Son yüzyılda Kürtler ve coğrafyamızın geleceği-2

00:0025/10/2014, Cumartesi
G: 12/09/2019, Perşembe
Müfit Yüksel

1925"e kadar, Kürtlerin siyasi ve fikri önderleri/temsilcileri, ya Molla, Şeyh gibi din adamları ya da dindar şahsiyetlerden oluşuyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Kürtleri; mirler, beyler, ağalar, ulemâ ve seyyidler/şerifler temsil ediyordu. Bu tarihlerden itibaren ise Kürdistan"da Mevlâna Hâlid-i Şehrezori Câfî Bağdadî (Vefatı:1242/1827) ile birlikte Nakşibendiliğin Hâlidiyye Kolunun yükselişi; mirlik ve beyliklerin Osmanlı batılılaşması/merkeziyetçileşmesi (The Ottoman Westernisation

1925"e kadar, Kürtlerin siyasi ve fikri önderleri/temsilcileri, ya Molla, Şeyh gibi din adamları ya da dindar şahsiyetlerden oluşuyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Kürtleri; mirler, beyler, ağalar, ulemâ ve seyyidler/şerifler temsil ediyordu. Bu tarihlerden itibaren ise Kürdistan"da Mevlâna Hâlid-i Şehrezori Câfî Bağdadî (Vefatı:1242/1827) ile birlikte Nakşibendiliğin Hâlidiyye Kolunun yükselişi; mirlik ve beyliklerin Osmanlı batılılaşması/merkeziyetçileşmesi (The Ottoman Westernisation and Centeralisation) sürecinde bir bir ortadan kaldırılması söz konusu oldu. Zaman içinde aynı zamanda molla/ulemâ kökenli olan Nakşibendi/Hâlidi şeyhleri, mir ve beylerin yerini aldı. Hâlidîlikle birlikte medrese ve tekkenin tamamen birleşerek iç içe geçmesiyle bu yapı, bölgede dindarlığı ve dini otoriteyi neredeyse zirveye çıkardı. Şeyh Seyyid Taha En-Nehrî El-Hakkarî, Şeyh Hâlid El-Cezerî, Şeyh Osman Sirâcuddîn Et-Tavîlî, Allâme Şeyh Molla Yahya El-Mizurî, Şeyh Muhammed El-Firâkî, Şeyh Hidayetullah El-Erbili, Şeyh Seyyid Muhammed Kemâleddîn El-Hüseynî, Şeyh Abdüsselâm El-Barzânî, Şeyh Ali Es-Sebtî; Kürdistan"da Hâlidîliğin ilk önde gelen temsilcileri/halifeleri"ydi. Kürdistan"da Şeyh Seyyid Ubeydullah En-Nehri El-Hakkari ile başlayan siyasi hareketler, artık tümüyle Nakşibendi karakterliydi. Ondan sonraki süreçte, Şeyh II. Abdüsselâm El-Barzâni ve Şeyh Molla Selim Ed-Dimili, Şeyh Şihabuddin El-Arvasi hareketleri ve en son Şeyh Said hareketi Nakşibendi kökenli hareketlerdi. Osmanlılar, Çaldıran Savaşı sonrasından beri, bölgede çok az siyasi idam gerçekleştirmişlerdi.

19. Yüzyılda ise Kürdistan"da siyasi idam hemen hemen hiç gerçekleşmemişti. Jön Türkler /İttihatçıların iktidara gelmelerinin ardından ilk siyasi idamlar gerçekleşir. 1913"de, Kürt asıllı Süleyman Nazif"in Musul valisi olduğu dönemde, Şeyh Abdüsselâm Barzâni Musul"da idam edilir. Bitlis Hadisesi"nde (1914) ise; başta Arvasilerden Şeyh Şihabuddin, Seyyid Ali ve Şeyh Muhammed Şirin; Şeyh Hasanlı Molla Resul olmak üzere 29 kişi idam ettirilir. Bölgenin en önemli tekke ve medreselerini barındıran Bitlis"in Seyyidabâd ve Hizan"ın Gayda Köyü tümüyle boşaltılır. Tüm bunlara rağmen Birinci Cihan Harbinde Kürtler; Osmanlı Devletine sadık kalıp, Kutu"l-Amare dahil çeşitli cephelerde savaşlara iştirak ederler. Hatta Mondros"dan sonra dahi bu sadakat sürer, Irak Kürdistanı"nda Kadiri Şeyhi Şeyh Mahmud Berzenci Ankara"da yeni kurulan TBMM hükümeti ile irtibatını Şeyh Said Hadisesine kadar sürdürür. (Bkz. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 25/3/1341 (1925) tarihli hükümet Kararnâmesi. http://mufidyuksel.com/irak-suleymaniyedeki-kurt-seyh-mahmud-berzenci-ile-ilgili-1925-tarihli-hukumet-kararnamesi.html) Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşmasından sonra bile Suriye tarafında kalan Cebelu"l-Ekrad /Kürd Dağı bölgesindeki Kürtler, 1922"de TBMM Hükümetine bir destek talebi beyânnâmesi gönderirler. (Bkz. Büyük Türk Milletine Ve Vekillerine Kürd Dağlıların Mutâlebâtı, Ankara Yeni Gün Matbaası, 1338)

