15 Temmuz gecesinden 15 Temmuz afişlerine

04:0013/07/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
Merve Şebnem Oruç

“Beylerbeyi Sarayı’nın önünde olağanüstü bir durum olduğu haberiyle başladı her şey. Bir grup asker, arbedeye benzer görüntüler sergileyerek Saray önündeki emniyet mensuplarının silahlarını almıştı. Ardından Türk hava sahasının askeri trafiğe kapatıldığı yönünde bir duyum yayıldı sosyal medyada.Ya büyük bir terör saldırısıyla karşı karşıyaydık ya da bir darbe girişimiyle. Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken askerlerin yolu kesmesi sonucu köprüde kalan bir arkadaş arayıp,“Buradaki askerler

“B
eylerbeyi Sarayı
’nın önünde olağanüstü bir durum olduğu haberiyle başladı her şey. Bir grup asker, arbedeye benzer görüntüler sergileyerek Saray önündeki emniyet mensuplarının silahlarını almıştı. Ardından Türk hava sahasının askeri trafiğe kapatıldığı yönünde bir duyum yayıldı sosyal medyada.

Ya büyük bir terör saldırısıyla karşı karşıyaydık ya da bir darbe girişimiyle. Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken askerlerin yolu kesmesi sonucu köprüde kalan bir arkadaş arayıp,
“Buradaki askerler çok gergin, ne olduğunu sorunca neredeyse dipçiği indiriyordu yüzüme”
deyince anladık; her ikisiydi olan. Hem alçak bir darbe teşebbüsü hem de korkunç bir terör saldırısıydı yapılan.

.....

Ancak Türk milleti karşısındakini tanıyordu. Onun kimin askeri olduğunu biliyordu.
‘Sizden korkan sizin gibi olsun,’
tepkileri,
‘size bu vatanı teslim etmeyeceğiz,’
haykırışlarının yükselmesi kısa sürmedi. Saniyeler içinde halk ayaktaydı, dakikalar içinde sokaktaydı.

Başbakanımız Binali Yıldırım’ın darbe girişimini açıklaması ve Genelkurmay Başkanımız Hulusi Akar’ın rehin alındığı haberinin ulaşmasıyla, İstanbul’da, Ankara’da ve tüm Türkiye’de millet sokaklara indi. Yüzler binler oldu, binler yüzbinler ve milyonlar... Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ekranlara mobil imkanlar vasıtasıyla bağlanarak halkı direnmeye çağırmasıyla şahlanan milyonlar, daha üç saat olmadan göstermekteydi ki, ne kadar sürerse sürsün, bu kalkışma asla başarılı olamayacaktı.

Tankları sokaklara indiren, bu millete meydanlarda kurşun sıkan, Meclis’ine, devlet kurumlarına havadan ateş açan alçaklar çıtayı yükselttikçe, insanların da korku eşiği yükseliyordu. Cuntacılar kurşun sıktıkça daha çok cesaretleniyordu bu aziz millet. Ölmekten korkmuyor, dönmekten korkuyordu.

15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece
bir destan yazıldı Türkiye sokaklarında. Bu yazıyı gözlerim dolu dolu, tüylerim diken diken kaleme alıyorum ve her kelimesini yüreğimde hissederek yazıyorum. Çünkü oradaydım, şahittim.
Vatan’daydım, Saraçhane’deydim, Topkapı’daydım, Ulus’taydım
ve benim gibi milyonlar olduğunu biliyordum.”

«««

Bu yazıyı
16 Temmuz 2016 günü
üstüm başım hala perperişanken kaleme almıştım. Bir önceki gün akşamüstü sıradan bir yaz akşamı herkes ne yapıyorsa onu yapmak, eş-dostla vakit geçirmek için dışarı çıkmış ama kendimi herkes gibi bambaşka bir gecenin içinde bulmuştum. Sabah eve döndüğümde anahtarı kilide sokup çevirmek için son gücümü toparlamış, kapıyı kapattıktan sonra oraya yığılıp kalmıştım. 3-4 saat boyunca aralıksız ağladım.
“Neler olmuştu? Neler yaşamıştık? Nasıl bir geceydi o?”
Gücümü toparlayıp yazılarımı yazarken hala akıyordu gözyaşlarım. Gözümün önünden akıp giden kan, üstümüzden uçup giden F-16’lar... Sesler görüntülere, insanlar çığlıklara, selalar
“Allahuekber”
nidalarına karışıyordu.
“Allahım, ne kadar çok kan akmıştı, ne kadar çok insan şehit olmuştu bir gecede?”

