, bize düşmanlık besleyenlerle çarpışmak istiyoruz. Velev ki bu, Batı’nın müttefik olarak adlandırdığı terör örgütleri olsun!
Evet, Biz Türkler, PYD/YPG’nin yancısı olarak savaşa sokulmayı kabul etmiyoruz.
Biliniz ki, Biz Türkler, NATO’nun hurdacısı da olmak istemiyor.
AB’nin otomobil pazarı da olmak istemiyoruz, kendi arabamızı kendimiz üretmek istiyoruz.
Dünya beşten büyüktür diyoruz.
Bu dünyada biz de varız diyoruz.
Dünya siyasetini bizsiz hele de bize rağmen yapamazsınız diyoruz.
Özetle, biz artık Batı’nın kâhyası değiliz diyoruz, artık yeni bir Türkiye var diyoruz. Bu Türk, “konuşulamaz Türk’tür” işte.
Biliyoruz ki, Türkiye’ye yönelik operasyonlar da “konuşulamaz Türk” haline geldiğimiz için hız kazanıyor.
Elbette, bütün bu operasyonlar, içerideki işbirlikçilerle yürütülüyor; diğer bir deyişle “konuşulabilir Türk”lerle. Yani, Türkiye’nin eski Türkiye olarak kalmasını arzu eden, Batı’nın Türkiye üzerindeki hükümranlığının sürmesini isteyenlerle.
Konuşulabilir Türk, Malcolm X’in “tarla zencisi”, “ev zencisi” sınıflandırmasındaki “ev zencisi”dir; efendisinin iyiliği için dua eden, tarla zencileri ateşe verilirken o ateşi tutuşturan adamdır.
Konuşulabilir Türk, mandacılığa dünden razı olandır. Ne yazık ki, bu memlekette mandacılık özlemi çeken çok sayıda adam var. Hayır, adam değil, hain!
Bu tipler, 16 Nisan referandumuna doğru yol alırken “hayır” kampanyasını mandacılığa çevirmişti. Milleti, kurtuluş savaşımızdaki işgalcilerin yerine koyarak denize dökmekten bahsetmişlerdi.
Bi bitin, gidin, yeter artık, diyorsun ama yok, bitmiyorlar. Bit eniği gibi üredikçe ürüyorlar.
Bir başkası, FETÖ’ye bir televizyon kanalı satarak milyonlarca dolar kazanan biri, çıkmış, bir yandan ağzından antiemperyalizmi, emperyalizmle mücadeleyi düşürmüyor, diğer yandan “ABD bölgede yeni bir dizayn yapıyor, istemediği adamları tasfiye ediyor, yakında Erdoğan’ı da tasfiye edecek, ne güzel olacak, oh mis” babından açıklamalar yapıyor, karşısındaki zevat da alkış üstüne alkışla karşılık veriyor.
Batılıların Türkiye’yi yemeyi planlayarak hazırladığı tencerenin altındaki ateşi o ve onun gibi antiemperyalist görünümlü mandacı tipler yakıyor. Bütün batılı tezleri, bütün batılı operasyonları, Türkiye aleyhine tezgâhlanan bütün kumpasların tetikçiliğini bunlar üstleniyorlar.
Gezi kalkışmasında; Batı’nın argümanlarını kullanarak Erdoğan’dan Saddam üretmenin peşindelerdi; diktatör, sultan, padişah yakıştırmaları gırla gidiyordu…
17-25 Aralık’ta hırsız, başçalan hakaretleri gırla gidiyordu… O günlerdeki bu türden tivitlerin çoğu da ABD’den atılıyordu. Bu mandacı tipler bu hakaretlerin siyasi işportacılığını üstleniyorlardı.
Şimdi film başa sarılıyor, ABD’deki Sarraf davasına paralel olarak, Türkiye’de yeni bir 17-25 Aralık operasyonu yürütülüyor, Türkiye’nin aleyhine bir kumpas kuruluyor.
Ve Türkiye aleyhine ne kadar operasyon varsa hepsinin göbeğinde CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yer alıyor; operasyonların savunuculuğunu, sözcülüğünü, işbirlikçiliğini üstleniyor.
Türkiye’nin teröre destek veren ülke olarak lanse edilmesi için tezgâhlanan MİT Tırları kumpasında o vardı.
17-25 Aralık’ta operasyonlarında o vardı; FETÖ’nün sloganlaştırdığı başçalan ve hırsız yakıştırmalarının siyasi işportacılığını o üstlenmişti.
Son iddiası, Erdoğan ve yakınlarının bir ada devletine milyonlarca dolar para aktardığı yönünde… Geçmişte de buna benzer iddialar ortaya attı; Erdoğan’ın 3 milyar doları olduğunu, İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının bulunduğunu iddia etmişti, hepsi fos çıktı. İddiaları fos çıktı ama o “kontrollü demokrat” olmaktan, “uzaktan kumandalı demokrat” olmaktan asla vazgeçmedi. Yüzü de kızarmadı, ne 8 seçim mağlubiyetinin bedelini ödedi, ne de iftiralarının bedelini…
Dün Açe’ye yardım paralarının yerine ulaşmadığını söylüyordu, bugün Suriyeliler için harcanan paraların…
Türkiye, yakın zamanda bu ve benzer birçok küresel operasyona; Gezi kalkışmasına, 17-25 Aralık operasyonlarına, 15 Temmuz darbe girişimine, terör operasyonlarıyla Ankara’da, İstanbul’da, Gaziantep’te patlayan bombalara da göğüs gerdi, en sofistike saldırılara, en komplike yalanlara ve algı operasyonlarına da…
Bundan sonra da göğüs gerecektir.
Kavgada önemli olan iyi vurmak değil, iyi vuruşa karşı dayanabilmektir.
Türkiye’nin maşalarla yönetildiği parantez artık kapanıyor. Ancak o parantezi kapatmak, tam bağımsız Türkiye’yi inşa etmek için güçlü bir direniş lazım.
Sıkı durmak lazım. Boyun eğmemek lazım. Kararlı olmak lazım.
Ve hepsinden önemlisi Türkiye’ye yöneltilmiş bütün acımasız tehditleri acımasızca kırmak lazım.
Özetle, “konuşulamaz Türk” olmak lazım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.