Merhum Şemsi Paşa, Balkanlar'daki alaylı paşa geleneğinin son ünlü temsilcilerindendi.Şemsi Paşanın yerine gelen mektepli paşalar kısa zamanda Balkanların tamamen elden çıkmasına yol açmışlardır. Şemsi Paşa'yı öldüren Mülazım Hain Atıf daha sonraları ittihatçılar tarafından ödüllendirilmiş, Cumhuriyet döneminde de AtıfKamçil adıyla CHP tarafından Çanakkale mebusu yapılmıştır. (Şemsi Paşa ile ilgili daha geniş bilgi için, bkz, Müfid Şemsi, El-Hakku Ya'lu Velâ Yu'la Aleyhi, Hâtırât-ı Niyazi'ye Cevap, İttihad Ve Terakkî, Şemsi Paşa, Matbaa-i Bahriye, 1335/1919, . Şemsi Paşa ve Arnavutluk Nehir yay. İstanbul 1995.; Osmanlı Tarihinde Arnavutluk, Süleyman Külçe, İzmir 1944; Bilgin Çelik, İttihatçılar Ve Arnavutlar, Büke Kitapları, İstanbul, 2004.)
Önce Vloralı İsmail Kemali'nin, sonra Resneli Niyazi Bey'in İttihatçı-Jön Türklere destek vermesi, sonra Firzovik Toplantısı ve Şemsi Paşa'nın şehadeti Sultan II. Abdülhamid'i, Kanun-i Esasi'yi/Meşrutiyeti ilana mecbur kılan başlıca nedenlerdir. Asıl olarak, her ne kadar Arnavutların örgütlü/siyasi grupları İttihatçılara/Jön Türklere ve Meşrutiyetin ilanına büyük destek vermişlerse de, Meşrutiyetin ilânı tamamen Arnavutların aleyhine bir durum oluşturmuştur. 31 Mart Vak'ası sonrasında, Selânik'ten İstanbul'a yürüyen Hareket Ordusu içinde bir hayli Arnavut gönüllü de bulunuyordu. Hatta Yıldız Sarayına girip Sultan II. Abdülhamid'e hallini bildiren hey'ette, Dıraç/Durres Mebusu, Tiran'lı Esad Toptani Paşa da yer almıştı.
II. Meşrutiyet'in ilânı ve 31 Mart Vak'ası akabinde, Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ile Osmanlı Devletinde idareyi ele alan İttihat/Jön-Türk İdaresinin yaptığı icraatlardan biri, kısa zamanda kendilerine destek veren toplulukları merkezi idareye küstürmeleriydi. Özellikle Meşrutiyet Anayasasının maddeleri de zaten buna elverişli bir zemin hazırlıyordu. Özellikle, resmi dil ile alakalı 18. madde bunu en başta tetikleyen maddelerdendi:
“Tebaa-i Osmaniye'nin hidemât-ı devlette istihdâm olunmak içün, devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.”
Oysaki bir çok farklı kavim ve milletten, topluluktan oluşan ve geniş bir coğrafyaya yayılmış olan İmparatorlukta böyle bir zorunluluk daha önceleri olmamıştı. Zaten Saray yazışma dili olarak kullanılagelip zamanla yaygınlaşan Osmanlı Türkçesi; geniş bir coğrafyada, Orta Çağ Avrupası Latince misali bir linguafranca haline gelmişti. Anadillerini konuşma dili olarak kullanan Arnavutların kahir ekseriyeti zaten, linguafranca haline gelen Osmanlı Türkçesini ailevi yazışma dili olarak dahi kullanmaktaydılar. Arnavutların çoğu mektuplarını dahi Osmanlı Türkçesi ile yazmaktaydılar. 1909'da Debre Kongresinin ilk gününde vefat eden Dibra/Debre Mebusu İsmail Bey ve ailesinin yazışmaları dahi bu şekildeydi. Hatta Arnavutluk, Osmanlı'dan ayrılıp müstakil olduktan sonraları, 1920'lerde bile Arnavutluk'ta birçok resmi yazışma, mahkeme evrakları dahil hala Osmanlı Türkçesiyleydi.
