Geçtiğimiz hafta sonu Gazeteci ve Yazarlar Vakfı"nın "Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" konulu toplantısına davetli olarak katıldım. Üç gün süren toplantıda her ortamda konu dönüp dolaşıp AK Parti-cemaat gerilimine geliyordu. Bu açıdan toplantı üst başlıktan ziyade gazeteciler açısından gerilimin son durumu ve geleceği üzerine bir bilgi edinme, fikir alışverişi şeklinde oldu.
Cuma günü bu köşede; "Cemaatin yol ayrımı: Ya siyasi şeffaflık ya siyaset" (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MuratAksoy/cemaatin-yol-ayrimi-ya-siyasi-seffaflik-ya-siyaset/43934) başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıda AK Parti-cemaat gerilimini siyasal olan açısından değerlendirmeye çalışmıştım. Özetle siyaseten meşru olanın seçilmişler olduğunu ve hiçbir cemaat ya da örgütün seçilmişleri bürokrasi üzerinden eleştiremeyeceğini ve bürokratik güçleri üzerinden siyasal tasarrufları engellemesinin gayrimeşru olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Buna niyeti olanların yapması gerekenin önce sivil alanda baskı grubu olarak var olması, o da kesmiyorsa açıktan siyaset yapmasını paylaştım.
Buna karşı özetle söyledikleri; kendilerinin hizmet odaklı çalıştıkları ve heterojen yapılarından dolayı siyasete girmelerinim mümkün olmadığı yönünde. Kuşkusuz bu gerekçeler kendileri açısından ikna edici de.
Bu gerekçelere ilave ettikleri bir nokta da; kendilerinin Sivil Toplum Kuruluşu (STK) oldukları ve bu alanda kalmak istediklerini özellikle vurgulamalardır.
Bu aşamada iki noktaya açıklık getirmenin yararlı olacağını düşünüyorum.
İlki, cemaate yönelik algı. Kendi ifadeleri ile cemaate karşı gerçek olmayan bir algının varlığı. Emniyet ve yargıda kendilerine bağlı kişilerin kendi direktifleri ile işlem yaptıkları algısının haksızlık olduğuna işaret ediyorlar. Ve bu konuda hükümete somut bir çağrı yapıyorlar; Eğer emniyet ve yargıda görevini suiistimal eden, cemaatten talimat alan, buna göre işlem yapan kim varsa açığa çıkarılsın. Varsa suç ve suçlu ortaya çıkarılsın. Bu noktada da sorumluluk hükümettedir. Eğer hükümet adım atmıyorsa, hükümet de bu ortaklığın bir parçası olduğu gerçeğidir.
Bununla birlikte hükümetin başta çözüm süreci olmak üzere kimi politikalarına muhalif olmadıklarını ısrarla ifade ediyorlar; "Farklı düşündüğümüz konular var ama engel olma durumumuz yok" diyorlar.
Ancak ifade etmek gerekiyor ki, cemaate ilişkin bu algının sorumlusu bizatihi cemaatin kendisidir. 2007"den bu yana özelikle emniyet-yargı ekseninden pek çok davaya ilişkin kamuoyuna yansıyan ilişkiler ağı "cemaat" ekseninde oldu. Kamuoyundaki bütün bu algıların pekişmesinde cemaatin tepki vermek, mesafe almak yerine; sessizliği tercih etmesi önemli rol oynamıştır.
Keşke cemaat 2007"den bu yana yaşanan kimi hak ihlalleri vs. konularında daha ilkesel bir tutum ortaya koyabilseydi, bugün yaptıkları şikâyetler daha meşru ve haklı olabilirdi. Bunun için cemaatin bu şikâyetleri, kamuoyuna çok fazla inandırıcı gelmiyor.
Cemaate siyaset yapın taleplerine yönelik ikinci temel gerekçe kendilerinin ısrarla bir STK olarak sivil alanda kalmak istedikleri şeklinde. Hatta kendi konumlarını meşrulaştırmak için sivil toplum nedir, sivil toplum-siyaset ilişkisi üzerine kimi yazıları da sıkça paylaşıyorlar.
Şuradan başlayalım. Sivil toplum, STK"lar doğası gereği politiktir. Sivil STK"ları siyasi aktörden ayıran, kamusal alanda baskı gücü olarak siyaseti aktörleri etkileme arayışıdır.
Bir parantezle STK"ları devletin bazı görevlerini gönüllü devralan kurumları bir kenarda tuttuğumuzu hemen not düşelim.
Somut durumda "cemaat" olarak andığımız grup sivil olsa da klasik bir STK değildir. Elbette GYV, Medialog Platformu gibi kurumları tek tek ele aldığımızda bunları birer STK olarak tanımlamak mümkündür. Ancak sorun da cemaat dediğimizde tek tek kurumları değil; aynı amaca yönelik kendi ifadeleri ile heterojen bir gruptan bahsediyoruz.
Tekrar ilk maddeye dönersek, cemaate ilişkin algı, hedefine siyasi aktörleri baskı ile dönüştürmek değil tersine bürokrasi üzerinden siyasal konum aldıklarıdır. Bu yüzden cemaatin önündeki yol ayrımı kaçınılmaz olarak siyasete ilişkin siyasal bir tercihtir.
Son olarak dün başlayan operasyona değinebiliriz. Operasyona ilişkin ilk algı; arkasında cemaat olduğudur. Eğer cemaat üzerindeki algıyı kırmak istiyorsa eline bir fırsat geçmiştir.
Diğer taraftan operasyonun arkasında kim olursa olsun suç varsa suçluların kim olduklarına bakmadan hukuk önünde çıkarılması ve hak ihlali yaşanmadan yargılanmalarıdır.
Her gerilim olduğu gibi bu gerilim de Türkiye"nin demokratikleşmesi açısından önemli bir fırsattır. Bu sayede bilmediğimiz pek çok gerçeği öğreniyoruz. Sonuçta bu krizde de gördüğümüz hukuk ve demokrasinin fayda değil ilke üzerinden savunulmasının önemdir. Görüyoruz ki, hukuk ve demokrasi bir gün herkese lazım oluyor.
Bu aşamada siyaseten sorumluluk hükümetindir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.