2003'te Irak'ın işgali ile sonuçlanan İkinci Körfez Harbi akabinde Ortadoğu'daki Soğuk Savaş sonrası gelişmeler hız kazandı. Bahusus, Arap Baharı olarak nitelendirilip bölge için Hazan'a dönüşen olaylar zinciri baş döndürücü bir hızla sürmektedir. Irak'ın ABD mandası altında federasyona dönüşmesi, Bağdat'ta İran destekli Şii ağırlıklı bir idarenin kurulması, Kürtlerin Bağdat'taki konumu, IŞİD/DAEŞ'in hızlı yükselişi, Suriye-Rakka'dan sonra, Musul'un denetimleri altına girmesi; DAEŞ'in oluşturduğu zemin ile Suriye'de PYD koridorunun oluşması ve Fırat kalkanı operasyonu gibi gelişmeler tüm bölgeyi etkisi altına almış durumda. Tüm bu hadiseler, Libya'dan, Yemen'e süregelen iç savaştan bağımsız ele alınamıyor. Burada, Batılı Düvel-i Muazzama'nın 90 sonrasında yeniden şekillendirme, Sykes-Picot statükosunu sona erdirip bölgeyi daha küçük siyasal birimlere ayrıştırmaya yönelik projelerinin doğrudan etkisinin olduğu da açık.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çökertilip dağıtılması sonrasında İngilizlerin başını çektiği iradenin Sykes-Picot mutabakatı zemininde bölgeyi şekillendirerek kendi arzuları doğrultusunda sürekli sancılı bir sistem oluşturdukları da aşikar. Osmanlı bakiyesi topraklarda oluşturulan yeni Cumhuriyetin de bu ana sistemden asla bağımsız olmadığı görülmektedir.
28 Ocak 1920'de İstanbul'da toplanan son Osmanlı Meclis-i Meb'usanı elde kalan Osmanlı topraklarının korunması yönünde bir karar alır. İstanbul'da alınan kararda Mütareke (Mondros Mütarekesi) çizgisinin içinde ve dışında yaşayan Osmanlı İslam çoğunluğunun himaye ve vikayesi esas alınmıştır. Bu sınırlara Batı Trakya, Batum, Halep ve Musul vilâyeti de dahil edilmiştir. Karar mucebince, bu sınırlar içindeki “Müslüman Ahali”nin bölünemezliği esas ittihaz edilmiştir.
1921'de İstanbul hükümetine paralel olarak kurulmuş olan TBMM hükümeti önce Gümrü sonra Moskova ve Kars antlaşmaları ile Sovyetler birliği ile bugün de cari olan sınırları belirler. Bu çerçevede Osmanlı Ordusunun denetimine girmiş olan Azerbaycan, Nahcivan ve Batum boşaltılarak Sovyetlere bırakılır. Yine TBMM hükümetinin 20 Ekim 1921'de Fransızlarla olan Ankara Antlaşmasıyla, Hatay hariç, bugünkü Suriye sınırları da belirlenmiş olur. Bu çerçevede Hatay, Kamışlı, Haseke, Kürt Dağı, Menbic, Azez ve Halep çevreleri Fransızlara bırakılır. Lozan'da ise Musul vilâyeti meselesi hariç, tüm mevcut sınırlar belirlenip tescil edilmiş olur. Batı Trakya, garantörlük hakları saklı tutulmak şartı ile, Yunanistan'a verilir. Batı Trakya'dan, Meriç'in batısından Türkiye'ye sadece Edirne'nin Karaağaç mıntıkası savaş tazminatı olarak iade edilir. 1926'da Türkiye Cumhuriyetinin Irak'taki İngiliz Manda yönetimi ile olan İkinci Ankara Antlaşması ile, Cemiyet-i Akvam'ın 1924'te belirlediği Brüksel Sınır Çizgisi esas ittihaz olunarak, Irakla olan bugünkü sınırlar belirlenip kesinleştirilmiştir. Bu antlaşma ile 1925'teki imtiyaz mukavelenâmesine istinaden Irak petrol gelirlerinin %10'nun 25 yıl müddetle Türkiye Cumhuriyetine ödenmesi de kararlaştırılmıştır.