Jön-Türk/İttihatçı idarenin Kanun-i Esasi'deki bu maddeye dayanarak Türkçe mecburiyeti getirmeleri, açıkçası kanuni/icbari dayatma, Arnavutlarda büyük bir tepkiye sebebiyet verdi. Ayrıca İttihatçılar; kısa zaman içinde Meclis-i Mebusandaki, Ergiri Mebusu Müfid Efendi, Priştina Mebusu Hasan Priştina, Berat Mebusu Vloralı İsmail Kemali gibi önde gelen mebusları küstürürler. Arnavutlar, II. Meşrutiyetin ilanına, Hareket Ordusuna ve İttihatçı/Jön-Türk idaresine olan desteklerinden dolayı büyük pişmanlık duyarlar.
Arnavutluk'un çeşitli şehirlerinde irili-ufaklı isyanlar baş gösterir. Arnavutlar; 1910'da, Sultan II. Abdülhamid Hân devrinin sadık adamlarından İsa Boletini'nin de desteği ile Selanik'e doğru yürüyerek Sultan II. Abdülhamid'i burada nezarette tutulduğu AlatiniKöşkünden çıkarıp tekrar tahta çıkarma denemesinde bulunurlar. Yakovalı Rıza Bey'in öncülüğünde toplanan kalabalıklar Üsküb'e girdiyse de, buradan sonra durdurulurlar.
1910-11'de İttihatçı Hükümet Arnavutluk'taki silahların toplanmasına karar verir. Asırlardır silahla yaşayan ve tüfekçiliğin yaygın bir sanat haline de geldiği Arnavutlar, zorla silahsızlandırılmaya çalışıldı. Silah toplanması ameliyesi, kısa zamanda silahlı müsademelere ve isyanlara yol açar. Ve o güne kadar hiçbir ayaklanma hareketine teşebbüs etmemiş olan Malisörler bile ayaklanır. Arnavutluk'ta ayaklanmalar günbegün yayılır. Buna paralel olarak İttihatçı/Jön-Türk idaresinin de tutumu bir hayli sertleşir. Bu gerilimler, 1912'deki Balkan Harbine kadar sürer. 1912'de Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan'ın Osmanlı'ya harp ilanı ile Balkan Harbi patlak verir ve silahları zorla, haksız yere toplanmış olan Arnavutlar; bu savaşta, İşkodralı Rıza Paşa'nın direnişi ve KaçanikMuharebesi hariç yer almadıkları gibi, Malisörler başta olmak üzere Arnavutların bir bölümü Sırpların ve Karadağlıların saflarında yer almak zorunda bırakılırlar. İttihatçı/Jön-Türk idaresinin Arnavutları küstürerek adetaisyana zorlaması ve Balkan Harpleri, Rumeli/Balkanların Edirne'ye kadar tamamen kaybına yol açar. Hatta bu muharebeler neticesinde Bulgar askerleri Çatalca'ya kadar gelirler. Daha sonra Edirne istirdad edilse bile Osmanlı'nın Balkan/Rumeli'deki varlığının sonunu getirdiği gibi zaten merkez hinterland olarak Osmanlı Coğrafyasının beyni hükmünde olan Balkanlar/Rumelinin kaybı ile Osmanlı'nın adeta beyin ölümü gerçekleşir.
27 Kasım 1912'de İsmail Kemali ve arkadaşlarınca Vlora'da geçici müstakil hükümetin ilanı ile Arnavutların Osmanlı'dan kopması resmen gerçekleşir. Bu kopuş hem Osmanlı'da ve sonrasında Türkiye Cumhuriyetinde ve hem de Balkanlarda daha sonra yaşanan büyük travmaların da mihenk noktasını teşkil eder. Balkanlardaki Arnavutların, İttihatçı/Jön-Türklerin kötülükleri yüzünden Osmanlı'yla, dolayısıyla Anadolu Coğrafyası ile bağlarını kopartmaları, her iki coğrafyaya trajediden başka bir şey getirmemiştir. Arnavut Coğrafyası zamanla, Arnavutluk hariç, büyük oranda Sırp-Bulgar-Yunan işgaline maruz kalır. Arnavutluk'ta ise 1940'lı yıllardan itibaren hakim olan sosyalis-Stalinist idare ve Enver Hoca yönetimi büyük travmalara yol açar. Türkiye'de ise, Osmanlı'nın yıkılışı ve Cumhuriyetin kuruluşu akabinde işgale uğrayan Arnavut Coğrafyasından bir hayli göç olur. 50'li yılların sonuna gelindiğinde Türkiye'deki Arnavut nüfusu milyonlarla ifade edilir. Bugün Türkiye'de 6 milyon civarında Arnavut nüfusun varlığı tahmin edilmektedir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.