Türkiye’de gündem Ankara’ya kilitlenmiş durumda; herkes merakla yarın gerçekleşecek olan yeni sisteme geçiş törenini ve yeni dönemin ilk kabinesinin açıklanmasını bekliyor. Dışarıda ise, bu hafta yapılacak NATO zirvesi, ardından gerçekleşecek olan Putin-Trump görüşmesi, AB’yi karıştıran mülteci meselesi, Çin-ABD arasındaki ticaret savaşı başta olmak üzere, konuşulacak pek çok önemli başlık var.Ama bugün, beş yıl öncesine gidip Mısır darbesini yazmak istiyorum. Bir haftadır, öncesi ve sonrasıyla
Türkiye’de gündem Ankara’ya kilitlenmiş durumda; herkes merakla yarın gerçekleşecek olan yeni sisteme geçiş törenini ve yeni dönemin ilk kabinesinin açıklanmasını bekliyor. Dışarıda ise, bu hafta yapılacak NATO zirvesi, ardından gerçekleşecek olan Putin-Trump görüşmesi, AB’yi karıştıran mülteci meselesi, Çin-ABD arasındaki ticaret savaşı başta olmak üzere, konuşulacak pek çok önemli başlık var.
Ama bugün, beş yıl öncesine gidip Mısır darbesini yazmak istiyorum. Bir haftadır, öncesi ve sonrasıyla Mısır darbesini düşünüyor, canlı yayında izlediğimiz o korkunç darbeyi ve devamındaki katliamı hatırlıyorum. “15 Temmuz başarılı olsaydı sonrasında neler yaşanırdı?” sorusunun cevabı da o anılarda yatıyor, dünyada DAEŞ’in ortaya çıkışıyla beraber, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere, tüm dindar Müslümanları terörist olarak görme eğiliminin zirve yapmasına neden olan İslamofobinin yükselişinin kökleri de, bugünkü dünya siyasetinin kodları da...
3 Temmuz 2013’te Abdulfettah el Sisi Mısır devlet televizyonundan, ülkenin demokratik olarak seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Mursi’nin devrildiğini, anayasanın askıya alındığını ve geçici hükümetin göreve atandığını duyurduğunda, asla siyasete girmeyeceğine dair söz vermişti. Ama 11 ay sonra, 8 Temmuz 2014’te Cumhurbaşkanı seçildi. Sisi, %97 oranında oy alırken ülkede sandığa gitme oranı, oy vermeyenlerin türlü cezalarla tehdit edilmesine ve oy verme süresinin uzatılmasına rağmen %47,5’ta kaldı. Sisi bu yıl bir kez daha %97’yle Mısır’ın Cumhurbaşkanı olurken sandığa gitme oranı %41,5’ta kaldı. Tek rakibi olan kamuoyunda Sisi’nin güçlü destekçisi olarak tanınan Musa Mustafa Musa’ydı.
2013’teki darbe duyurusunda 30 Haziran’da sokağa dökülen halkın çağrılarına cevap verdiklerini söyleyen Sisi, o gün verdiği hiçbir söz tutmadı. İfade ve basın özgürlüğü, demokrasi, sosyal eşitlik vaat eden, kendisini Mısır’ın kurtarıcısı olarak resmeden, ülkeyi daha koltuğunda bir yıl bile oturamamış, eski rejimin bürokrasisini kıpırdatamamış ama “yeni diktatör” ilan edilmiş olan Mursi’nin elinden kurtardığını söyleyen, halka güvenlik, istikrar ve daha güzel bir hayat vaat eden Sisi’nin Mısır’ı bugün dünden çok daha karanlık bir yer. Binlerce kişinin öldürüldüğü, başta Müslüman Kardeşler liderleri olmak üzere darbe karşıtı protestocuların toplu yargılamalarda beş dakika içerisinde idama mahkum edildiği, darbe karşıtı olmanın vatana ihanetle eş tutulduğu Mısır’da ekonomik durum içler acısı bir vaziyette, demokrasinin esamisi okunmuyor, halk kendini güvende hissetmiyor.
Sisi rejimi, sadece Hüsnü Mübarek’i serbest bırakıp Müslüman Kardeşler’i terör örgütü ilan ederek üyelerini hapse atmakla kalmadı, darbeyi alkışlarla karşılayan, “Darbe mi? Ne darbesi? Bu darbe değil devrim!” diyerek orduyu savunan ama sonrasında Sisi’nin yaptıklarına, “Böyle anlaşmamıştık,” demeye yeltenenleri de hedef aldı. Mısır’da ne muhalefet kaldı ne de sivil bir başka hareket...
