Geçen hafta Beştepe Külliyesi’nde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında ekonominin durumu dikkate alınarak nereden nasıl tasarruf yapılacağı meselesi konuşuldu.Toplantı öncesinde bakanlardan 2018 bütçesinde, yani yılsonuna kadar yüzde 30 tasarruf için çalışma yapmaları istenmişti.Toplantıda konu açılınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bakanlara tasarruf deyince ne anlaşılması gerektiğini belirten bir çerçeve çiziyor.“Biz israfın tasarrufunu yapmalıyız” diyor.Bu cümleden ne anlayabiliriz?Zorunlu harcamalardan
Geçen hafta Beştepe Külliyesi’nde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında ekonominin durumu dikkate alınarak nereden nasıl tasarruf yapılacağı meselesi konuşuldu.
Toplantı öncesinde bakanlardan 2018 bütçesinde, yani yılsonuna kadar yüzde 30 tasarruf için çalışma yapmaları istenmişti.
Toplantıda konu açılınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bakanlara tasarruf deyince ne anlaşılması gerektiğini belirten bir çerçeve çiziyor.
“Biz israfın tasarrufunu yapmalıyız” diyor.
Bu cümleden ne anlayabiliriz?
Zorunlu harcamalardan vazgeçmeden ama ‘israf’ kategorisine giren ne varsa onların hepsi düşünülebilir.
Cumhurbaşkanı’nın kullandığı “israfın tasarrufu” ifadesinin bağlamı aslında daha değişik şekilde, sağlık harcamalarında nereden nasıl kısıtlamaya gidileceği sorusu tartışılırken gündeme geliyor.
Yani aslında nereden, hangi alanlardan tasarruf yapılmaması gerektiği bahsi açıldığında.
Erdoğan’ın sağlık konusundaki hassasiyeti tasarruf görüşmelerinin yapıldığı Bakanlar Kurulu toplantısında bir kere daha kendini belli ediyor.
Kendisi, bir tanıdığının beyninde tümör bulunan çocuğundan örnek veriyor.
“Bu çocuğun hangi sağlık harcamasından tasarruf yapabiliriz?” diye soruyor.
Sonra şöyle bir cümle daha kullanıyor:
“Biz halkımızın sağlığı için kolumuzu vermeliyiz”.
Bakanlar Kurulu’nda alınan tasarruf kararlarının çerçevesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha sonra kamuoyuna açık birkaç toplantıda yaptığı açıklamalardan biliyoruz.
Bazılarını sıralayalım:
-Ankara’nın lüks ofislerinde kiracı olarak faaliyet gösteren bakanlıklar ve kamu kuruluşları buralardan çıkıp devlete ait daha mütevazı binalara taşınacak.
-Kamuda kullanılan araçlarda kısıtlamaya gidilecek. Bu başarılabilirse, yakıt kullanımı başta olmak üzere başka alanlardaki masraflar da azalmış olacak.
-Emekli olanın yerine yeni memur alımı yapılacak ama daha fazlası olmayacak.
Devlet Personel Başkanlığı’nın verilerine göre şu an kamuda 3 milyon 390 bin 738 kişi memur olarak görev alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, en azından tasarruf döneminde bu sayı artmayacak.
Bu saydıklarımız devletin, hükümetin doğrudan kendi alanına giren konularda yapmak istediği tasarruf kalemlerinden oluşuyor.
Hemen belirtelim, bu alanlarda yapılacak tasarrufların psikolojik karşılığı maddi ederinden daha fazla olacaktır.
Bu şekilde son günlerde konu komşudan sıkça duymaya başladığımız, “Madem israftan kaçınacağız, önce devletimiz, hükümetimiz bu işe önayak olsun” talebine iyi bir cevap verilmiş olacaktır.
Türk Lirası’nın dolar karşısında yüzde 40’lara kadar ulaşan değer kaybının sonuçları, reel sektöre, bir başka deyişle sokağa, yeni yeni yansımaya başladı.
Sonbahar ve kış aylarında, reel sektördeki sorunların büyüme ihtimali yüksek.
Hükümet, tasarruf önlemleri kapsamında kamu yatırımlarında da önemli kısıtlamalara gidiyor.
Bitmeye yakın, ya da yüzde 50’den fazlası bitmiş projeler bitirilecek, ama başlangıç aşamasında ya da temeli atılmamış projeler konusunda frene basılacak.
Sadece bu başlıklar üzerinde bir fikir egzersizi yapacak olsak bile, kamuya iş yapan şirketlerin önemli sorunlarla karşı karşıya kalacakları bugünden görülebiliyor.
Ticaret faizlerinin yüzde 40’ı bulduğu bir ortamda yatırım/üretim yapmaya devam etmek isteyen bir şirketin önünde kaç tane seçenek olabilir ki?
Devam etmek istese, yüksek borçlanma oranlarıyla işini ne kadar sürdürebileceği belirsiz.
Öz kaynaklarıyla hareket etse, bir yıl sonra zarar etmeyeceğinin bir garantisi yok.
İş yapmayı bıraksa, işçi çıkaracak, tazminat ödeme gücü varsa ödeyebilecek, ödeyemezse batacak.
Madalyonun öbür yüzünde de işsizlik oranlarının artması tehlikesi var.
Şu an için acil ihtiyaç, döviz kurunun daha aşağılara çekilip, oralarda istikrar kazanması.
Bugün açıklanacak olan Orta Vadeli Program (OVP) piyasa beklentilerine uygun bir iklim üretirse, bu hedefe doğru iyi bir adım atılmış olacak.
Ekonomideki ısınma sadece halkın cebine değil, Türkiye’nin dış politika tercihleri başta olmak üzere birçok alanda iddialarına darbe vurabilir.
Dışarıdan ekonominin zayıf karnına sürekli yumruk atanlar bunu iyi bildikleri için böyle yapıyor.
Önemli olan doğru adımlar, doğru söylemler, doğru eylemlerle bu fırsatçıların kanatmak istedikleri açık yaraları kapatmak.