- Abi dışarıya çıkıyoruz, belli olmaz. Ben parayı kilitli kasa var oraya koyuyorum. Sende de bir şeyler varsa getir sen de...- Yahu ne olacak ki!- Ya abi belli mi olur, hırsızı, gaspçısı var. Gel sen beni dinle de koy paranı kasaya.- Yahu bir şey olmaz, ben hep bir yerlere giderim hiçbir şey yaşamadım bugüne kadar.- Peki abi, sen bilirsin.Bu sözlerin ardından sıcak hava dalgasına aldırış etmeden kendimizi hemen dışarı atıyoruz. Birkaç sokak ilerledikten sonra bir araç yanımıza
- Abi dışarıya çıkıyoruz, belli olmaz. Ben parayı kilitli kasa var oraya koyuyorum. Sende de bir şeyler varsa getir sen de...
- Yahu ne olacak ki!
- Ya abi belli mi olur, hırsızı, gaspçısı var. Gel sen beni dinle de koy paranı kasaya.
- Yahu bir şey olmaz, ben hep bir yerlere giderim hiçbir şey yaşamadım bugüne kadar.
- Peki abi, sen bilirsin.
Bu sözlerin ardından sıcak hava dalgasına aldırış etmeden kendimizi hemen dışarı atıyoruz. Birkaç sokak ilerledikten sonra bir araç yanımıza yanaşarak pasaportlarımızı görmek istiyor. Ben bu gizemli arabaya pek de güvenmeyerek pasaportumu uzaktan göstermeyi tercih ediyorum. Biraz sonra Osman'ın oldukça rahat bir şekilde cüzdanını ve pasaportunu adamlara uzattığını görüyorum. Cüzdanın içindeki her şeyi tek tek kontrol ediyor, kokluyor ve uyuşturucu kullanıp kullanmadığımızı soruyorlar.
Araçta üç kişi var. Biri bizimle konuşurken diğerleri de sağı solu kontrol ediyor. Kısa bir süre sonra da cüzdanı ve pasaportları geri veriyorlar ve yola devam ediyorlar.
Biz de hemen otelin yakınlarındaki Güneydoğu Asya’nın en uzun binalarından olan Petronas Tower’a doğru ilerliyoruz. Bu alışveriş merkezinde Osman’ın gözüne bir gözlük çarpıyor ve biraz inceledikten sonra almak istiyor. Kasaya doğru ilerlerken, Osman’ın gerildiğini fark ediyorum.
- Ne oldu?
- Cüzdanımdaki paralar yok.
- Ciddi misin, bir daha bak.
- Yok, abi almışlar işte. Adamlar yürütmüş cüzdanımdaki tüm parayı.
Belki bir umut… Hızlı bir şekilde olay yerine koşuyoruz ama her şey için çok geç. Ara ki bulasın. Moraller bozuk bir şekilde otele dönüyoruz. Sonra polise haber vermek istiyoruz ama bunun da bir anlamı olmayacağını düşünerek vazgeçiyoruz.
Bizim Osman’ın morali bozuk olduğu için, “Ben demiştim” demiyorum; ama o ikide bir “Keşke seni dinleseydim." diyerek hayıflanıyor.
Yapacak bir şey yok. Yolculuğun da keyfini kaçırmak anlamsız. Allah’tan tedbirliyim. İkimize de yetecek kadar para var dolapta. Osman da hemen toparlıyor kendisini ya da zihninde konuyu kapatmaya çalışıyor. Tabii ben daha çok üzülüyorum haline. Keşke zorla alsaydım diyorum içimden. Sonra sözler çok farklı dökülüyor dilinden
- Ya kaç kez söyleyecektin, kaç kez uyardın. Benim aptallığıma geldi abicim. Ayrıca en çok zoruma giden de üçüncü sınıf bir kurmacanın içine düşüp aldanmamdı. Ayrıca ya o değil de bir gece ansızın geldiler, bütün dolarları yürüttüler.
- Abi ne yapacaksın, basiretin bağlandı işte.
- Ya o değil de bir nasihati dinlememenin bedeli bin dolar oldu.
- Abi bu işler nasip, nasihat ve dolar işi de…