Oysa her şey onlar için nasıl da farklı başlamıştı. Nisan 2013’te kurulan Temerrüd (İsyan) adlı gençlik hareketi, Haziran ortasında Mursi’nin görevi bırakmasını talep eden bir metinle ortaya çıkmıştı. Sokaklarda ve sosyal medyada 22 milyon imza topladıklarını iddia ediyor, CNN gibi uluslararası televizyonlara çıkıp Mursi yönetimini kötülüyor, Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi’nin (FJP) hiçbir müzakere talebini kabul etmiyorlardı. Müslüman Kardeşler, Temerrüd’ün sadece 170 bin imza topladığını söylese de nafile, kimseye sözünü dinletemiyordu. Eski rejimin kontrolündeki medya ve sosyal medyada gün aşırı çıkan yalan haberler, halihazırda Müslümanlara karşı önyargılı olanların gözünü kör etmişti bir kere. Batı’ya şirin gözüken az sayıdaki liberal muhalifin ön cephede, eski rejimin adamlarının arka planda desteklediği Temerrüd’ün beş kurucusu, Mısır’ın yeni fenomenleri olarak gündemi belirliyor, kendilerinin halkın sesi olduğunu söylüyor, “orduyu, polisi ve bürokrasiyi kendi yanlarında durmaya” çağırıyordu.
Sisi’nin, kendisini Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olarak atayan Mursi’ye ilk ültimatomu verdiği 23 Haziran tarihinden bir gün önce Temerrüd, birkaç yüz protestocuyla Savunma Bakanlığı önüne gitmiş ve orduya Mursi’yi devirmesi için çağrıda bulunmuştu.
Kahire ve diğer kentlerde büyük protestoların düzenleneceği 30 Haziran günü gelip çattığında, Mısır güvenlik güçleri sokağa çıkan Mısırlı sayısının 14 ila 30 milyon arasında olduğuna dair hızla açıklama yaptı. Bu sayı, Mısır’ın yetişkin nüfusunun %25-50’sine tekabül ediyordu ve imkansızdı. Veri analistleri ve uzmanlar Tahrir meydanı ve çevresinde taş çatlasa 200 bin kişinin olduğunu, bunun yine de büyük bir protesto olduğunu ama Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilirken aldığı oy oranının yanında çok küçük kaldığını söylese de, kimse umursamadı. 1 Temmuz’da Sisi, devlet televizyonundan ikinci ültimatomu verdiğinde Temerrüd daha da büyük coşkuya kapılırken, ülkede nihayet demokratik bir seçim yapılmışken bir daha asla darbe yapılamayacağını düşünen Mursi ve danışmanları, şaşkınlık içindeydi.
3 Temmuz darbesi sonrası, Müslüman Kardeşler liderleri ve darbe karşıtı protestocular hapse atılır ve katledilirken ses çıkarmayan, içten içe sevinen Temerrüd liderleri ve Mısır muhalefeti ise farkında değildi ama sırada onlar vardı. Temerrüd hareketi kısa süre içinde tehdit edilmeye başlandı ve gözden düşürüldü; Mısır’da muhalif falan kalmadı. Nitekim bir iki yıl sonra, Mısır’dan kaçan hareketin kurucuları konuşmaya ve kendilerinin ordu tarafından kullanıldığını itiraf etmeye başladı. Kuruculardan biri olan Moheb Doss, 2015’te Buzzfeed’e “Emirlerimizi ordudan alıyorduk, bizi yönlendirmelerine izin verdik,” diyerek kapsamlı bir röportaj verdi. Aynı yıl medyaya sızan ses kayıtlarında ordu ve polis içerisindeki üst düzey görevlilerin, Mısır’da darbenin yolunu döşeyecek büyük bir protesto hareketi için Birleşik Arap Emirlikleri’nden yüklü miktarda para aldığı ve Temerrüd hareketini bu parayla finanse ettiği ortaya çıktı.
Darbe olurken sezdiğimiz ve söylediğimiz hemen her kurgunun arkasında yatan kirli gerçekler zaman içinde ortaya döküldü dökülmesine ama ne çare; Mısır’da artık her şey için çok geçti.