Ardından gelip geçen uykusuz günler boyunca, demokrasi nöbetlerine, yayınlara koşuştururken tutamadım gözyaşlarımı. Yayınlarda ağlıyordum; her gördüğüm şehit yakını, her tanıştığım gazi, o gecenin kahramanı, her yeni tüyler ürpertici hikaye beni hıçkırıklara boğuyordu, engel olamıyordum. Travmatize mi olmuştum, kendimi fazla mı kaptırmıştım? O beni tanımlayan soğukkanlılık gitmiş, yerine bir türlü kapanmayan iki çeşme gelmişti sanki.

Durup sakinleşmeliydim ama o gece şahit olduklarım flaş flaş yanıyordu beynimde; görmediğim, bilmediğim binlerce, yüzbinlerce insan hikayesi vardı öyle. O küçük hikayeler üst üste binip bir deve dönüşmüş,
15 Temmuz Destanı
olmuştu. Nasıl etkilenmeyecektim, nasıl ağlamayacaktım ki? Bir millet kükremiş ve şaha kalkmıştı.
Büyük bir tehdidin yaklaştığını hisseden ama nereden geleceğini bilemeyen, bilemedikçe gerilen, gerildikçe sertleşen, sertleştikçe gerginleşen, gerginleştikçe tedirginleşen devlet, tedirginleştikçe kendini korumaya almıştı
15 Temmuz
öncesinde. Bir yere kadar normaldi de bu. Ve fakat
‘devlet’
in dili bazılarınca fazlaca yüceltilmiş ve de yükseltilmişti, yumruğunu kaldırırsa indirdiğinde dümdüz edeceklerinin eşkâli yuvarlaklaşmaya başlamıştı. Kendini savunmaya alma refleksine katılan bu ajite söylem, reaksiyonu anormalleştirmişti. Belki söyleyenler farkında değildi, ama muğlak ifadeler halkı tedirgin etmekteydi. Nitekim tehdit içerideydi, saldırı içeriden gelmişti. O
‘devlet de devlet’
i millet ipin ucundan almıştı. Bey devletsiz, devlet vatansız, vatan milletsiz olmazdı. Millet, devletin tehdit algısı yükseldikçe kalınlaştırdığı duvarları yıkmış, içeri girip iradesini yılanın elinden kurtarmıştı. Sonra gerisingeri yerine dönmüş, usulca
“ev kira ama memleket bizim”
pankartını kaldırmış, demokrasi nöbeti meydanlarında kendi işporta tezgahının yerini SUV’lerin almasına da ses çıkarmamıştı. Cebinde akbili, sırtında çocuğuyla podyumdaki
‘devlet’
e bakarken, arkalardan koşup gelenler elindeki bayrağı kapıp hızla öne koşmuş, ona da susmuştu. Bu toplu bilinci, bu sezgi gücünü, bu basireti, bu cefakarlığı ve bu tevazuyu görüp de yutkunmamak, etkilenmemek, duygulanmamak mümkün değildi.
Ağladım, ağladım, ağladım. Artık ağlayamayana kadar. Çünkü millet evine gitti. Millet gidince geriye ‘bacaklarını yaya yaya oturup omuzlarını gere gere konuşan’ sempozyum insanları kaldı. O destanı kanlarını akıtarak yazanların yerini, kamyonla para akıtılan dergi-panel-sergilerde aynı resmi yeniden çizmeye çalışanlar aldı. Millet kendi kavgasına geri döndü, ay sonunu getirmeye, borçlarını ödemeye çalışıyor ve sabah işe giderken otobüs camından duvarlara asılan
15 Temmuz
afişlerine bakıyor. Devlet de eski haline geri döndü. Yine geriliyor, yine sertleşiyor, yumruklarını sıkmaya, duvarlarını kalınlaştırmaya, dilini muğlaklaştırmaya devam ediyor. Oysa yine tehdit içeride, herkes biliyor. Millet de biliyor, yine susuyor, yine ses etmiyor.
#15 Temmuz
#Afiş
#Devlet
#Millet