Bu tarihten sonra, Musul-Kerkük meselesi zaman zaman iç siyasette gündeme getirilmiş. İstanbul Meclis-i Meb'usanındaki Misak-ı Milli kararında Musul Vilâyetindeki tüm Müslüman ahaliye de vurgu yapılmışken, zamanla sadece Kerkük-Musul Türkmenleri özelinde ele alınıp özdeşleştirilmiş. Devrimler sonucu laikliği esas alan yeni rejim, hadiseyi, Misak-ı Milli'deki Müslümanlık vurgusu tümü ile göz ardı edilerek, seküler türk kimliği çerçevesinde ele almıştır. Bu şekilde Musul Arapları ve vilâyet dahilindeki tüm Müslüman Kürtler ötekileştirilmiştir. Oysaki, Musul vilâyetindeki Kürtler, Kâdiri-Berzenci meşâyihinden Şeyh Kâk Ahmed'in oğlu Şeyh Mahmud Berzenci önderliğinde İngilizlere karşı ayaklanarak 1925'te dahi Ankara hükümetine desteğini sürdürmüştür. Günümüzde, Şeyh Mahmud Berzenci'nin ve Musul Vilâyeti Kürtlerinin iddia edildiği gibi asla destek vermediği tezleri maalesef Ankara'da ağırlık kazansa da, Ankara Yenimahalle'de bulunan Cumhuriyet Arşivi Belgeleri bu tezleri tamamen geçersiz kılmaktaktadır. (bu Konuda Bakınız: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri: Tarih 25/3/1341, Sayı:1772, Dosya: 96-33, Fon Kodu:30..18.1.1, Yer No: 13.22..4. ) Belge ve Metni için yine bakınız:
Ayrıca, Musul Ve Kerkük'ün Şeyh Said hadisesi dolayısıyla, tamamen kaybedildiğine ilişkin, tezlerin yeniden gündeme getirilmesi gerçekleri hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. O dönemde Ankara hükümetinin ilgisizliği ve politik başarısızlıkları Şeyh Said Ayaklanması söylemi ile örtbas edilmeye çalışılmıştır. Oysaki, Hilâfetin kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile dini tedrisatın esasını teşkil eden, Medreselerin kapatılması sonucunda ülke genelinde ciddi rahatsızlıklar baş göstermiş, bölge bazında muhalif örgütlenmeler söz konusu olmuştur. Ancak, bölgede o sırada planlanmış bir silahlı ayaklanma söz konusu olmamışken, askeri bir müfrezenin planlı bir provokasyonu ile Şeyh Said ve çevresi ayaklanmaya sevk ve icbar edilmiştir. Bu hadiseden istifade edilerek, Fethi (Okyar)Bey'in tüm muhalefetine rağmen hadise çok büyütülüp, Takrir-i Sükun kanunu ile tüm bölgeye şamil kılınmıştır. Askeri bir müfrezenin Şeyh Said'in kardeşine ait düğün evine baskın yapıp, 7-8 kişiyi öldürmesi ile başlayan ayaklanmaya ilişkin, öncesinde herhangi bir hazırlık söz konusu değildi. İngilizler Musul ve Kerkük'ü Türkiye'ye bırakmamaya kesin karalıydı. Hatta, İngilizler, Musul-Kerkük'ü, Süryanî-Asuri-Nasturi topluluğu başta olmak üzere bir çok ayrı gruba vaat ederler. O dönemdeki Nasturi ayaklanması da bunun bir sonucu idi. Sonunda İngilizler Osmanlı'nın Musul vilâyetini, Bağdat ve Basra vilayetleri (Kuveyt, Ahsa ve Necd hariç) ile birleştirerek 1932'de Şerif Hüseyin''in oğullarından Şerif Faysal'a kurdurdukları yeni Irak Krallığına bırakırlar. Süryanîler/Asuriler, İngilizlerin vaadte bulundukları halde, haklarını vermeyip/çiğneyip kendilerini aldattıklarından bahisle bu konuda kitaplar bile yayınlayıp, Türkçeye dahi tercüme ederler. (Bakınız: İngiliz Hükümeti Tarafından Çiğnenen Asur Ulusal Hakları, Türkçesi: Jan Bet-Şawoce, Nsibin Yayınları, Södertalja-İsveç, 1991; En Küçük Müttefikimiz: Birinci Dünya Savaşında Asur Ulusunun Yeri Hakkında Kısa Rapor, Rev. W.A. Wigram, Bet-Prasa&Bet-Froso-Nsibin Yayınları, Södertalja-İsveç, 1991; Asur Ulusal Sorunu, Prof. Joseph Yacoub, Asurbanipal Yayınevi, Jönkoping, 1993 )
Son süreçlerde, Çözüm sürecinin PKK/Kandil eliyle, Özyönetim/Hendek kepazeliğiyle akamete uğratılması; bunun PYD/YPG koridoru ile pekiştirilmeye çalışılması akabinde yükselen Milliyetçi/ötekileştirci söylemlerin, Türkiye'nin Irak ve Suriye siyasetine de tesir etmesi, Irak, Suriye siyasetinin yeniden sadece Türkmenler/Soydaşlar üzerinden dile getirilmeye başlanması sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale sürüklemektedir. Oysaki, PKK/Kandil'in Özyönetim/Hendek kepazeliği ve “Devrimci Halk Savaşı” fantezisine, tüm baskılara karşın, Cizre, Sur, Nusaybin, Silvan gibi merkezlerde, evlerinin yıkılarak harap hale gelmiş olmasına rağmen, bölge/kürt halkı prim vermemiş, direnç göstererek sokağa çıkmayarak, kulak asmamıştır. Bu şekilde PKK/Kandilin bu hevesleri asla gerçekleşememiştir. Bir kısım İslamcılar, yaşanan sorunlar karşısında, anlık, tepkisel politikalarla sorunları içinden çıkılmaz hale getirmek, kaos/kargaşa üretmek yerine, İslâm'ın, Din-i Mübinin hak, hukuk, adalet ve engin hoşgörüsü zemininde, akl-ı selim üzere hareket etmeye, davranmaya mecburdur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.