Akif Emre

00:0425/05/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
Murat Zelan

Bir yıldan fazla bir zamandan sonra, 10 günlük bir ziyaret için Türkiye'ye geldim. Bu 10 gün içinde birçok iyi haber aldım ve doyasıya memleket havası. Dostlarla kucaklaştık, hasret giderdik, muhabbet ettik ve muhabbet tazeledik…



Türkiye'de bulunduğum sıralarda, her zaman şöyle derdim; “dünyanın en iyi mutfağı Anadolu mutfağıdır.” Yurtdışında da İspanyolca anlatmaya başladım bunu, konuştuğum herkese; “La cocina de Anatolia es mejor del mundo.”



Bu vesileyle, fırsat bulur bulmaz yaptığım ilk işlerden biri; çok özlediğim çocuklarım ve eşimle Anadolu mutfağından özel yemekler yapan bir lokantaya gidip bu lezzetleri yeniden tatmak oldu.



Fakat, tam o sırada bir haber düştü telefonuma; “Akif Emre vefat etti.”



Lokmalar boğazıma dizildi. İri bir lokma, çiğneyemeden boğazımdan aşağı kayıverdi.



Nasıl olur dedim, Akif abi daha çok gençti…



Ama ben yanılıyormuşum, 60 yaşındaymış. Tanıdığımda 38 yaşındaydı; nasıl olmuştu da 60 yaşına gelmiş, hayret doğrusu. Yazılarına ne zaman baksam, ilk kez 1995'te; Yeni Şafak gazetesinde tanıdığım aynı Akif Emre'yi görüyordum, hiç yaşlanmıyordu sanki, zaman durmuştu, zamanı durdurmuştu Akif abi.



Onu ilk tanıdığımda ilk dikkatimi çeken ismi olmuştu; Yunus Emre'yi andırıyordu; zaman içinde, gazetede birlikte çalışmaya başladığımızda, birlikte vakit geçirmeye başladığımızda, onu daha yakından tanıdım, dervişane bir duruşu vardı, böylece sadece isminin değil mizacının da benim tahayyülümdeki Yunus Emre'ye çok benzediğini fark ettim.



Hep dingindi Akif Abi. Aşırı olan her şeyden beriydi. Üslubu, mizacı, yaşayışı, hayat tarzı; hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi aşırı değildi. Aşırı olan bir şeyi varsa, o da İslam coğrafyasına olan meftunluğuydu. Ve fakat o da dingin bir meftunluktu.



Onu her dem taze, her dem genç kılan bu dinginliğiydi. Yaşlanmıyordu, eskimiyordu çünkü gündelik olanın peşinden asla gitmiyordu. Bir geniş zamanda yaşıyordu Akif Emre. Yazılarını, uzak bir geçmişten uzak bir geleceğe uzanan bir köprü üzerinde yazıyordu; meselesi geniş zamanlı bir meseleydi; coğrafyası en güncel gelişmeye bile bin yıl öncesinden bakar, yüz yıl sonrasını düşünerek yazardı. Yazılarının coğrafyası da genişti; Balkanlardan Hindistan'a uzanan coğrafyanın diğer bölgelerden daha koyu olduğu bütün bir dünya haritası vardı yazılarında.



Onu tanıdığım günden bugüne dek, gazete köşelerinde yüzlerce yeni isim ortaya çıkmıştı, hele son zamanlarda, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, gazete köşelerinde her zamankinden daha fazla gündelik siyaset dili hâkim olmaya başlamıştı. Bu dil, bugünlerde “trol” dili dediğimiz; geniş zamanın değil “an”ın diline teslim olmuştu. Oysa Akif Emre, 22 yıl öncesinde olduğu gibi hep “geniş zaman” üslubuna sahipti.



Tanpınar'ın meşhur şiirinin vücut bulmuş hali gibiydi Akif Emre. Hayat, hayat hikâyesi o şiiri terennüm eder gibiydi; “Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dışında; / Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında. (…) Başım sükûtu öğüten / Uçsuz bucaksız değirmen; / İçim muradına ermiş / Abasız, postsuz bir derviş.”



Belki de bu yüzden, hep geniş zaman diliminde yaşadığından, ölüme de çok yakındı, ölümle temas halinde bir hayat yaşıyordu Akif abi…



Vefat haberinin ardından, bu kez tam 9 yıl önceki bir yazısının linki telefonuma düştü.



Şöyle yazmış Akif Emre:



“Bir telefon mesajı kadar yakınımızda ölüm. Şahdamarınızdan daha yakın olanın hayatı anlamlı kılan ölüm gerçeğiyle kurduğumuz ilişkiyle bir telefon mesajı kadar yakın ya da uzağız. Bir telefon mesajı kadar yakındım ama cenazesine gidemeyecek kadar da uzak.



Ölüm yoksa hayat da yoktur. Ölümle irtibatlı değilseniz hayattan da kopuksunuz demektir. Ölümle barışık değilseniz hayatı anlamlandırmazsınız demektir. Sanılanın aksine hayatla da barışık değildir ölüm düşüncesine barışık olmayanlar, ölüme hazırlıklı olmayanlar.



Ölüm dikkati bizi hayat, varlık, ebediyet, yokluk gibi temel sarsıcı sorular karşısında diri ve anlamlı kılan yegâne bilinç aşaması.



Ölüm dikkatinin yok olduğu, hayatımızdan çekildiği modern zamanlar hayatın da ölüm düşüncesi gibi daha anlamsızlaştığı bir insanlık durumuna işaret eder.



Kendi ölümümüzü dostlarımıza telefon mesajında duyuracak kadar ölüme yakın ve cenazelere katılamayacak kadar meşgul ve uzak bir zamanı yaşıyoruz. Allah gani gani rahmet eylesin.”



Bir dostunun vefat haberini telefonundan öğrendikten sonra bu satırları kaleme almıştı Akif Emre… Bu satırları okuduktan sonra, o gün Akif Emre olarak yaşadım. Aşırı olan her şeyden uzak, ölüme her zamankinden daha yakın olarak…



Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.


#Akif Emre
#Yeni Şafak