1791’de Batı yarımkürenin Haiti adı verilen bölgesinde farklı bir olay yaşandı. Zira bu tarih, dünya takvimine yaşanan en başarılı köle ayaklanmalarından birisi olarak kaydedildi. Bu dönemlerde bilhassa şeker kamışı yetiştiriciliği revaçtaydı. Tarlaların ve ürünlerin sahibi Beyazlar; buralarda çalışanlar da Siyah kölelerden oluşuyordu. Beyazlar bu üretimden önemli bir kâr elde ediyor; zengin hayatların keyfini sürüyordu. Ancak bir taraftan da kendilerinden nüfusça fazla olan Siyahilerin muhtemel
1791’de Batı yarımkürenin Haiti adı verilen bölgesinde farklı bir olay yaşandı. Zira bu tarih, dünya takvimine yaşanan en başarılı köle ayaklanmalarından birisi olarak kaydedildi. Bu dönemlerde bilhassa şeker kamışı yetiştiriciliği revaçtaydı. Tarlaların ve ürünlerin sahibi Beyazlar; buralarda çalışanlar da Siyah kölelerden oluşuyordu. Beyazlar bu üretimden önemli bir kâr elde ediyor; zengin hayatların keyfini sürüyordu. Ancak bir taraftan da kendilerinden nüfusça fazla olan Siyahilerin muhtemel isyanlarından da endişe ediyorlardı.
Şeker kamışının serüveni ise epey uzun sürmüştü. 1730’larda Avrupa’da şekere olan ihtiyaç artmış, insanlar tüketimlerini karşılayan şeker beklentisine girmişti. Bu da zengin tüccarların ve çiftçilerin işine gelen bir durum olmuştu. Rota Karayipler’e çevrilmişti. Yoğun insan emeği gerektiren zorlu bir süreçte şeker üretimi yapılıyordu. Özellikle köleler 20 saati bulan çalışma koşullarında oldukça büyük sıkıntılara maruz kalıyordu. Afrika’dan getirilen bu köleler Fransa kolonilerindeki sınıfsal ayrımla renklerine göre dizayn ediliyor, koyu bir tene sahip olmanın acısını yaşıyorlardı. Tabii bir çeşit kast sistemi olan bu yaşam biçimi, yasalarla da uyumlu hale getirilmişti. Böylece üç farklı ten rengine sahip olan insanlar üç farklı sınıfın da temsilcisiydi: Siyahlar, Beyazlar ve Melezler. 1958’deki bu tasnife göre Beyazlar genel olarak, toprakların denetimini elinde bulundururken Melezler eğitim görmüş meslek sahiplerini, çiftçileri veya orduda rol almış insanları ifade ediyordu. Melezler aynı zamanda özgür siyahları işaret etmekteydi ve çoğunlukla beyaz çiftlik sahiplerinin köle kadınlardan doğan çocuklarıydı. Afrika doğumlu köleler ise nüfusun en büyük kısmını oluşturuyordu.
Elbette yasaların belirlediği bu kast sistemi her zaman sorunsuz işlemiyordu. Kimi zaman iç çatışmaların yaşandığı sistemde; köleler ormanlık alanlara kaçarak zamanla organize bir şekilde şeker ve kahve plantasyonlarına saldırıyordu.
1789’a gelindiğinde, dünya şeker ihtiyacının neredeyse yüzde 30’u Haiti’den karşılanmaya başlandı. Bu arada adadaki köle sayısı da beş yüz bini aşmak üzereydi. Fransız devriminin gelmesiyle birlikte bu köleler; özgürlük, adalet ve eşitlik mesajlarından kendilerine düşen payı alarak yüzlerce yılın intikamını almaya başladılar. Hedef çiftlikler ve çiftlik sahipleriydi. Neredeyse birkaç gün içinde bütün kuzey Haiti kölelerin denetime geçmişti. Buradaki insanlar zorla çalıştırıldıkları çiftlikleri yakmakta, köle sahiplerini cezalandırmaktaydı. 1793’e gelindiğinde, Fransızlar, kolonilerde yaşayan insanlar dâhil, bütün insanların eşit ve özgür olduğu ilan etmesine rağmen köleliği sonlandırmıyordu. Yine aynı dönemde, lider kimliğiyle öne çıkan Toussaint L'Ouverture; adayı özerk bir şekilde yönetmeye başladı. Hatta Hispanyola adasındaki komşusu Santo Domingo’yu fethetti ve buradaki köleleri de özgürleştirdi.
Ancak Napolyonun’un ona tepkisi oldukça sertti. O, 1802’de teslim olmaktan başka şansı kalmadı. Bu esnada köle isyanları, İngilizlerin desteğiyle devam etti. Buna karşın Fransa epey çaresiz kalmıştı. Napolyon, bu olaylardan sonra Batı sömürgeleriyle ilgisini kısmı olarak kesti. 1 Ocak 1804’de Dessalines adası bağımsızlığını ilan etti ve yerel Arawak dilindeki adıyla “Haiti” buranın ismi olarak anılmaya başlandı.
Bu yenilgi Fransa koloni imparatorluğuna çok büyük bir darbe indirmişti. Fakat Haiti’nin kaderi tam anlamıyla düzelmedi. Kölelerin Beyaz efendilerine karşı başlattığı bu isyanın yükü ağır oldu. Fransa yeni doğan bu ulusu tek bir koşulda kabul edeceğini duyurdu: 150 milyon Frank tazminatını ödemek. Haitililerin borcu 1838’e gelindiğinde 60 milyon Frank’a indirildi. Fakat bu yük bölgeyi sürekli olarak geri götürdü.
Haitilerin başlattığı isyan dalgası, pek çok sömürge direnişine ilham kaynağı olmakla beraber burası Pan-Afrikanizm hareketleri için pek çok etkili isme de öncülük etti. Bu isimlerden en önemlilerinden birisi de şu etkileyici şiirin sahibi Jacques Roumain’di:
Afrika, sapanına taş yap beni, Afrika
Ağzım kanayan yaranın ağzı olsun da
Kıtaları okyanusları
Kana bulayan haykırışlar çıkarsın
Dizlerim çöken yapının altında
Eğilip bükülen ama ayakta kalan
Sütunların olsun senin
Üzerime çöksen de, Afrika
Başıma yıkılsan da
Yine de
Yalnız senin halkın olmak isterim