Ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım.
Gezi eylemlerine de, Başbakan"ın mitinglerine de katılmadım.
"Özgürlük!" diye haykıranlar, bizim de özgürlüğümüzü savunmak şöyle dursun, bizi dışlıyor ve tür muarız olarak görüyorlar.
Onlar da "Biz" derken tüm Türkiye"yi kastetmiyorlar.
"Toplum kutuplaştı" diyorsunuz. Ne zaman bütünleşmişti ki?
Gezi Gençliğinin "Yaşam tarzımıza, mahremiyetimize, onurumuza dokunulmasın" dediğini yazdınız.
Bunlar tam da bizim isteklerimiz!
Derste soru sorarken, "Başörtülüyüm diye terslenir miyim?" tedirginliği yaşayan bizler de aynı şeyi istiyoruz!
Kimliğimizden ötürü kişiliğimizin hiçe sayılmasını istemiyoruz.
Tek istediğimiz diğerleri ile eşit muamele görmek.
***
Bu ülkede mahalle baskısından şikayet eden herkes, ironik bir biçimde, ötekine mahalle baskısı uyguluyor.
Gelelim zekâ meselesine: Türkiye gibi fırsat eşitsizlikleriyle dolu bir ülkede "orantısız zeka" iddiasının, küstahça bir yönü var.
Sloganların, hatta sövgülerin; bir IQ testinin doğru cevapları gibi listelenmesini pek zekice bulmuyoruz.
Kemalist kibrin, resmî kurumlardan Gezi Parkı"ndaki direnişe sızmadığını kim iddia edebilir?
Gezi eylemcileri; özgünlüklerini ve zekalarını; 28 Şubat standartları ve Cumhuriyet Mitinglerinin üslubuyla aralarındaki farkın kesinliğini vurgulamada göstermelilerdi.
Başörtülülerin tartaklanması veya hakarete maruz kalması "münferit" olaylar olarak nitelendi.
Olabilir.
Fakat bizim gibi "Y Kuşağı" mensubu dindar gençlerle diyalog kurma girişiminde bulunmaları icap ederdi. Aksine, bize dirsek çevirdiler.
Antikapitalist Müslümanlar"ın katılımını yeterli buldular.
Bu, birçok sahnede başörtülülerin dekoratif aksesuarlar olarak kullanılmasından ne kadar öte bir şeydi, açıkçası bilemiyorum.
Bizler hep sustuk. Çünkü yalanlar bizleri birbirimizden uzaklaştırıyor.
Susmak, şu veya bu kesimin yalanlarını retweetlemekten daha münasipti.
Barış içinde birlikte yaşamak şimdi çok daha zor…
***
Bu arada, "başörtülü yazarlar" da tüm başörtülüleri temsil etmez. Bunu neden kimse anlamıyor?
Başörtülü olmak, herhangi bir toplumsal olayda satranç taşı gibi alınıp bir yere konmak anlamına geliyor.
Çok saçma!
Tanımlanmaktan, yargılanmaktan, kullanılmaktan, dışlanmaktan bıktım!!!
Tek arzum, akademisyen olmak. Ve lütfen kimse bana engel olmasın.
"Demokrasi = sandık" indirgemeciliği ile darbeciliğe meyil verme anormalliği birbirini besliyor.
***
Başörtüsünden sonra cami, hatta ağaç bile siyasi sembol haline geldi! Buna karşıyım.
***
"Camide içki içilmiş..." Dikkat edin, ikisi de siyasi sembol!
Bu yüzden sert tartışıldı.
Peygamberimiz, mescidi kirleten Bedevi"ye nazik davranmıştı halbuki.
Biz de 1990"larda doğduk.
Eylemci Y Kuşağı alkışlanırken, bizim sakin tutumumuzun bir anlamı olabileceği neden kimsenin aklına gelmiyor?
***
Eylemciler, Gezi sürecinde yapıp ettikleri her şeyi video, fotoğraf, yazı şeklinde kaydedip arşivliyorlar.
Bence, bir hikayeleri olsun istiyorlar.
Ve bizi bu maceraya, bu hikayeye davet etmiyorlar. Üstelik "dilsiz şeytan" ilan ediyorlar!
Oysa biz apolitik değiliz.
Bence asıl apolitiklik, sonuçları yeterince düşünmeden ve nerede duracağını bilmeden meydanlara çıkmaktır.
***
Taksim Platformu da Gezi"deki sivil haklar mücadelesini murdar etti.
Üniversitedeki tiyatro faaliyetleri benim de çok ilgimi çekiyor.
Ve maalesef sanat çalışmalarının manyetik alanına giremiyoruz.
Okuldan dışlanıyoruz. Medyadan, ülkeden dışlanıyoruz. "Gençlik" denince kimsenin aklına gelmiyoruz. Sizin bile!