Şeyh Said Hadisesi ile birlikte, Türkiye"de Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılır, İstiklal Mahkemeleri işletilir. Acımasız bir tasfiye hareketine girişilir. Şeyh Ali Es-Sebtî"nin torunu Şeyh Said, Şeyh Seyyid Taha"nın torunu Seyyid Abdülkâdir En-Nehri, Melekanlı Şeyh Abdullah, Bingöl Çan Şeyhleri ve Hanili ulemadan Salih Bey, Cibranlı Hâlid Bey, Bitlisli Yusuf Ziyâ Bey gibi önemli şasiyetler idam ettirilir. Bir çok köy boşaltılır ve insandan arındırılır. Bu meyanda Şeyh Seyyid Taha El-Hakkarî"nin dergâh ve medresesinin bulunduğu Şemdinli"nin Nehri köyü/kasabası tümü ile boşaltılır. Külliye halindeki büyük dergâh ve medrese binaları top atışlarıyla yıkılır. Bu ve bundan sonraki olaylar, Türkiye"de zaten Hilafetin kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisât Kanunu ile başlayan dini kurum ve müesseseleri tasfiye, dini otoriteleri ortadan kaldırma, sürgün ya da sindirme hareketi hız alır. Tekke ve zaviyeler kapatılır. Din eğitimi yasaklanır. 1928"de Harf İnkılabı gerçekleştirilir. Buna paralel, Kürdistan"daki dini otoriteler idam ve sürgünlerle tasfiye edilir. Özellikle Bediüzzaman Said En-Nursi El-Kürdi gibi çok önemli bir dini şahsiyet Van"dan alınıp, Burdur"a, Barla"ya sürgün edilerek bölge ile fiziki/coğrafi bağları kopartılır. Bir daha hayat boyu memleketine dönemez. 1950"lere kadar acımasızca süren bu baskılar/zulümler bölgede bu anlamda büyük boşluğun doğmasına, ağır bir bedelin oluşmasına sebebiyet verir. 1960"lara doğru Kürtler arasında modern mekteplerde okuyan seküler şahsiyetler ortaya çıkar. Bunun ilk örneği 49"lar Hareketi"ydi.

1946"da, İran Mahâbat"da Kadı Muhammed ile birlikte bir hükümet kurma denemesine teşebbüs eden Molla Mustafa Barzanin bu teşebbüsü ertesi sene İran Şahı M .Rıza Pehlevi"nin harekatı ile akamete uğrar, Kadı Muhammed idam edilir. Molla Mustafa ise, bölgeyi terk eder. Ağabeyi ve babasının müritlerinden oluşan silahlı gruplarla sığınacak yer bulamayan Molla Mustafa Barzani Stalin"in kucak açması ile adamlarıyla istemeyerek de olsa, Sovyetler Birliğine gider. Bu olay Kürt siyasi hareketleri için dönüm noktası olur. Bu tarihlerden itibaren Sovyetler ve Marxist ideoloji bu bağı kullanarak Kürt siyasi hareketlerinin içine sızar. Altmışlı yıllara gelindiğinde Kürt siyasi hareketleri artık sosyalist bir renge bürünmüştü. Soğuk savaş döneminde, iki bloklu dünya sisteminde ABD ve Batı Avrupa öncülüğündeki yapı ve siyasal sistemlere karşı olan tüm muhalif hareketler/gerilla/direniş hareketleri zaten sosyalist bir tona bürünmüş, Marxist şiddet anlayışını benimsemişti. Filistin direniş örgütleri de buna dahildi.

Kürt hareketlerinde oluşan Marxizm/sosyalizm etkisi zamanla kemikleşir. Özellikle Türkiye"de Kürtlerdeki dini yapı ve otoritelerin, önderlerin devletin acımasız eliyle tasfiye edilmiş olması, bu yönde büyük bir boşluğun oluşmasına yol açtı. Yanı sıra, 1950"lerden itibaren Türkiye"de yavaş yavaş yeniden neşet etmeye başlayan muhafazakar-İslami grup ve şahsiyetler de, 20"li yılların başlarındaki tutumlarının aksine, Milliyetçi-Türkçü-Muhafazakar bir zeminde hareket ederler. Asıl itibarıyle bu yeni tutumları, ilk başlarda tek-perti döneminin ağır baskılarının getirdiği bunalmayı hafifletmek, rejimin baskılarını azaltmaya yönelik bir kamuflaj-taktik olarak benimsense de, sonradan iyice içselleştirilir. Bu durum İslami zihniyete sahip şahsiyet ve grupların Kürt sorununu görmelerini iyice perdeler/engeller. Hele bu boşlukta, Kürt sorununun, kürt siyasal hareketleri üzerinde etkisini gösteren sol Marxist jargon ile bitiştirilmesi, bu ilgisizlik ve sorundan uzak kalmayı iyice pekiştirir. Siyasal Kürt kimliğine vurgu yapanların, Marrxist literatürü tekip edip Marxist/Sol jargonu benimsemeleri, savunmaları, bu milliyetçiliğe kayma gösteren muhafazakar-İslami grupların nazarında, Kürt kimliğine vurgu yapmakla Komünist olmayı özdeşleştirir. Birbirini karşılıklı olarak iter. Böylelikle Kürt kimliği ve Kürt siyasi hareketleri üzerinde adeta Marxizm/Komünizm tekeli oluşup, kemikleşir. Bu da, Kürt halkının olabildiğince dindarlığına karşın, olabildiğince dinsiz/imansız Kürt örgütlerinin oluşması gibi çelişkili bir yapının doğmasına yol açar.

İran"da Komala, Irak Kürdistanında, KYB, Türkiye"de ise PKK gibi sol/marxist silahlı kürt örgütlerinin ön plana çıkışı bu zemin üzerinden oldu. Ayrıca, Kürtlerin sorun yaşadığı acımasız/otoriter ulus devletlerin üzerlerinde kurulduğu, temsilini iddia ettikleri halkların Müslüman olması da bu yönelime elverişli bir zemin oluşturur.

Devam Edecek