"Makarna-kömür" yardımı alanlara yapılan geri zekalı muamelesi haysiyetsizce.
Yoksullar aptal değildir!
Geziciler, farkında olmadan yoksulları dışlıyorlar.
Meydanda piyano resitali, yoksulu iter. Fakirler, Ahmet Kaya dinler.
Zekanın şov malzemesi haline getirilmesinden hoşlanmıyorum.
"Zekiyim, zekisin, zeki…" gibisinden cümleler kurmak, zekanın kanıtı olamaz.
"TOMA"lara göğüs geren / İşte benim Zeki Müren" dersin en fazla.
"Haksızlığa Son Verin: Erteleme Değil, Çözüm İstiyoruz!" başlıklı, başörtülü milletvekili talep edilen bildiriye eyvallah diyorum. Güzel bir jest.
Başörtülülerden yani bizden bahsedilirken kurulan cümleler bizim değil.
Gezi eylemine katılmak dahil, yaptığım hiçbir işte "başörtülü" olarak anılmak istemiyorum!
Anlıyor musunuz?
Gezi eylemlerine katılamadım.
Fakat pasif biri değilim.
Reyhanlı, Uludere olaylarında; Ortadoğu meselelerinde kampanya ve eylemlerde yer aldım.
Gezi"ye gitmedik diye "İktidar konforuyla rahat ve mutlu" yaşamıyoruz.
Türkiye"de krizler hep kötü yönetilir.
İlk müdahalelerle başlayan polis şiddetini kesinlikle meşru görmüyorum.
Eylemcilere, en başta güzel bir üslupla yaklaşılsaydı, ortaya son derece olumlu bir tablo çıkabilirdi.
***
Başbakanın eylemlere mitingle mukabele etmesi, bana makul görünmedi. Bu tavrın, bir diyalog anlamı taşımadığını düşünüyorum.
AK Parti"nin kentsel politikalarını da benimsemiyorum.
Gökdelenler ve betonlaşma, İslam şehri İstanbul"un dokusuna ve ruhuna zarar veriyor.
Çamlıca"da cami yerine ağacı tercih ederim.
Ağaç da cami kadar İslamî.
Kazlıçeşme"ye de gitmedim. Nedeni, Başbakan"ın tavrını çok sert bulmamdı.
AK Parti, askerî vesayete son verdi. Ülkeyi daha demokratikleştirdi.
Fakat halka yabancılaşarak, insanları "teba" olarak gördüğü izlenimi doğuruyor.
Bu nedenle "AK Particiyiz" diyemiyoruz. Diyebilmek isterdim şahsen.
Bizden önceki kuşağa özgü siyasi ayrımcılığı sürdürmemeliyiz.
Bu nedenle Gezi"deki eylemlerin sivil bir oluşuma dönüşmesini isterim.
Meselelerin ortak zeminde paylaşılacağı bir platform kurulursa, memnuniyetle katılırım.
Umarım faşizm virüsünden kendilerini koruyabilirler.
Başörtüsüne özgürlük için gerekli yasal düzenleme hâlâ yapılmadı.
Hükümetin ayıbı.
Pratikteki görece ferahlık, bizi AK Parti"ye mecbur kılıyor.
Bu da 10 yıllık hükümetin, bir haksızlıktan istifade etmesi anlamına geliyor artık.
Bir "sus payı" verilerek "kullanılabilir" pozisyonda tutuluyoruz
Fakültede, Gezi eylemlerine katılan arkadaşlarımızla ilişkilerimiz devam etti.
Fakat sanal ortamda, Taksim"e gitmeyenlere yönelik bazı sözler çok kırıcıydı.
Öncelikli eylemin, tuşlara değil, yanındakinin omzuna dokunmak olduğunu düşünüyorum.
***
Felaketler toplumları yakınlaştırır, birleştirir. Ama politik felaketler hep kutuplaştırıyor.
Bugüne dek, en az Gezideki gençler kadar eylem ve yürüyüşe katıldım.
Kesilen ağaçlara duyarlı arkadaşlarımızın, kesilen insanlara da duyarlı olması gerekir.
Suriyeli mültecilere yardım kampanyasında çalıştım ve okuldaki "Gezici" arkadaşlar pek oralı olmadılar.
Bana bakan kimse, öncelikle beni değil, başımdaki örtüyü görüyor.
Başörtüsünün baskın bir kimlik olarak algılanması; kişiliğimizi ve bireysel birikimimizi inkara varıyor.
Bu banal algıdan doğan anormallikler kökleşiyor.
Kadınların % 65"i başörtülü olduğu halde, "Gezi zekası" bile bu kanserojen ayrımcılığı aşma tavrı gösteremedi.
***
Başımı açmayacağım.
Türkiye benim zekamı, bilgimi ve emeğimi istemiyor, reddediyorsa; bu utanç verici aptallık beni de utandırır.
Ve başımın çaresine bakarım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.